YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 19.53

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER : Yusuf COŞKUN (Bingöl), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 80’inci Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

354 sıra sayılı Tasarı’nın görüşmelerine kaldığımız devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi söz sırası Hükûmet adına Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’te.

Buyurunuz Sayın Çelik. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 23'üncü Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak otuz yıldır gerçekleştirilemeyen 1 Mayısın tatil olması, “Emek ve Dayanışma Günü” olmasıyla ilgili kanun tasarısını Hükûmet olarak huzurlarınıza getirmekten mutluluk duyuyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, sanayideki gelişmeler -bilindiği gibi- emeğin sömürülmesini, insanı ruhsuz bir makine gibi gören yaklaşım ve üretim anlayışları, daha çok kazanma ve üretim, günde on beş – on altı saat karın tokluğuna çalışma ve çalıştırma anlayışları neticesinde bu hak arama süreci başlamış ve dünyada, bu hak arama süreci çerçevesinde birçok ölümcül olaylar, birçok müessif olaylar yaşanmıştır. Amerika Birleşik Devletleri de, Almanya da, Fransa da bu acı olaylara sahne olmuştur.Neticede, 1889 yılında, 1 Mayıs “Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü” olarak kabul edilmiş ve ülkemizde de ilk olarak 1906 yılında 1 Mayıs kutlanmıştır. Daha sonra, bildiğiniz gibi 1935 yılında “Bahar Bayramı” olarak tatil günlerine dâhil edilmiş. İlk olarak, kitlesel olarak 1976 yılında… 1977 yılında da yine kitlesel olarak kutlanırken, maalesef birçok müessif olaylar yaşanmıştır ve 12 Eylül 1980 müdahalesiyle “1 Mayıs Bayramı” ortadan kalktığı gibi sendikal örgütlenmelerin önüne de çok ciddi yasaklar getirilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aradan geçen otuz yılda Türkiye’de ve dünyada çok şey değişti. Çalışma hayatında “çatışmacı” değil “dayanışmacı” anlayış kökleşirken sosyal devlet, sosyal diyalog ve insan merkezli çalışma politikaları hayata geçirilmeye başlanmıştır. Emek ve sermaye yani işçi ve işveren endüstriyel ilişkilerde birbirinin rakibi değil üretimi ve kalkınmayı gerçekleştiren vazgeçilmez iki unsur olarak görünmeye başlanmıştır. Bu bakış ülkemizin kalkınmasını, gelişmesini hızlandırmıştır. Bu anlayış aynı zamanda alın terinin sembolü olan 1 Mayıs’ı ülkemizde korku günleri olmaktan çıkarıp işçi ve emekçinin dayanışma gününe dönüştürmüştür. Her alanda özgürlükleri genişleten Hükûmetimiz 25 Nisan 2008’de almış olduğu kararla 1 Mayıs’ı fobi olmaktan çıkararak “Emek ve Dayanışma Günü” ilan etmiştir. Bugün burada hep birlikte tarihî bir adım daha atıyoruz. Tüm dünyada coşkuyla kutlanan 1 Mayıs’ı yirmi dokuz yıl aradan sonra tatil günü ilan ediyoruz. Ülke olarak, millet olarak, demokrasi yolunda önemli bir mesafe daha katetmiş oluyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde bildiğiniz gibi 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı 1,5 gün; 23 Nisan, 30 Ağustos ve 19 Mayıs 3 gün; ramazan ve kurban bayramları -dinî bayramlar- 8 gün, yılbaşı 1 gün olmak üzere, tatil günlerimiz toplam 13,5 günden ibarettir. Bugün alacağımız kararla, 1 Mayıs’la birlikte bu tatil günlerinin sayısı 14,5 güne ulaşmış olacaktır. Dünyada hâlen 1 Mayıs 148 ülkede tatil ilan edilmiş, 28 ülkede bayram olarak kutlanmaktadır, 15 ülkede ise İşçi Bayramı nedeniyle 1 Mayıs haricinde farklı günler tatil günü olarak kutlanmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü, emeğin dayanışması, çalışma hayatının sorunlarının irdelendiği, demokrasi kültürünün zirveye çıktığı, sevginin, barışın yeşerdiği bir gün olarak hafızalarda yer etmelidir. Bundan sonra 1 Mayısları dünyaya örnek olacak bir olgunlukla kutlamamız, demokrasimize büyük katkılar sağlayacaktır. Bu konuda herkese büyük sorumluluklar ve fedakârlıklar düşmektedir. Geçmişte yaşananlara sünger çekip 1 Mayıs’ı bir matem günü olarak değil, ruhuna uygun bir şekilde milletçe coşkuyla kutlamak için enerjimizi kullanmalıyız. Meseleye ideolojik yaklaşarak bugünün anlam ve önemini hiç kimsenin gölgelemesine müsaade etmemeliyiz. Nerede kutlanacağı tartışmalarıyla bugünün tarihsel önemini gölgelemekten kaçınmalıyız. Kutlamanın kendisi, nerede kutlanacağından çok daha önemlidir. Geçmiş tecrübeler bize gösteriyor ki demokrasi bir sonuç değil, bir süreçtir ve bu sürecin olağan akışını sekteye uğratmamalıyız. Şimdiden 1 Mayıs’ın Emek ve Dayanışma Günü’nün çalışanlarımıza, milletimize hayırlı olmasını diliyorum. Bu yasa tasarısını tabii ki Hükûmet olarak getirdik. Bunun üzerinde bir tartışma yürütülmesini doğrusu uygun bulmuyorum. Milletvekili arkadaşlarımız, çeşitli siyasi partilere mensup milletvekili arkadaşlarımız bu sürece, 1 Mayısın tatil olma sürecine katkıda bulunmuşlardır. Kendilerini de kutluyorum, emeği geçenleri kutluyorum ve büyük ihtimalle bizleri yanıltmayacağınızı umuyorum.

Kabul edeceğinizden dolayı da 1 Mayısın, tatil gününün milletimize, çalışanlarımıza tekrar hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Çelik.

Şahsı adına İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş.

Buyurunuz Sayın Ağırbaş. (DSP sıralarından alkışlar)

AYŞE JALE AĞIRBAŞ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 354 sıra sayılı Kanun Tasarısı ve bu konuda verilen kanun teklifleri üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çalışanların hakları için verilmiş ve kazanılmış mücadeleden doğan Demokratik Sol Partinin milletvekili olarak, 1 Mayısın işçi bayramı olarak resmî tatil ilan edilmesine ilişkin kanun teklifim demokratik sol felsefe açısından ayrı bir önem taşımaktadır.

1963 yılındaki çalışma yasaları, iş yasaları, toplu sözleşme, grev ve sendika yasaları demokratik sol felsefeyle ülkemizde şekillenmiş ve hayat bulmuştur. 57’nci Hükûmet döneminde İş Güvencesi Yasası yine Demokratik Sol Partinin öncülüğünde çıkartılmıştır. Merhum Başbakanımız, işçi dostu Bülent Ecevit “Kırk yedi yıllık siyasi yaşamınızda en çok gururlandığınız ‘İyi yaptım.’ dediğiniz iş nedir?” şeklinde sorulan soruya, 15 Temmuz 1963 yılında sendika yasalarının çıkartılması olduğunu, bundan gurur duyduğunu belirterek, Türkiye’de İşçi Bayramı’nın sendika yasalarının çıkarıldığı 15 temmuz tarihinde kutlanması gerektiğini ifade etmiştir. Bülent Ecevit’in ışığında ilerleyen Demokratik Sol Parti, bu bilinç ve sorumluluk içerisinde emekçilerin hep yanında yer almış ve daima emekçilerin sorunlarını dinleyen, onlara sahip çıkan bir anlayış içerisinde olmuştur. 1 Mayısın tatil edilmesine ilişkin kanun teklimiz bu felsefenin gereği olarak verilmiştir. Bu konuda Mecliste siyasi partiler arasında bir uzlaşma olmasını, ülkemizin bu konuda demokratikleşmede ulaştığı seviyeden son derece memnuniyet duyduğumu ifade etmeliyim.

Diğer taraftan şunu da belirtmeden geçemiyorum: 1 Mayısın resmî tatil ilan edilmesi emekçilerimize bahşedilen bir hak değildir, onların yılmadan verdikleri mücadele ve kararlı duruşlarının bir sonucudur. Bir başka ifadeyle biz siyasiler işçilere haklarını teslim etmekteyiz.

Değerli milletvekilleri, toplum olarak geçmişte acı, hatırlamak istemediğimiz, bizlerde kötü izler bırakan olaylardan korkmak yerine yaşananlardan gerekli dersleri alarak geleceğimizi şekillendirmeliyiz. Hiçbir zaman geçmişte yaşanan olumsuz olayların geleceğimizi de etkilemesine müsaade etmemeliyiz. Bugün görüştüğümüz kanun teklifi bahsettiğim kırılmayı gerçekleştirecek, bizleri korkularımızın esiri olmaktan kurtaracak önemli bir mihenk taşıdır. Geçmişte yaşanan birtakım olayları kendi şartları içerisinde değerlendirmek, olumsuzlukları o şartları göz önüne alarak derinlemesine analiz etmek sağlıklı kararların alınmasını sağlayacaktır. Bunu yaptığımız takdirde, bugün tartıştığımız, önümüzde yıllardır sorun olarak duran birçok konunun da kendiliğinden hallolduğunu o zaman göreceğiz. Bu nedenle öncelikle korkularımızı, bardağın boş tarafını görmeyi bir kenara bırakmalıyız diye düşünüyorum.

İşçilerimiz, işçi temsilcileri, sendikalar 1 Mayısı İstanbul Taksim Meydanı’nda kutlamak istemektedirler.

Dünyanın birçok ülkesinde İşçi Bayramı kentlerin en merkezî yerlerinde, coşkuyla kutlanmaktadır. Ülkemizde de işçilerin 1 Mayısı Taksim Meydanı’nda kutlama istekleri yerine getirilmelidir. 1 Mayıs İşçi Bayramıdır ve bayramlar yasakların gölgesinde kutlanamaz. Bu günün Taksim Meydanı’nda kutlanma kararı asla ama asla bürokrasinin üzerine yıkılmamalıdır. Hükûmet bu konuda kesin tavrını işçilerden yana ortaya koymalıdır. 1977 yılında yaşanan olayların zihinlerde bıraktığı kötü izlenimi ve 1 Mayısın ülkemizde kutlama biçimine ilişkin olumsuz algıyı yıkmak için emekçilerin bayramı Taksim Meydanı’nda kutlanmalıdır.

Şuna inanıyorum ki emekçilerimiz 1 Mayısı Taksim’de miting havasında değil, bayram havasında, kışkırtmalara kapılmadan, coşkuyla kutlayacaklardır. Türkiye geçmişte yaşanan acı günlerin etkisinden, 1 Mayıs kaygılarından kurtulmalı, her şeyi kendi doğal çerçevesi içinde yaşayabilen bir ülke erginliğine gelebilmelidir.

1 Mayısın bayram ilan edilmesi emekçilerin taleplerine kulak verilmesi açısından önemli bir aşama olmakla beraber, yeterli değildir. İşçilerimiz sorunlarının çözülmesi konusunda önemli adımlar atılmasını beklemektedirler. Öncelikle işçi hak ve özgürlüklerini geri götüren 4857 sayılı İş Kanunu yeniden ele alınmalıdır. İş Güvencesi Yasası’nın kapsamı genişletilmeli ve etkinliği artırılmalıdır.

Üzülerek ifade ediyorum ki İş Güvencesi Yasası’nın uygulama etkinliği farklı yollar takip edilerek zayıflatılmıştır. Oysa çıkarıldığı zamanki mevcut zor koşullar düşünüldüğünde aksaklıkları olmakla beraber İş Güvencesi Yasası’nın ne kadar önemli bir adım olduğu ve daha da ileri götürülmesi gerektiği yadsınamaz bir gerçek olarak önümüzde durmaktadır.

Örgütlenme özgürlüğünün önündeki her türlü yasal ve kuramsal engellere son verilmelidir. Bugün çalışanların büyük bir kısmı sendikasız ve örgütsüzdür. İşçilerin sendikasız olması seslerini duyuramamalarına, mevcut zor koşullar altında ezilmelerine neden olmaktadır. İşçilerin sendikalı olmalarının önünün yeteri kadar açılmaması sebebiyle ülkemizde çalışma saatleri keyfî olarak belirlenmekte, iş güvenliği önlemleri yetersiz kalmaktadır.

Geçtiğimiz aylarda hemen hemen her gün Tuzla’da tersane işçilerinin ölüm haberleri yazılı ve görsel medyada sıklıkla yer almaktaydı. Bugün de bu ölümler devam etmektedir. Tuzla’daki tersanelerde yaşanan işçi ölümleri sadece bu iş kolunda medyaya yansıyan iş kazalarıdır. Yazılı ve görsel basına yansımayan, bizim haberdar olmadığımız diğer sektörlerde de ölümlerin varlığı düşündürücü ve üzücü diğer bir husustur.

İşçilerimiz sendikalı olmadıkları için, sendikaya üye olmaları görünen ve görünmeyen engellerle zorlaştırıldığından, emekçilerimiz keyfî kararlarla işten çıkarılmaktadırlar. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Faruk Çelik 1 Mayısın resmî tatil ilan edilmesine ilişkin kanun tasarı ve tekliflerinin birleştirilerek görüşüldüğü komisyon toplantısında 2821 ve 2822 sayılı Kanunlarda değişiklik yapılacağına dair açıklamalarda bulunmuştu. Bu düzenlemelerin ivedilikle ve işçilerin hak ile kazanımlarını güçlendirecek şekilde gerçekleştirilmesini temenni ediyorum.

Değerli milletvekilleri, ülkemiz dünyayı etkileyen bir global krizin içerisindedir. Bu krize Hükûmetin basiretsiz ekonomi yönetiminin eklendiğine de dikkatinizi çekmek istiyorum. Bundan en büyük zararı emekçiler görmüştür. Kurun düşük tutulduğu, “özelleştirme” adı altında millî servetlerimizin satılarak gelmekte olan ekonomik krizin etkilerinin geciktirilmeye çalışıldığı ortamda emekçiler, memurlar, emekliler bankalara borçlandırılmak suretiyle ev almaları, araba almaları, tüketimlerini artırmaları yolunda teşvik edilmişlerdir. Kriz geldiği zaman, harcamaları teşvik edilen kesimler işsiz kaldıklarında, işten çıkarıldıklarında kaderleriyle, yüklendikleri borçlarla karşı karşıya kaldılar. Kredi kartı borcunu, zorunlu harcamalarını dahi karşılayamayacak duruma düşen emekçiler, umutsuzluk içerisinde kendilerine bir çözüm yolu gösterilmesini beklemektedirler.

Son dönemde ülkemizde toplu işçi çıkarmaları görülmüştür. İşçilerimiz güne işten çıkarılma tedirginliği yaşayarak başlamaktadırlar. Ekim 2008’den bugüne kadar 500 bin kişi işsiz kalmıştır. İş yerlerine asılan listelerde işten çıkarıldığını gören emekçilerimiz gözyaşlarına boğulmaktadırlar.

Ülkemizde şartlar her geçen gün emekçilerin aleyhine işlemektedir. Emeklilik yaşının altmış beş olduğu ülkemizde, emekçilerimiz kırk yaşında işsizliğe mahkûm edilmektedir. Mersin’de Toros Devlet Hastanesinin temizlik işlerinin ihalesini alan taşeron firma, yaşı kırkın üstünde olan 41 temizlik işçisini 28 Şubat 2009 tarihinde işten çıkarmıştır. Gerekçesi çok ilginç değerli milletvekilleri: İhale şartnamesinde, temizlik işlerinde çalışacak kişilerin yaşının kırkın üzerinde olmaması öngörülmüştür. Yaşı kırkın üzerinde olan insanlar çalışmayacak mı? Evlerine nasıl ekmek götürecekler? İşçilerin yıllarca emek verdikleri hastanelerde kırk yaş gibi hiçbir şekilde kabul edilemeyecek gerekçelerle kolayca işten çıkarılması, Hükûmetin buna göz yumması, emekçi kesime bakış açısını göstermesi açısından bir o kadar düşündürücüdür.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

AYŞE JALE AĞIRBAŞ (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Kayıt dışı istihdamı önleyecek, işçilerimizin çalışma şartlarını ve aldıkları ücreti iyileştirecek, haklarını tam olarak verecek düzenlemelerin yapılması ve bu hususta doğru bir politika izlenmesi zaruridir.

Temennim, 1 Mayısın işçi bayramı olarak, resmî tatil olarak kabul edilmesini sağlayan teklifin kanunlaşmasının, bugüne kadar ihmal edilen, istekleri, sesleri duyulmazdan gelinen işçi sınıfının hak ettiği haklara kavuşmasının dönüm noktalarından biri olmasıdır.

Bu duygu ve düşüncelerle, 1 Mayısın resmî tatil ilan edilmesine katkı veren, başta işçi temsilcileri, sendikalar olmak üzere emeği geçen herkese şükranlarımı sunuyorum. Kanunun hayırlı olması dileğiyle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ağırbaş.

Sayın milletvekilleri, şimdi soru-cevap bölümüne geçiyoruz.

Tekrar yineliyorum, süre bir dakikadır.

Buyurunuz Sayın Kaplan.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Bakan, Taksim Meydanı, değişik meslek gruplarının, çeşitli kurum, kuruluşların ve en son Polis Günü’nde bütün trafik yolları kapanarak kutlamanın yapıldığı bir alan ancak işçilerin 1 Mayıs bayramına geldiği zaman yıllardır bir engellemeyle karşı karşıya. Bu artık temel bir demokrasi ölçütü olmaya başladı ve Taksim 1 Mayıs alanı olarak bütün işçi, emekçi kesimce bilinmektedir.

Sizler açıklamanızda “500 kişiyle gidilirse ben de katılırım.” dediniz. Ben buradan bir davette bulunuyorum. Gelin, Sayın Bakan, siz başta olmak üzere bütün parti gruplarını, hepsini 1 Mayısa, 1 Mayıs işçi bayramına katılmaya davet ediyorum ve buradaki engelleri… Sayın Başbakanı, İçişleri Bakanını ve İstanbul Valisini bugünden itibaren, bu yasa çıktığı andan itibaren ilan etmesini ve 1 Mayısın Taksim’de kutlanacağının müjdesini vermeye davet ediyorum çünkü toplumsal barış için, işçi bayramının ilan edildiği…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASİP KAPLAN (Şırnak) – 12 Eylül askerî darbesinin yasakladığı bu güne kavuşması açısından önemlidir.

BAŞKAN – Çok teşekkür ediyoruz Sayın Kaplan.

Sayın Yıldız…

BENGİ YILDIZ (Batman) – Sayın Başkan, ulusal bayramlarda, konserlerde, millî marşlarda on binlerce insan Taksim’de toplanıyor. Televizyonlar canlı yayın yapıyor. Bu insanlarımızın güvenlik problemi olmuyor ama nedense 1977’den itibaren Taksim’de işçi sınıfının, emekçilerin bayram yapma isteği güvenlik gerekçesiyle reddediliyor. Taksim’de 1 Mayısı kutlatmamak kimin kırmızı çizgisidir? Taksim’de 1 Mayısı kutlamamak mı alan fetişizm mi yoksa burada kutlama yapmaya çalışmak mı?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yıldız.

Sayın Ağyüz…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, “Bayram” sözcüğü esirgenerek çıkaracağımız 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü tatili yasasını olumlu bir yasa olarak görüyorum ve zamanlaması da özellikle 23 Nisan öncesi olduğu için takdir ediyorum.

Sendikalarımızın yıllardır verdiği mücadeleyi de göz ardı etmeden, bu mücadelede özellikle DİSK’in kararlı mücadelesini inkâr etmeden sağlanan bu kazanımı işçilerimiz için emek tarihi açısından özel bir anlamı olan Taksim Alanı’nda kutlamalarına izin vererek neden taçlandırmıyoruz?

1 Mayısları bir gerilim, bir kâbus günü olmaktan çıkarmamız gerekmiyor mu? Bu yasayı bu vesileyle bir araç olarak kullanamaz mıyız? Güvenlik veya miting alanı olmaması bir gerekçe midir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ağyüz.

Sayın Aslanoğlu…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, 1 Mayıs bir dayanışma günüdür, emeğin ve sorunların dile getirilme günüdür ama son yıllarda 1 Mayıslar işçilerimizin sorunlarının dile getirilmesi bir yana, dövüldüğü, coplandığı, biber gazı atıldığı günler olarak hep hafızalarda kalacaktır.

Bu yasanın uygulayıcısı İçişleri Bakanıdır. İçişleri Bakanı maalesef ne bugün var ne de Komisyonda vardı. En azından bu yasayı o uygulayacaktır, sizin kadar. Bu nedenle, ben bu konuda üzüntülerimi bildiriyorum.

1 Mayıslarda copun, biber gazının ve dayağın yerini çiçekler alacak mı? İçişleri Bakanının bu konuda önlemi var mı?

Taksim’deki 1 Mayısa siz katılıp işçilerimize çiçek atacak mısınız?

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Aslanoğlu.

Sayın Vural…

OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, bu 1’inci maddede yapılan bir değişiklik var. Tasarıdan sonra, Komisyonda “Kanunun 2’inci maddesinin (D) bendinde ulusal resmî ve dinî bayram günleri ile yılbaşı günü resmî daire ve kuruluşlar tatil edilir.” Burada “1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü” çıkartılmış. Komisyon raporunda “Mükerrerlik olmasın diye çıkardık.” deniyor ama zaten mükerrerlik yılbaşı tatili için var. Bu durumda acaba kanun koyucu olarak… Özellikle 1 Mayıs günü resmî daire ve kuruluşların tatil edilmeyeceği anlamı çıkartılabilir. Aslında (d) bendinde zaten yılbaşı günü mükerrer olarak yer almış. Mükerrer olarak yer almış yılbaşı günü varken Emek ve Dayanışma Günü’nün mükerrerlikten dolayı çıkartılmış olması bu konuda bir tereddüt oluşturabilir. Dolayısıyla, bu konudaki kanaatinizi öğrenmek istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Vural.

Sayın Sakık…

SIRRI SAKIK (Muş) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

1 Mayıs 1977 yılında 34 vatandaşımız orada katledilmişti, Taksim’de. Acaba, Sayın Hükûmetimizin, Bakanımızın bu ölen insanların anısına orada bir anıt yapmak gibi bir düşünceleri var mıdır?

İkinci bir sorum: 1980 askerî darbesiyle özellikle bütün sendikaların mallarına el konuldu ama DİSK’in de mallarına el konuldu. Ankara’da Anayasa Mahkemesi tarafından kullanılan bir bina vardı, çok ucuz bir fiyata satın alınmıştı. Bugün, DİSK o parayı faizleriyle birlikte ödemek istiyor -Anayasa Mahkemesi de oradan ayrıldı- böyle bir olanak sağlayabilir misiniz?

Üçüncü bir sorum: Siz gerçekten emekten, özgürlükten yanaysanız neden 1 Mayısta yoksunuz? Neden polislerin elinde gazlı bombalar var ve siz hâlâ yoksunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Sakık.

Sayın Gök…

İSA GÖK (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’yla işçi hakları budandı. Emekliliği kavuşulamayacak hâle getirdiniz. Sendikacılık fiilen bitirildi, çok cılız bir kamu sendikacılığı kaldı. Hükûmet içerisinde, parti içerisinde sizin beş altı dönemdir vekil olanlarınız var hatta bakanlık yapanlarınız var. Bu süre içerisinde 1 Mayısı kutlatmadınız, coplandı insanlar, hastane acil servislerine bombalar atıldı. Bu insanlar hakkında soruşturma dahi açılmadı, emniyet güçleri hakkında. Ne oldu da 1 Mayıs yasa tasarısı bir anda aklınıza geldi? Bu farlı bir değişim.

Bir de bir şey söylemek istiyorum: Kırmızı karanfil bizimdir, elinize yakışmıyor, karanfilimize el uzatmayın.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Gök.

AGÂH KAFKAS (Çorum) – Ayıp oluyor!

BAŞKAN – Sayın Baytok…

NESRİN BAYTOK (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

AGÂH KAFKAS (Çorum) – Senin eline yakışıyor, benim elime yakışmıyor! Bu ayıp ya! Bu yüce Meclise saygı duyun!

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Baytok.

Lütfen sayın milletvekilleri, sonra tartışın.

NESRİN BAYTOK (Ankara) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, 1 Mayıs, 1977 yılıyla tarihe geçmişti, bir de 1 Mayıs 2008 tarihe geçti, coplarla, gaz bombalarıyla, yoğun şiddetle ve hak edilenin çok ötesinde çok yoğun bir saldırıyla tarihe geçti. Yüzde 47 oy alınca coplar, gaz bombaları, yüzde 38’e düşünce oylar 1 Mayısın tatil edilmesi mi gündeme geliyor?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Baytok.

Buyurunuz Sayın Bakan.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Öncelikle tabii, Genel Kurulda önemli bir tasarıyı görüşüyoruz, otuz yıldır beklenen bir tasarıyı. Ben komisyonda da çok arzu etmeme rağmen, özellikle işçi konfederasyonu başkanlarının komisyonda olmamalarını komisyonda eleştirmiştim. Konfederasyon başkanlarının bugün Genel Kurulda olmalarından dolayı kendilerine teşekkür ediyorum. Aynı zamanda, Bakanlığımızın sosyal partnerleri, birlikte çalışıyoruz, bu kararları birlikte alıyoruz ve dolayısıyla, kendilerine hoş geldiniz diyorum.

Bu çerçevede, sorulara baktığımız zaman, ağırlıklı olarak Taksim Meydan’ında 1 Mayısın kutlanmasıyla ilgili değerlendirmeler yapılıyor.

Değerli milletvekilleri, tabii, Türkiye bir hukuk devleti. Demokrasimiz, genç cumhuriyetimiz, ciddi mesafeler kat ederek, önemli mesafeleri kat ederek bir noktaya geldi. Bugün, 1 Mayısla ilgili de önemli bir düzenlemeyi gerçekleştiriyoruz, hep birlikte gerçekleştiriyoruz. Bu 1 Mayısı otuz yıl aradan sonra tatil günü ilan ettikten sonra 1 Mayıs gününün tekrar bir kargaşa, bir olumsuz gün olarak hafızalarda yer etmesi veya böyle bir tatil gününün bu şekilde bir başlangıca vesile olması, inanıyorum ki hiç kimseyi memnun etmez.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Nereden biliyorsunuz Sayın Bakanım?

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Siz zaten insanları vurmazsanız öyle bir şey olmaz.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Dolayısıyla konfederasyon başkanları da buradadır, kendileriyle bu görüşmelerimizi sürdürüyoruz. Son ana kadar da bu diyaloglarımızı sürdüreceğiz. Ben inanıyorum ki aklıselim galip gelecektir ve burada sağlıklı bir çıkış noktasını yine birlikte bulacağız.

Yani iki açıdan bakılabilir: Sizlerin de ifade ettiğiniz gibi Taksim’de bu 1 Mayıs kutlansın. Bu birinci yolu. İkinci yolu: Diyelim ki idare, toplantı-gösteri yürüyüşleriyle ilgili kanun çerçevesinde bugüne kadar belirlediği alanlarda bunun kutlanması konusunda karar alır ise, hukuk devletinde medeni bireylerin yapmaları gerekenler bellidir. Yani bu konuda bu karar niye alınıyor? Tabii ki eleştirilebilir, tabii ki değerlendirilebilir, ama netice itibarıyla demokratik girişimlerde bulunulabilir, hak arayışları gerçekleştirilir, sonunda bir karara varılır. O karara varılınca herkesin buna saygı duyması gerekiyor. Yani ülkemizde bu ve benzeri günler, bayram günleri, tatil günleri kutlanırken ille de dünyaya olumsuz görüntüler vermek zorunda değiliz.

NESRİN BAYTOK (Ankara) – Siz veriyorsunuz Sayın Bakan, siz veriyorsunuz!

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Bu konuda yalnız idareyi suçlamak, yalnız kamuyu suçlamak ne kadar doğru?

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Nereden biliyorsunuz Sayın Bakan?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Kaldı ki 1 Mayısa daha sekiz günlük bir süreç var.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Nereden biliyorsunuz ama, nereden biliyorsunuz?

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Siz nereden biliyorsunuz?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Ben biraz önce yine konfederasyon başkanlarıyla görüştüm. Yine görüşmemizi sürdüreceğiz ve ben inanıyorum ki…

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Kardeşim, çıkacaksa her yerde çıkar! Yani Taksim’de oluyor da Çağlayan’da olmaz mı! Çağlayan’da olmuyor da Taksim’de niye oluyor?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Şimdi, bakınız, benim söylediğim olay, böyle bir görüntüyü vermeyi ne konfederasyonlar ister ne işçiler ister ne bu yasayı çıkaranlar ister. Kimsenin böyle bir talebi yok diyorum ben. Böyle bir arzu da olamaz zaten.

 

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – İçinizde öyle bir his mi var yoksa?

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Kavga çıkacak diye iddia ediyorsunuz. Bir bakana yakışır mı bu?

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Hepsiyle görüştüm kuliste. Hepsi Taksim’i istiyor.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Efendim, sizin de burada Taksim talebini dile getirmeniz saygıdeğerdir. Buna saygı duyarız. Ama netice itibarıyla diyorum, idare bir karar alacaksa, hukuk devletinde bireyin nerede, nasıl duracağı bellidir.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayın Bakanım, siz “Kargaşa çıkar.” diyorsunuz.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) –Hukuka saygımız varsa bu konuyu…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – İdare size bağlı. Yapmayın.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Gerekçeniz yanlış.

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Sayın Bakanım, siz şimdiden korku salıyorsunuz, ilan ediyorsunuz kargaşayı, karmaşayı, şimdiden korku salıyorsunuz topluma.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – O zaman niye Hükûmetsiniz?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Yani, burada bazı arkadaşların tribüne oynamalarını da saygıyla karşılıyorum. Bunu da saygıyla karşılıyorum fakat hukuk devletinde olması gerekenler olur, bu konuda da kimsenin endişesi olmasın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Hükûmetin görevi sorun çözmektir.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Şimdi, biz sorunları çöze çöze geliyoruz. Bakınız, onu bu iktidara söylemeyin.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Esas tedirgin olan sizsiniz!

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Bakınız, en basitinden 1 Mayısı tatil yapıyoruz. Bu da sorun çözmektir. Ama sizler çözemediniz. Yani ben bu şekilde bir cevap vermeyi de kendi siyasi yaşamım açısında, üslubum açısından doğru bulmuyorum. Ama daha ileri götürürseniz farklı şeyler de söyleriz yani.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Söyleyin canım, söyleyin.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Söyleyin Sayın Bakan, içinizde kalmasın.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – İçinizde kalmasın.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Gaipten haber geliyor sana zahir!

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Şimdi, bir başka konu: İşte, 1977’de ölen, orada katledilen vatandaşlarımız adına bir anıt, Anayasa Mahkemesi binasının devri ve benzeri konularla ilgili doğrusu, tarihî geçmişiyle ilgili şu anda bir bilgim yok. Bu konuları yazılı olarak sizlere bildiririz.

Bir önemli konu Sosyal Güvenlik Kurumuyla ilgili. Sosyal güvenlik reformunu burada gerçekleştirdik. Hayret ettim, işçi haklarını budayan bir yasa getirdiğimizi söylediler. Sosyal güvenlik reformunu da çok büyük bir uzlaşıyla geçirdik. Arkadaşımız herhâlde burada bulunmadılar. Bakınız, haklarla ilgili…

İSA GÖK (Mersin) – Emeklilik primleri ne oldu Sayın Bakan? Yapmayın! İnsaf yani, insaf! Sendikalar burada.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Sosyal güvenlik reformunu herkesin ben okumasını tavsiye ediyorum, özellikle soruyu soran arkadaşımızın iyi okumasını tavsiye ediyorum.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Biz rey vermedik!

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Çok büyük bir uzlaşı ve gerçekten çok ciddi sosyal hakları içeren bir düzenleme getirdik.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Bakan rey vermedik biz!

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – En basitinden yalnız eşitsizlikleri gideren düzenleme bölümünü okursanız sizin için yeterlidir.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Rey vermedik!

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Sendikal hakları budadığımızı söylüyorsunuz, 2821-22 ile ilgili 4688’le ilgili düzenlemeler Meclisin gündemindedir. İnanıyorum ki bu dönem içerisinde bunları da yasalaştıracağız ama bizim dönemimizde sendikal haklarla ilgili bir budama söz konusu değildir. Aksine, 12 Eylülden kalan yine bu düzenlemeleri 2821-22 ile ilgili o düzenlemeleri de ortadan kaldırmak için iradeyi ortaya koyduk ve Meclisin gündemine yine birlikte taşıdık. Bunları da bilmiyorsanız… Tabii ki milletvekilinin bir görevi denetimde bulunmak, eğer muhalefetteyseniz ağırlıklı denetim göreviniz vardır. Mecliste olup bitenleri, bakanların yapmış olduklarını bilmek ve denetlemek de asli görevinizdir, bunlardan uzak kalmanıza üzüldüm doğrusu.

İSA GÖK (Mersin) – Neyin cevabı… Neye cevap verdiniz bugüne kadar?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Bir diğer konu, yani kırk yedi oy, otuz dokuz oy… Vallahi şimdi…

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Bir gerileme yok diyorsunuz. Hangi sendika…

BAŞKAN – Lütfen… Sayın Bakan lütfen karşılıklı konuşmayalım sayın milletvekilleri. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Milletvekilleri rahatsız ediyor Sayın Başkan.

AGÂH KAFKAS (Çorum) – Böyle usul yok Sayın Başkan.

BAŞKAN – Yoksa cevap verilmek…

AGÂH KAFKAS (Çorum) – Efendim oradan öyle mi gözüküyor?

BAŞKAN – Sorularınızı sordunuz, Sayın Bakanın cevap vermesini dinleyelim lütfen.

Devam ediniz Sayın Çelik.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Şimdi, seçimler geride kaldı. Herkes seçimlerden tabii ki nasibini aldı. Soruyu soran arkadaşın seçimlerden galip çıktım diyemediğini hepimiz biliyoruz. Onun için güzel bir kanun görüşüyoruz, seçim tartışmalarını biz meydanlarda bolca yaparak geldik. Milletimiz bir tabloyu ortaya koydu. İnanıyorum ki bunları düşünüyorsunuz ama şunu söyleyeyim bu seçim neticelerinde tek AK PARTİ’de, AK PARTİ İktidarında bir liderlik tartışması ve benzeri tartışmalar, hiç böyle bir şey gündeme gelmedi ama genelde diğer tüm partilerde bu ve benzeri tartışmalar yaşanıyor şu anda. (CHP sıralarından gürültüler)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Nerede yaşanıyor, nerede?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Onun için biraz kendi içimize bakmamız gerekiyor.

İSA GÖK (Mersin) – Ne alaka Sayın Bakan?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) –

Tekrar ediyorum…

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Saygısızlık yapıyorsunuz. Böyle bir bakan üslubu olamaz!

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) –Ben, bu üslubu hiç sevmiyorum ama sorduğunuz sorular bunları gerekli kıldığı için söylüyorum.

Evet, öyle tahmin ediyorum, genelde 1 Mayıs ve Taksim’le ilgili sorular geldi, onun için, başka bir soru gelmediği için… Gerçekten de 1 Mayıs ilk olarak otuz yıl sonra tatil günü olarak ilan ediliyor. Hep birlikte bunun altında imzamız var, katkımız var, desteğimiz var. Ben inanıyorum ki önümüzdeki 1 Mayıs, bu amaca dönük, barış içerisinde, huzur içerisinde, sevgi ve kardeşlik içerisinde kutlanacaktır. Bundan hiç şüphemiz yok. Gerekli temasları ve diyalogları da ilgili sosyal taraflarla sürdüreceğiz.

Çok teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Çelik.

Sayın Vural’ın sorusuna Komisyon Başkanı Ziyaeddin Akbulut cevap verecektir.

Buyurun Sayın Akbulut.

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Oktay Vural’ın sorusuna cevap vermek için söz aldım. Efendim, buradaki tasarının dikkatlice okunması hâlinde farklılık görülecektir. 1’inci maddede "yılbaşı günü", “1 Mayıs günü" şeklinde bir tespit yapılıyor. Bunların tespitinden sonra (C) fıkrasında “tatili” kelimesine yer verilerek “1 Ocak günü yılbaşı tatili, 1 Mayıs günü Emek ve Dayanışma Günü tatilidir." deniyor. Dolayısıyla 1’inci maddedeki olay günün tespitidir, (C) fıkrasındaki olay tatil olduğunun tespitidir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Akbulut.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

 

ULUSAL BAYRAM VE GENEL TATİLLER HAKKINDA KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- 17/3/1981 tarihli ve 2429 sayılı Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanunun 2 nci maddesinin birinci fıkrasına, bu fıkrada geçen "yılbaşı günü" ibarelerinden sonra gelmek üzere "ve 1 Mayıs günü" ibaresi eklenmiş ve birinci fıkranın (C) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"C) 1 Ocak günü yılbaşı tatili, 1 Mayıs günü Emek ve Dayanışma Günü tatilidir."

 

BAŞKAN – 1’inci madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bartın Milletvekili Rıza Yalçınkaya konuşacaktır.

Buyurunuz Sayın Yalçınkaya. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; 354 sıra sayılı Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesiyle ilgili Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, ülkemizde 1 Mayıs ilk kez 1905 yılında İzmir’de kutlanmış, bunu 1909 Üsküp kutlaması izlemiştir. İstanbul’da ilk 1 Mayıs kutlaması ise 1910 yılında yapılmıştır.

1 Mayıs, Anadolu toprakları açısından sadece “işçi bayramı” anlamını değil, aynı zamanda “özgürlük ve bağımsızlık” anlamını da tarihten bu yana taşımıştır. Nitekim 1920 yılının 1 Mayısında, işgal idaresinin ve Osmanlı Hükûmetinin yoğun baskılarına rağmen 1 Mayıs “İşçi Bayramı” olarak bu coğrafyada kutlanmıştır. 1920 yılında tüm baskılara rağmen işçiler Haliç’ten başlayarak Karaköy üzerinden Beyoğlu’na kadar yürüyüş yapmışlar ve “Bağımsız Türkiye” yazılı bir pankart taşımışlardır. Aynı şekilde 1921’in 1 Mayısında da İstanbul’da işçiler, özellikle Şirketi Hayriye, Seyrisefain, Haliç İdaresi ve Tramvay Şirketi çalışanları 1 Mayısı kutlamışlardır. Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk 1 Mayısında, 1923 yılında çok sayıda yerli ve yabancı işletmede çalışan işçiler greve çıkmış, taleplerini dile getirmişlerdir. İşçilerin taleplerinin arasında yabancı şirketlere el konulması, 1 Mayısın resmen işçi bayramı olarak tanınması, sekiz saatlik iş günü, hafta tatili, serbest sendika ve grev hakkı bulunmakta idi. 1925 yılında çıkarılan Takriri Sükun Kanunu’na kadar işçiler Türkiye’de 1 Mayısı İşçi Bayramı olarak kutladılar. 1925 yılında yasaklanmış da olsa işçiler 1 Mayısı İşçi Bayramı olarak kutlamayı 1935 yılına kadar sürdürmüşlerdir. 1935 yılında çıkarılan Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanun ile 1 Mayıs “Bahar ve Çiçek Bayramı” olarak genel tatil günlerine dâhil edilmiş, çocuklar için bahar ve çiçek bayramı olan 1 Mayıs, çalışan babalar ve anneler için her zaman bütün dünyada olduğu gibi birlik, dayanışma ve mücadele günü olarak kabul görmüştür.

Yaklaşık 500 bin emekçinin katılımıyla gerçekleşen 1977 Taksim kutlamaları emekçilerimizin, insanlarımızın yaşamını yitirdiği son derece üzücü provokasyonlara sahne olmuştur. 1978 1 Mayısında da Taksim Meydanını 100 binlerce emekçi doldurunca dönemin sıkıyönetimi korkmuş, 1979 yılında Taksim’i emekçilere kapatmış ve 12 Eylül darbesinden sonra bahar bayramı olarak bile 1 Mayıs kutlamalarına tahammül gösterilememiştir.

Bütün dünyada, yüz altmış beş ülkede bayram havasında kutlanan, yüz yirmi yıldır evrensel bir değer olarak kabul edilen, emeğin, emekçilerin direniş ve mücadele gününün simgesi olan 1 Mayıs kutlamaları ülkemizde her yıl çeşitli engellere takılmaktadır. Kölelik yasalarına, haklarının ellerinden alınmasına karşı emekten yana politikalar için grevli sendikal hak ve özgürlük mücadeleleri için bir araya gelen emekçilerin birlikteliği maalesef ülkemizde her yıl 1 Mayısta engellenmeye çalışılmıştır.

Türkiye toplam çalışanının 22 milyona ulaştığı ve Avrupa Birliğine uyum sürecinde olup da 1 Mayısı “İşçi Bayramı” olarak kutlamayan tek ülke konumundadır. Bu gerçeğin farkında olan emek dostu siyasi partiler ve milletvekilleri de Türkiye Büyük Millet Meclisinde 1 Mayısın emeğin bayramı, yani işçi bayramı olması ve tatil ilan edilmesi konusunda yıllardır mücadele vermişlerdir.

1905 yılından bu yana Anadolu coğrafyasında kutlanılmakta olan ve emekten yana işçi sendikaları öncülüğünde yaklaşık otuz iki yıldır da kitlesel olarak 1 Mayısı kutlayan bir ülke olduğumuz hâlde anlamsız çağ dışı yasaklar ve korkularla 1 Mayıs kutlamalarına her yıl çeşitli engeller çıkarılmakta ve emeğin, emekçinin hak mücadelelerinde saygın bir yeri olan 1 Mayıs kutlamaları âdeta illegal örgütlerin yürüyüşü gibi kamuoyuna yansıtılmaktadır.

Değerli arkadaşlar, AKP İktidarının İşçi Bayramı ve 1 Mayıs hakkında ne denli samimi olduğu geçtiğimiz yılın 1 Mayısında ortaya çıkmıştır. Hatırlayınız, 1 Mayısların simgesi olan Taksim sıkıyönetim bölgesi ilan edilmişti geçen yıl. Hükûmetten talimat alan güvenlik güçleri Taksim’de kuş bile uçurtmamışlardı. Yapılamayan kutlamalara rağmen sadece emekçilere değil, pastanede oturan sade vatandaşa bile artık moda olan deyişle orantısız güç kullanılmıştı. Hatırlayınız, bu nedenle Cumhuriyet Halk Partisi tarafından Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında güvenlik güçlerini orantısız güç kullanmaya teşvik ettiği, bu tutumuyla toplumsal barışı tehlikeye atarak şiddet görüntülerinin ortaya çıkmasına neden olduğu iddiasıyla gensoru önergesi verilmiştir. Ancak çoğunluk anlayışıyla işleyen Meclis demokrasisi nedeniyle, gensorunun gündeme alınması her zamanki gibi AKP milletvekilleri tarafından engellenmiştir.

1 Mayıs 2008’de İstanbul korku şehrine, açık hava cezaevine dönüştürülmüştür, hayat felç edilmiştir. Emekçilerin üzerine binlerce gaz bombası kullanılmıştır. Hastanelere, sendika binalarına gaz bombaları atılmıştır. Bir gazetecinin kolu kırılmış, bazıları dövülmüş, kadınlar tekmelenmiş, turistler coplanmıştır. Polisin emekçilere karşı bu acımasız ve sert bir tutum ile uyguladığı olağanüstü şiddet tüm dünyada hayretle, ibretle izlenmiş, AKP İktidarının demokrasi anlayışı bu vesileyle bir kez daha somutlaştırılmıştır. 1 Mayıs kutlamalarına gölge düşüren, engellemek için elinden geleni yapan, işçi sınıfından ve işçi sınıfı bilincinden nefret eden AKP Hükûmetinin nasıl olup da aniden 1 Mayısın “işçi bayramı” olması yönünde kanun tekliflerini desteklemeye karar verdiğini anlamak ise yerel seçimler sonrasında aslında hiç de zor değildir. Aslında daha bir sene önce 1 Mayısın tatil olması ve Taksim’de kutlanmasıyla ilgili “1 Mayısı tatil ilan etmeyeceğiz çünkü Türkiye tatiller ülkesi, bir günlük tatilin maliyeti 2 katrilyondur.” diyen ve bu kadar ince hesaplar yapan Başbakanımız, insanlarımızın yiyecek ekmek bulamadığı, sosyal patlamaların yaşandığı, işsizlik oranının yüzde 15,5’la tüm zamanların en yüksek rakamına dayandığı, yaklaşık 4 milyon işsizin bulunduğu bu kriz ortamında kendisine 60 milyon dolara iş jeti, yani uçak almayı ihmal etmemiştir. Gene Sayın Başbakan konuşmalarında “Ayaklar baş olursa kıyamet kopar.” sözünü sarf etmiş ve emekçilere talihsiz bir şekilde “ayak takımı” yakıştırması yapmıştır. Mart 2009 yerel seçimlerinde seçmen frene basıp AKP’ye “Kendine gel.” deyince, yani AKP’nin oyları tüm kamusal baskılara, dağıtılan hediye paketlerine, buzdolaplarına, çamaşır makinelerine, kanepelere rağmen, aniden kesilen elektriklere, oy torbalarının belediye araçlarında yaptıkları seyahatlere rağmen yüzde 47’lerden yüzde 38’lere düşünce, Başbakan, 1 Mayısın bayram ve tatil olması için düğmeye basmıştır. Ancak hangi gerekçelerle olursa olsun 1 Mayısın “emek ve dayanışma günü” olarak resmî tatil ilan edilmesi tarihsel sürecin ve bu süreç içerisindeki işçi sınıfının ortaya koymuş olduğu emek mücadelesinin haklı ve gururlu sonucudur. Çıkacak olan kanunla, artık 1 Mayıs resmî olarak Emek ve Dayanışma Günü olacaktır. 1 Mayıs 2009’da kutlanacak olan Emek ve Dayanışma Günü’nün, emek hareketinin uluslararası birlik, dayanışma, mücadele ve direniş günü olarak en geniş katılımla, ülkemizde 1 Mayısın simgesi hâline dönüşmüş olan Taksim’de kutlanacağına inanıyorum ve diliyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözünüzü tamamlayınız.

MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, artık 1 Mayısın Emek ve Dayanışma Günü olduğunun herkes tarafından kabullenilerek huzur içerisinde kutlanılmasını temenni ediyor, işsizliğin ortadan kalktığı, yoksullukların sona erdiği, tüm çalışanların refahının yükseldiği, temel hak ve özgürlüklerin engellenmediği, sendikal örgütlenmelerin önündeki engellerin kaldırıldığı, çalışanların sorunlarının çözüldüğü, barışın egemen olduğu, cumhuriyetin temel ilkelerinin tartışılmak yerine demokratik kazanımlarının artırıldığı bir ülke dileğiyle 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nü yürekten kutluyorum. Emekten yana olan sendikalarımıza da bugünün hayırlı uğurlu olmasını diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yalçınkaya.

1’inci madde üzerinde Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Siirt Milletvekili Osman Özçelik.

Buyurunuz Sayın Özçelik.

DTP GRUBU ADINA OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerine Demokratik Toplum Partisinin görüşlerini sunmak üzere söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüldüğü gibi Meclisimizde 1 Mayısın bayram ve tatil günü olarak kabul edilmesi konusunda bir mutabakat var, “Emek ve Dayanışma Günü” olarak tescil ediliyor, oysa bugünün evrensel adı “Emeğin Uluslararası Dayanışma, Birlik ve Mücadele Günü”dür. Yalnız ittifakla, mutabakatla “Emek ve Dayanışma Günü” adının verilmesi de sanıyorum içeriğini ifade ediyor. Yıllardır çatışma, tartışma ve gerginlikle geçen 1 Mayısın bayram tatili ilan edilmesi için işçiler, emekçiler, aydınlar, demokratlar, insan hakları savunucuları büyük bir mücadele yürüttüler. En zor koşullarda bile emekçiler, kendi bayramlarını kutlamak üzere alanlara çıktılar; yaşamları pahasına bunu yaptılar, gaz bombaları, biber gazları yeme pahasına bunu yaptılar, cezaevlerine girme pahasına emek mücadelesini alanlarda yürüttüler; ülkenin demokrasisinin gelişmesine bu şekilde büyük katkı sundular. Bu arada, kaybettiğimiz işçi önderleri Sayın Kemal Türkler ve Sayın Abdullah Baştürk’ü de saygıyla anıyorum buradan.

Eğer biz 1 Mayısı bir yıl önce, gerek Grubumuz gerek ÖDP Milletvekili Sayın Ufuk Uras’ın ve diğer milletvekillerinin 1 Mayısın bayram olarak ilan edilmesi konusunda verdiği kanun teklifi geçen sene kabul edilmiş olsaydı, en azından, 2008 1 Mayısında İstanbul o günü yaşamayacaktı. O gün neler yaşandı? O gün, hastanelere gaz bombaları atıldı, o gün, siyasi partilerin merkezlerine gaz bombaları atıldı, milletvekilleri biber gazı yediler, sendika genel başkanları, emekçiler kırmızı boyayla boyandılar, coplandılar; bugünleri yaşamamış olacaktık. Gecikmiş de olsa, yine de Meclisimizin bugün 1 Mayısı tatil günü ilan etmesi sevindiricidir, Parti olarak bunu destekliyoruz.

Bilindiği gibi, yüzlerce yıldır bu mücadele sürdürülüyor ve gelişmiş demokratik ülkelerde 1 Mayıs bayram havası içinde, tam bir festival gibi kutlanmakta ve bayramın kutlandığı, günün kutlandığı ülkelerin ilgili kentlerinin en güzel meydanları, en ünlü meydanları 1 Mayıslara tahsis edilmekte ve gerçekten bayram şölen havası içinde geçmekte. Ama ülkemizde ne yazık ki, 1 Mayıs Taksim Meydanı ile özdeşleşmiş durumda.

Bunun önemli bir nedeni var: 1977 1 Mayısı. Ben de o 1 Mayıstaydım. Beyaz gömleğimle, sağlık emekçileriyle birlikte işçilerimizin, emekçilerimizin bayramında dayanışma amacıyla oradaydım. 500 bin insanın katıldığı büyük bir şölen, büyük bir coşku, büyük bir bayram havası içinde geçen bayramın dağılma anında birdenbire insanların üzerine ateşler açıldı, birdenbire siren sesleri, ses bombaları patlatıldı. 5 insan kurşunla yaşamını yitirdi, 25 insan ezilerek canını verdi, 1 insan da panzer altında kaldı.

Bunun büyük bir provokasyon olduğu çok açıktı. Ancak diğer gün hemen, bayramın ikinci günü, yani 2 Mayıs’ta sağ basın olayı çarpıtarak kamuoyunu yanıltmaya kalktı.

Günaydın gazetesi şöyle dedi: “Maocu vatan hainleri İşçi Bayramını kana buladı.”

Tercüman gazetesi: “Maocular DİSK’in İstanbul’da yaptığı mitingi bastı.”

Son Havadis gazetesi: “Kızıllar kudurdu, Taksim savaş alanına döndü.”

Hergün gazetesi: “Solcular 40 kişiyi katletti.”

Yeni Asya gazetesi: “DİSK mitinginde komünistler birbirini yedi.” gibi tamamen gerçek dışı ve amaçlı, kamuoyunu yanlış yönlendirmeye yönelik haberler yapıldı.

İşte bugün aynı zihniyet devam ediyor. Sanki 1 Mayısta emekçiler, işçiler, devrimciler, demokratlar kan dökecekmiş gibi bir hava yaratılıyor. Ne yazık ki, Hükûmette de böyle bir ön kabul var gibi görüyoruz. Oysa işçilerin, emekçilerin kendi düşüncelerini ifade etmek için kullandıkları sloganları dışında ve taşıdıkları pankartların dışında herhangi bir şiddet uyguladıklarına rastlamıyoruz 1 Mayıslarda. 1 Mayıslarda kendi sınıf çıkarlarını savunmak üzere düşüncelerini dile getiriyorlar. Ne zaman ki polis müdahale ediyor, işte o zaman kan dökülüyor, o zaman insanlar coplanıyorlar.

Müdahalenin olmadığı hiçbir 1 Mayıs’ta emekçiler 1 Mayıs’ı bayram havası dışında kutlama gayreti içinde olmamışlardır. Bu 1 Mayıs’ta da böyle olacaktır. Bakın, DİSK polis sendikalarını davet etti, polisleri davet etti Avrupa’dan; polisler gelecekler 1 Mayıs’a, 1 Mayıs’ı Türkiye emekçileriyle birlikte kutlamaya gelecekler, daveti kabul etmişler. Bizim polisimizin de oraya gelmesini istiyoruz, ama nasıl? Copsuz, biber gazsız ve panzersiz; bayrama, şölene katılmalarını istiyoruz 1 Mayıs’ta.

1 Mayıs’ın önemi: İşçi sınıfı açısından çok önemli. 1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanması son derece önemli. Geçmişimizle yüzleşmek zorundayız. O gün 1 Mayıs’ta provokasyon yapanlar 1980 askerî darbesinin hazırlıklarını yapanlardı ve şartlar olgunlaşınca darbe yaptılar. Bugün de Türkiye bir darbe tehlikesi yaşamıştır ve darbe belki önlenmiştir ama işin kökü kazınmadıkça bu ülke her an bir darbeyle karşı karşıya kalabilir. Bu tehlikeyle, bu korkuyla yaşayamayız.

Eğer biz 1 Mayıs 1977’nin katillerini, örgütleyicilerini ortaya çıkarmaz isek, eğer biz Susurluk’u ortaya çıkarmaz isek, eğer biz Şemdinli’yi ortaya çıkarmaz, faili meçhul cinayetleri ortaya çıkarmaz isek bu ülke demokrasiye ulaşamaz. Demokrasi ancak geçmişimizle yüzleşmek ve karanlık bütün cinayetleri ve olayları aydınlatmakla mümkündür. Bu da Hükûmetin görevidir, Meclisin desteğini arkasında bulacaktır.

Bakın, 1 Mayıs’ta alanda çok büyük sayıda görevli vardı. 15 emniyet müdürü, 315 emniyet amiri, 3.094 polis, 207 bekçi, 81 motorlu ekip, 9 panzer ve 1 jandarma birliği görev yapmıştı. Ancak, kitleye saldıranlar değil, doğrudan doğruya kitleye bu güvenlik görevlileri müdahale ettiler. O günün belediye başkanı Sayın İsvan coplandı o gün orada. Sayın İsvan mıydı kitleyi kurşunlayan? O gün, 1 Mayısta görevli olan kişi, 1 Mayısın güvenliğini sağlamak üzere görevlendirilen kişi kimdi biliyor musunuz? 1955 6-7 Eylül olaylarına neden olan, Selanik’te Atatürk’ün evini kundaklayan kişi -daha sonra ki adı Oktay Ergin- Emniyet Genel Müdürlüğü Güvenlik Daire Başkanlığında 1 Mayıs toplantısıyla ilgili önlemlerin alınması ve uygulanmasında görevlendirilmişti. Yani, güvenlik önlemi almak yeterli değil. Gerçekten olayın yaşanmaması için, demokrasiye inanmış, barışa inanmış insanların görevlendirilmesi gerekmektedir.

Zaman yeterli değil. Biz, 1 Mayısla ilgili kanun teklifi vermiştik ancak gündeme gelmemişti. Yine bizim, nevruzun bayram günü ilan edilmesiyle, kabul edilmesiyle ilgili verdiğimiz bir yasa değişikliği önerimiz vardı; o da gündemimize, Meclisimizin gündemine getirilmedi. Bunların bir an önce gündeme getirilmesi ve yasallaşması temennimizdir.

Zaman darlığı nedeniyle… Daha fazla konuşmak mümkün ama zamanım bitti. Diyorum ki: Yaşasın 1 Mayıs…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OSMAN ÖZÇELİK (Devamla) - “…” (x)

Saygılar sunuyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Özçelik.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Hüseyin Tanrıverdi.

Buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 354 sıra sayılı Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın

1’inci maddesi üzerinde Grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 1 Mayıs’ın tarihine baktığımızda 1886’da Chicago’da bayraklaşan ağır çalışma şartlarının ve sürelerinin yeniden düzenlenmesi için başlatılan mücadeleyi görmekteyiz. Bu mücadele, sadece iş saatlerinin düzenlenmesi değil, çalışanların, ezilenlerin, işsizlerin, yoksul halk kesimlerinin ekmek, barış, özgürlük, hak ve onur mücadelesidir. 1 Mayıs bir ideolojinin kavramı değildir. Tüm çalışanların ve dünyanın evrensel ortak bir değeridir. Tüm dünyada “Uluslararası Birlik ve Dayanışma, Mücadele Günü” olarak kutlanmaktadır. Ülkemizde 1 Mayıslar ilk kez 1909’dan itibaren kutlanmaya başlanmıştır. 1 Mayıs, 1923’te resmî “İşçi Bayramı” olarak kutlandı. 1924’te kitlesel kutlamalar yasaklandı. 1935’te “Bahar ve Çiçek Bayramı” oldu, ilk defa ücretsiz tatil günü ilan edildi. 1981 yılına kadar da ülkemizde resmî tatil olarak kutlanıyordu. Ancak, 12 Eylül ihtilal döneminde 1 Mayıs resmî tatil olmaktan çıkarılmıştı.

Değerli arkadaşlarım, hafızalarımızı yoklarsanız yıllardır Türkiye’de 1 Mayıslar kavgayla, endişeyle, korkuyla, kanla, şiddetle anılmıştır. Özellikle, küçük, illegal örgütler 1 Mayıs’ı fırsat bilerek meydanlarda terör estirmektedirler. Anlaşılmaz bir şekilde, bazı örgütler de buna çanak tutmaktadırlar. 1990’lı yıllardan itibaren işçi konfederasyonlarının 1 Mayıs’ı ortak kutlamalarında emeği geçmiş ve bu kutlamalarda aktif görev almış sendikacı kökenli bir arkadaşınız olarak ifade etmeliyim ki 1 Mayıs’a damgasını vuran maalesef hep üzücü olaylar olmuştur. 1977’de 34 kişi, 1996’da 3 kişi, insanımız, çıkan olaylarda hayatını kaybetmiştir. Kaldırım taşlarının söküldüğü, camların ve canların kırıldığı, lalelerin tekmelendiği, trafik lambalarının parçalandığı görüntüler hâlâ hafızalarımızdadır. Geçmişte yaşadığımız acı tecrübeler hepimizce malumdur. Artık bu olumsuzluklara, şiddet görüntülerine son verilmeli, hafızalarımızda yeni bir sayfa açılmalıdır. Sivil toplum kuruluşlarıyla, sendikalarımızla, işçi ve işveren kuruluşlarımızla bu acı tecrübelerin tekrarlanmaması için, hep beraber ortak akılla hareket etmeliyiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmetimizin attığı bu ileri ve olumlu adım, sadece 1 Mayısın resmî tatil ilan edilmesi olarak görülmemelidir. Bu adım, AK PARTİ İktidarında sağlanan açılımların, toplumsal huzura ve barışa getirilen yeni kazanımların devamıdır, demokratikleşmenin, bireysel hak ve özgürlüklerin genişletilmesidir. 1980 sonrasında bütün işçi sendikalarının ve konfederasyonlarının her platformda dile getirdiği “1 Mayıs resmî tatil olsun” talebi, dönemin bütün iktidarları tarafından görmezden gelindi ama bunu yine AK PARTİ gündeme taşıdı ve bugün de hep beraber gerçekleştiriyoruz. AK PARTİ, her zaman söylediğimiz gibi değişimi ve dönüşümü takip eden değil, bizzat gerçekleştiren partidir. Biz, ülkemizin geçmişinde ne kadar kara delik ve olumsuz iz varsa onları tek tek gideriyoruz ve siliyoruz. Değişen ve gelişen dünyanın tüm açılımlarını ülkemize kazandırıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, 1 Mayıs, bildiğiniz gibi, geçen yıl Hükümetimizce Emek ve Dayanışma Günü olarak ilan edildi. Bu yıl da Türkiye Büyük Millet Meclisine resmî tatil olması için kanun teklifi verildi. Biz bütün toplumsal kesimlere olduğu gibi çalışanlarımıza da her zaman elimizi uzattık. Çalışanların haklarında önemli ilerlemeler kaydedildi, birçok yasal düzenleme yapıldı.

Hatırlamak istersek bunları: İş Kanunu revize edildi. 1980 öncesindeki hak grevine benzer şekilde, ücretlerini alamayan çalışanlara iş borcunu yerine getirmeme hakkı tanındı. Yine bizim dönemimizde 13,5 katrilyon zorunlu tasarruflar anapara ve nemalarıyla ödendi. Konut edindirme yardımlarında hak sahiplerine şu ana kadar 3 katrilyona yakın geri ödeme yapıldı ve hâlen ödemeler yapılmaya devam ediyor. 2821 sayılı Sendikalar Kanunu ve 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu önümüzdeki günlerde Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine gelecek. Çalışma hayatının kronik sorunlarından birisi olan geçici işçiler sorununda 218 bin geçici işçi AK PARTİ ile daimî kadrolarına kavuştu. Bütün bunlar AK PARTİ’nin emekçilere bakışını açıkça, net bir şekilde ortaya koymaktadır.

Biz hiçbir şeye kayıtsız kalmadık, kalmıyoruz, kalmayacağız. AK PARTİ olarak, Anayasa’nın 2’nci maddesindeki “demokratik, laik, sosyal hukuk devleti” kavramlarının içini doldurmak ve onları hayata geçirmek için çaba sarf ediyoruz. Türkiye elde ettiği kazanımlarını kaybetmeyecek, daha ileri düzeylere taşıyacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üzerinde konuştuğumuz düzenleme Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edildikten sonra emekçilerin tebrik ve teşekkür mesajlarını aldık ancak birtakım çevrelerin de “1 Mayısı aldık, sıra Taksim’de.” yaklaşımları şimdiden ortamı germektedir. Bu tür yaklaşımlar 1 Mayısın barış, kardeşlik ve dayanışma ruhuna aykırı yaklaşımlardır. Biz 1 Mayısın “Emek ve Dayanışma Günü” olarak kutlanması için üzerimize düşeni yapıyoruz, çalışanların taleplerine geçmişte yapıldığı gibi seyirci kalmadık ancak bu konuda konfederasyonlarımızın da yerine getirmeleri gereken görevler vardır. Son yıllarda 1 Mayıs kutlamalarında ciddi gelenekler oluşmaya başlamıştır ancak bu gelenekler bazı girişimlerle birtakım tartışmaları da beraberinde getirmektedir.

1 Mayıs konusunda alan ısrarını anlamlı bulmuyoruz. Çünkü alanlar değil, emek kutsaldır. Kaldı ki Taksim Meydanı hiçbir zaman 1 Mayısa kapatılmamıştır. 1 Mayıs öncesi Taksim Meydanına bütün işçi ve memur konfederasyonu temsilcileri çıkarlar, önce Atatürk Anıtı’na çelenk konur, ondan sonra da Kazancı Yokuşu’ndaki 1 Mayısta hayatını kaybeden işçilerin başına karanfil konulur, anılır.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Onu da mı yasaklayacaksınız!

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) – Dolayısıyla, Sayın Özyürek, 1 Mayısta Taksim alanı kapalı değildir ancak siz ifade ettiniz, dediniz ki: “Taksim’de kutlayalım.” Oysa yetkililerden…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Eğer yetkililerden alanlara ilişkin bir hacim sorarsanız, öğrenirseniz en büyük alan Kazlıçeşme Alanı’dır, 300 bin metrekaredir.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Dağın başıdır.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Onun yanı başına baktığınızda Çağlayan Meydanı, “Burada miting mi olur!” dediğiniz yer 180 bin metrekaredir.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Orada meydan falan yok.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) – Taksim Alanı 60 bin metrekaredir.

Eğer geniş katılımlı, hepimizin orada bulunmasını arzu ettiğiniz bir meydan, bir alan istiyorsanız, hepimizi alacak en büyük meydan Kazlıçeşme Alanı’dır. Eğer meydanı böylesine…

ÖZDAL ÜÇER (Van) – O zaman yılbaşını da orada kutlayın.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Taksim’i niye kapatıyorsunuz?

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) – Taksim kapalı değil…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – İşçilere kapalı.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) -…beraberce 1 Mayıs günü gidelim, karanfilimizi beraber koyalım.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – 100 kişiyle!

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) – Sayın Özyürek, ben yirmi yıldır 1 Mayısı Taksim Meydanı’nda kutlayan bir arkadaşınızım.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – 100 kişiyle mi?

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sembolik ama!

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) – Siz Kazancı Yokuşu’ndaki o hayatını kaybeden işçi arkadaşlarımızın hangisine karanfil götürdünüz? (CHP sıralarından gürültüler)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yapma ya!

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Senin yaşın kadar ben oraya çelenk bıraktım.

BAŞKAN – Sayın Tanrıverdi, lütfen sözlerinizi bağlayınız.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) – Sayın Özyürek, size soruyorum ben… (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Tanrıverdi, lütfen sözlerinizi bağlayınız.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) – Ben size soruyorum… Şimdi bakın…

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Evet, evet… Ben İstanbul il başkanıydım, o zaman gider oraya karanfil bırakırdım.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Hepsine…

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) – O zaman Sayın Özyürek…

BAŞKAN – Karşılıklı konuşmayalım lütfen.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) – Sayın Başkanım, bir dakika alabilir miyim?

BAŞKAN – Ek bir dakika daha verdim Sayın Tanrıverdi, lütfen tamamlayınız.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) – Teşekkür ederim.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Geçen sene neredeydiniz?

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) – Sayın Özyürek, görülüyor ki Taksim Alanı kapalı değil, karanfilinizi götürebiliyorsunuz, koyabiliyorsunuz.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Bırak ya! Yapma ya! Sana kapalı değil.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) – O hâlde burada başka bir şey yapmaya gerek yok, düşünmeye gerek…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Kitlelere kapalı, sana kapalı değil.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Biz emekçilerin hakkını savunuyoruz, sizin hakkınızı değil.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) – Şimdi, önemli olan 1 Mayısta mesaj verebilmektir, mesaj.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) - Taksim’de verelim!

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) – Biz bu meydanlarda çok mesaj verdik ama kimse algılamamıştı. İşte şimdi AK PARTİ İktidarı bunu algılıyor, uyguluyor.

Hayırlı olsun diyorum. Sağ olun, var olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tanrıverdi.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Kanlı Pazarlarda da verdiniz mesajı vaktiyle!

BAŞKAN – 1’inci madde üzerine şahsı adına Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk.

Buyurunuz Sayın Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Bakan, bizim Genel Başkan ABD’nin, tarikatların ve cemaatlerin izni ve icazetiyle ısmarlama genel başkan olmamıştır. Bizim Genel Başkan, Hikmetyar’ın dizinin dibinde çökerek, büyüyerek genel başkan olmamıştır. O nedenle, AKP rahatsız olabilir bizim Genel Başkan’dan, siz rahatsızsınız diye, siz istemiyorsunuz diye, Amerika istemiyor diye biz Genel Başkan’ımızı değiştirecek değiliz. Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Başkanının değişmesini bekleyenler avuçlarını yalarlar! (CHP sıralarından alkışlar)

AGÂH KAFKAS (Çorum) – Ya şimdi ne alakası var bunun? Başkasına niye sataşıyorsunuz?

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlarım, ben bir konuşmacının konuşma metnini düzelterek konuşmama devam etmek istiyorum: “1 Mayıs 1977’de Taksim Meydanı’nda polisle çatışan işçilerden 34 kişi hayatını kaybetmiştir.” diye bir ifade geçmiştir. Siz de hatırlarsınız ki, 1 Mayıs 1977’de Taksim’de işçilerin polisle çatışması değil, orada yapılan bir provokasyon sonucu işçilerin paniklemesiyle, o kalabalığın paniklemesiyle ezilerek insanlar ölmüştür, işçilerle polisin çatışması söz konusu değildir.

AKP’nin sözcüsü, dedi ki: “1 Mayısta Taksim Meydanının emekçilere açılmasını savunacağımıza, gelin 1 Mayıs 1977’deki katliamı yapanların üzerine gidelim.” Ben bu Meclis kürsüsünde de defalarca söyledim, 1 Mayıs 1977 katliamının üzerine gidin dedim. Şimdi, 1 Mayısta Taksim Meydanı’nın emekçilere açılmasını istemek, 1 Mayıs 1977 katliamını yapanların üzerine gidilmesine engel midir değerli arkadaşlarım?

AKP sözcülerinin konuşmalarından anladığımıza göre hâlâ şu anlayıştan vazgeçmiş değiller: Hâlâ kendilerinin lütfettiğini ve işçilere 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nü kendilerinin bir lütfu olarak verdiklerini söyleyip duruyorlar. Oysa, kendilerinin de sendikacı olduğunu söyleyen arkadaşlarımız, dünya toplum tarihinin ezenler ve ezilenlerin mücadelesi olduğunu çok iyi bilirler ve hak verilmez, hak alınır. Siz lütfetmiyorsunuz, dünya işçi sınıfı bunu canıyla aldı, Türkiye işçi sınıfı da yüz yıldır mücadelesi sonucunda, artık, o mücadelenin elde ettiği başarıyı kazanmanın mutluluğunu yaşıyor. Bugün, işçi sınıfının, Türkiye işçi sınıfının verdiği mücadele sonucunda bu haklarını elde etmişlerdir. Türkiye'de ilk defa 1909 yılında kutlanmıştır 1 Mayıs, yüz yaşındadır bu 2009’un 1 Mayısında.

Değerli arkadaşlarım, burada yine ben teknik bazı şeyler söylemek istiyorum. Şimdi, ısrarla bu 1 Mayısta Taksim Meydanı’nın açılmasına karşı olan dar bir kesim ideolojik dayatmayla aslında olaya bakıyor, 1 Mayısın açılmaması için çeşitli bahaneler ileri sürüyorlar. Bunlardan bir tanesi, Taksim Meydanı’nın büyüklük olarak mitinge elverişli olmamasıymış; diğeri ise Taksim Meydanı turizm merkeziymiş, miting yapılamazmış. Bir kere, bu miting falan değil, bunu Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu kapsamında değerlendirmek doğru değildir. Bu, 1 Mayıs, uluslararası, işçilerin dayanışma, birlik, beraberlik ve mücadele günüdür. Nasıl diğer bayramlar istenildiği tarzda buralarda kutlanabiliyor ise, işçiler de bu dayanışma gününü pekâlâ özgürce burada kutlamadırlar. Buradaki bütün telaş, bütün kaygı, bu toplantıların özgürce yapılamayacağı kaygısından kaynaklanmaktadır. Şimdi, burada, öteden beri, olay çıkacağı konusunda iktidarın bakanı felaket tellallığı yapıyor, iktidar partisi felaket tellallığı yapıyor. Hükûmetin görevi felaket tellallığı yapmak değildir. İktidarın görevi, olay çıkacak diye insanların haklarını kullanmasını engellemek değildir, özgürce bunun kutlanması için gereğini yapmaktır, gereğini sağlamaktır.

Burada, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanının İstanbul Metropoliten Planlama Bürosuna yaptırdığı “İstanbul Çevre Düzeni Planı” var, bu planda İstanbul’un meydanları işaretlenmiştir. Burada benden önce konuşan AKP sözcüsü arkadaşımız, Şişli’deki meydanın en büyük meydan olduğunu, Taksim’in 2 katı olduğunu söylemiştir. Oysa, bu elimizdeki raporda, İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından yaptırılan raporda, Taksim Meydanı, Kadıköy Meydanı ve Çağlayan Meydanı kıyaslanmıştır. Taksim Meydanı 58 bin metrekaredir, oysa Çağlayan Meydanı 15 bin metrekaredir; bu, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin yaptırdığıdır ve bu raporda hem güvenlik bakımından hem ulaşım bakımından hem teknik bakımdan hem de büyüklük bakımından…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – … Taksim Meydanı’nın en uygun meydan olduğu, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nün kutlanacağı en uygun alan olduğu belirtilmektedir.

Bu meydanlar, alanlar yolların, salt yolların kesişmesinden meydana gelen yerler değildir. Bu meydanların geçmiş tarihindeki anılar vardır. Meydanlar o anılarıyla birlikte değerlendirilir, o anılarıyla birlikte anlam kazanırlar. Meydanların güzelliği, ulaşımı, çevresi elbette önemlidir ama tarihin, toplumun ona kattığı değer hepsinden daha da önemlidir. Bugün tüm dünyada meydanlar insanların protestolarını, sevinçlerini, acılarını haykırdıkları toplu buluşma alanlarıdır. Acı günlerinde ağıt yakarlar. Sevinçlerinde türkü söylerler, halay çekerler. 1 Mayıs denilince Taksim anlaşılır, Taksim Meydanı anlaşılır. Taksim Meydanı’nın Türkiye işçi sınıfı için çok özel bir anlamı vardır. Orada, Taksim’de işçiler 37 tane şehit vermişlerdir. Bu mücadele ve dayanışma gününün Taksim’de kutlanılmasından korkulacak hiçbir şey yoktur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi bağlayınız.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Toparlıyorum Sayın Başkan.

Bakın, Nasreddin Hoca’nın deyimiyle eşeği yanlış yerde aramamak lazım. Bu korkunun sebebi oraya katılan işçiler değildir. O dayanışma gününde orada toplanan insanlar değildir. Bunun sebebinin kim olduğunu herkes biliyor. Şimdi toplumda yapılması gereken bir geniş uzlaşıyla… Bir de kendisine “Demokratım ve özgürlüklerin savunucusuyum.” diyen AKP döneminde Taksim Meydanı kapatılarak 1 Mayıs uluslararası dayanışma günü kutlanılamaz değerli arkadaşlarım. O nedenle 1 Mayısa korkusuzca gitmemiz lazım.

Ben Sayın Çalışma Bakanımıza, Sayın Başbakanımıza, AKP’li milletvekili arkadaşlarımıza 1 Mayısta Taksim Meydanı’nda hep beraber bu işçi sınıfının uluslararası dayanışma, birlik ve mücadele gününü beraber kutlayalım diyorum. Yaşasın 1 Mayıs diyorum. Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Öztürk.

1’inci madde üzerinde şahsı adına İstanbul Milletvekili Mehmet Domaç.

Buyurunuz Sayın Domaç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET DOMAÇ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1 Mayısın Emek ve Dayanışma Günü adıyla tatil günü olarak düzenlenmesini sağlayacak kanun tasarısının 1’inci maddesi hakkında şahsım adına söz almış bulunuyor, sizleri saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başbakana, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımıza, Bakanlar Kurulu üyelerine, AK PARTİ Grubuna, Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna, Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna, Demokratik Toplum Partisi Grubuna, tek tek milletvekillerimize, işçilerimizin temsilcisi sendikalarımıza 1 Mayısın Emek ve Dayanışma Günü, kısaca işçi bayramı olarak kutlanmasına sundukları katkılar için teşekkür ediyor, şükranlarımı sunuyorum.

Sayın milletvekilleri, sanayileşmiş ülkelerde 19’uncu yüzyılda çalışma saatleri gün ışığıyla başlama esasına göre belirleniyordu ve işçiler yaklaşık yaz aylarında on sekiz, kış aylarında on beş saat çalışıyorlardı. Bu nedenle, sekiz saat iş gücü talebi kapitalizmin geliştiği her ülkede yükseldi ve “sekiz saat çalışma, sekiz saat sosyal hayat, sekiz saat dinlenme ve uyku” sloganı Avustralyalı işçiler tarafından hayata geçirildi, talep edildi ve 1856 yılında Avustralya’da gerçekleştirildi.

Saat hareketi Amerika Birleşik Devletleri’nde yığınsal bir harekete döndü. 1886 yılında, Ulusal Emek Birliği Kuruluşu bunu karar altına aldı. Hak arama süreçleri kolay olmadı. Ölümlerle sonuçlanan acı olaylar gerçekleşti. Emeğin dünya dayanışması geliştirildi ve 1 Mayıs, 1889 yılında işçilerin, emekçilerin birlik, mücadele, dayanışma günü olarak belirlendi, insanlık tarihinin önemli günlerinden biri olarak ülkelerin, toplumların hafızalarına kaydedildi.

Sayın milletvekilleri, ülkemizde de 1 Mayıs yasaklarla dolu bir geçmişe sahip, acı olayların, ölümlerin gerçekleştiği bir mücadele süreci. 1 Mayıs bahar bayramlarından yola çıkarak kutlamalar 1923-1975 yılları arasında doğru düzgün gerçekleştirilemedi. 1977 yılında bizim de o topluluğun içinde bulunduğumuz, failleri henüz bulunamayan acı ölümlerin yaşandığı yıllarla yüzleşmek durumundayız. Bu yüzleşmeyi hep birlikte yapmalıyız, toplumun bütün kesimleri yapmalı herhangi bir kesimini ayırmadan. Demokrasiye ve insan onuruna olan inancımız ise bu felaketler karşısında her gün daha pekişiyor. Bu inançla geliştiğimizi, değiştiğimizi ve insana daha fazla değer vermeyi öğrendiğimizi düşünüyorum hep birlikte.

12 Eylül 1980 darbesi 1 mayısı ortadan kaldırdı. Yani bizi yüz yıl geri taşıdı, yüz yıl. Belleklere işlenmiş, nesilden nesile geçen mücadele, dayanışma, birlik duygusunu yok etmek olanaksızdı çünkü o genetik bir özellik hâline dönüşmüştü. Tabii ki işçiler, sendikalar durmadılar, mücadele ettiler, acı çektiler ama her zaman vardılar, var olacaklarını da gösterdiler.

Sayın milletvekilleri, yirmi dokuz yıl aradan sonra bugün 1 Mayısı emeğin ve dayanışmanın günü olarak tatil yapmak için çaba harcıyoruz. Bunun için işçi bayramının yalnızca işçilerin değil, barışın, kardeşliğin, tüm yurttaşların bayramı olmasıdır buradaki çabamız çünkü üretim, emek tek tek bireylere yönelen, paylaşılan bir olgudur. 1 Mayıs işçi bayramının doğuracağı coşku ve kıvanç herkesçe paylaşıldığı oranda artacaktır. 1 Mayıs sevinci, dayanışmayı, paylaşma coşkusunu, erinci kendisinde saklı tutulmaktadır. Ülkemizin sınırları dışında tüm emekçilere bir selam gönderiyor, böylece dünyada barış istendiği kararlı bir şekilde haykırılıyor. Onun için, 1 Mayısta omuz omuza olmayı, geleceğe ait ideallerimizin daha bir yeşermesi için, yansıtılması için, paylaşmayı, dostluk duygularını geliştirmemiz gerekiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

MEHMET DOMAÇ (Devamla) – 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nün resmî tatil olarak kutlanacak olmasının kıvancı ve sevgisiyle saygılar sunuyorum, hayırlı uğurlu olmasını diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Domaç.

Sayın milletvekilleri, şimdi soru-cevap işlemine geçiyoruz.

On dakika süremiz var, beş dakikasını sorulara ayıracağım, beş dakika dolduğu zaman sorulara son vereceğim.

Sayın Genç, buyurunuz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Efendim, bugün televizyonlarda bir yayın yapılıyor. Sayın Bakan, 500 bin kişi geçici işçi alacağını deklare etmiş. Zaten aslında bu ekonomik krizde 500 bin değil belki 1 milyon insan almak lazım. Bu doğru mudur? Alınacaksa, bunları hiç olmazsa ağaç dikmede ve taşlı arazilerin temizlemesinde kullanmayı düşünüyorlar mı?

1 Mayısın kabulü elbette ki olumludur, resmî tatil günü olarak kabul edilmesi. Ama, AKP yedi yıldır iktidardadır, yedi yıl sonra mı aklı başına geldi? Keşke daha önceden de bunu getirseydi, bu iş daha da kutlanacak bir durum olacaktı. Ayrıca, AKP İktidarı zamanında sendikacılık öldürüldü yani KİT’ler özelleştirildi, işte, devletin resmî kurumlardaki işçi kararıyla görülmesi gereken işler, temizlik işçisi ve güvenlik görevlisi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Genç.

Sayın Kaplan…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, yedi senedir iktidardasınız, her 1 Mayıs gelişinde iktidar ile işçi ve emekçi kesim temsilcileri arasında izin ve meydan krizi yaşanıyor. Demin kürsüde yapılan konuşmalar da bunu ortaya koyuyor. Şunu sormak istiyoruz gerçekten: AKP’nin agorafobi hastalığı mı var? Yani, meydan fobisi hastalığına mı yakalandı? Yani yedi sene sonra ilk defa ortak bir önerge veriyoruz 1 Mayıs İşçi Bayramı’nın yasallaşması için ve bayramların kutlanması biçimi mitingler gibi değil siyasi partilerin. Mitinglere emniyet müdürleri, valiler yer gösterebilir. Ama bayram olduktan sonra artık bu değişimi AKP’nin de görüp bu hastalığı aşması gerekiyor. Bunun zamanı geldi. Toplumsal barış…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kaplan.

Sayın Üçer…

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Söz hakkı için teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakanın az evvelki söylemine bağlı olarak… Sendikal hakların AKP Hükûmeti süresince genişlediğini ifade etti ve buna karşılık olarak, altı yıllık iktidarınız süresince sadece sendikal faaliyetler yürüttükleri için acaba kaç sendika yöneticisi ya da sendika şube başkanı, sendika şube temsilcisi gözaltına alındı? Kaç sendikanın iş yeri binası güvenlik güçlerince basıldı? Sendika üyesi olup sendika yöneticiliği yapan kaç kişi görevinden alındı ya da görev yeri kendi isteği dışında değiştirildi, yani sürgün edildi? Bunları yanıtlarsa söylediğinin haklı ya da haksız olduğunu değerlendirme şansımız var.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Üçer.

Sayın Dibek…

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Ben sorumu aslında İçişleri Bakanımıza soracaktım ama kendisi yok, sanıyorum Komisyon Başkanımız yanıtlayabilir.

Şimdi, dün sanıyorum basında da yer almıştı, geçen yıl Taksim’de hiç istemediğimiz görüntüler oldu. Polis memurlarımızın -hatta az önce Rıza Bey de belirtti- pastanede oturan bir vatandaşa tokat attığını biliyoruz. Bunları önlemek üzere, İçişleri Bakanlığı, Çevik Kuvvet polis memurlarının kasklarına numaralandırma işleminin yapılacağını söylemişti. Dün sanıyorum basında yer aldı, İstanbul, Diyarbakır gibi çok büyük iller de dâhil olmak üzere otuza yakın ilde bu uygulamanın henüz başlamayacağı, yapılamadığı belirtildi. Şimdi anlaşılıyor ki on gün sonraki 1 Mayısta Taksim ile ilgili olarak bu olayların tekrar çıkması muhtemeldir.

Benim sormak istediğim şu: Aradan bir yıl geçti, niçin İstanbul, Diyarbakır ve diğer otuza yakın illerde bu uygulamayı İçişleri Bakanlığı başlatmadı? Bunu öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Dibek.

Sayın Kafkas…

AGÂH KAFKAS (Çorum) – Sayın Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakanıma bir soru sormak istiyorum.

Biraz önce bir değerlendirme yaparken kimi partilerde seçim sonrasında liderlik tartışmalarının olabileceğini söylerken acaba hangi partinin liderine hakaret ettik ki bir arkadaşımız çıkıp burada partimizin Genel Başkanı ve Başbakanımıza haddini aşan ifadeler kullandı? Biz mi duymadık, yoksa bu arkadaşımız hadsizlik mi yaptı?

Bir de bir arkadaşımız kırmızı karanfillerin birilerinin eline yakışıp yakışmadığını sordu. “Acaba kırmızı karanfili bile ortak, birlikte sevemiyorsak burada bir sevgisizlik yok mu?” diye sormak istiyorum.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Bakana mı soruyorsunuz bunu?

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Bakan nereden bilecek?

RAHMİ GÜNER (Ordu) – Bakan konuşurken yoktunuz herhâlde.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kafkas.

Buyurunuz Sayın Bakan.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Efendim, teşekkür ederim.

Öncelikle tabii önemli bir gündem maddesi. Yıllarca beklediğimiz bir gündem maddesini görüşüyoruz. Burada konuya bağlı kalınması…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Nereden çıkarıyorsunuz siz, nereden çıkarıyorsunuz? Adını ben ağzıma almadım ki. Tutanak orada. Nereden çıkardınız? Niye alınıyorsunuz?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen sakin olunuz.

Buyurunuz Sayın Bakan.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – …son derece önemli.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Alınacak ne var? Tutanak orada.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) - Çünkü 1 Mayısı konuşuyoruz, 1 Mayısın dışında birçok şeyler burada gündeme geliyor.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Siz getirdiniz Sayın Bakanım, siz getirdiniz!

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) - Hayır efendim.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Siz getirdiniz! Bizim Genel Başkanımızı siz getirdiniz!

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Bakınız, söylenen…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Tutanaklar orada.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) - Bakınız, ben size şunu söyleyeyim: Siz Genel Başkanınızdan tabii ki memnunsunuz. Doğrusu biz de memnunuz.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Siz niye getiriyorsunuz? Size ne bizim Genel Başkanımızdan!

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) - Biz de memnunuz efendim, bir şey yok.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Tam bir demagoji! Gecenin bu saatinde bir bakana yakışıyor mu bu!

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) - Yani demagoji değil. Bizim bir memnuniyetsizliğimiz söz konusu değil fakat burada ifade edilen konu, yok “47 alırken bilmem şuraya indiniz, bundan dolayı mı getirdiniz?” gibi yakışıksız ifadeler kullanılıyor. Bu anlamda söylediğimiz bir şey.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Bir bakana yakışıyor mu!

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Siz niye getiriyorsunuz?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) - Tabii ki bu cümleyi ifade ederken, doğrusu seçimlerden sonra bazı genel başkanlar da siyasetten ayrıldılar veya istifa ettiler.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Yüzde 39 oy almadınız mı?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) - Burada bu soru üzerine verdiğimiz cevap çerçevesinde de gerçekten bu sorunun muhatabı olmayan ve bu kadar önemli bir gündemi takip eden Sayın Bahçeli’ye de ben gerçekten çok teşekkür ediyorum, çünkü önemli gündem maddesini görüşüyoruz ve muhatap, soruyu soran muhataba dönük ifademiz biraz daha genelleme şeklinde anlaşıldıysa bu konuda tavzihini ifade etmek için söylüyorum, yoksa bizzat bu soruyu soran arkadaşıma dönük bir cevap idi çünkü… O da şu: Seçimlerden sonra dikkat ederseniz günlerce partinizle ilgili değerlendirme yapıldı medyada. Buna yanlış diyebilir misiniz? Yani, bunu, böyle bir şeyi…

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Ne alakası var bunun konuyla?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Böyle bir şeyi sorup da bize bu…

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Size ne! Size ne!

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Bizi ilgilendirmiyor ve Genel Başkanınıza da memnuniyetimizi ifade ediyoruz.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Siz kendi işinize bakın! Kendi işini yaptın da CHP mi kaldı?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Şimdi, sayın bir milletvekilimizin sorusu: “500 bin geçici işçiyi nasıl alacaksınız? Nedir?” şeklinde. Bu konuyla ilgili tabii bu küresel krizin yansımaları neticesinde işsizlikle ilgili ciddi sorunlar var talep daralmasından kaynaklanan, iç talep, dış talep daralmasından dolayı yaşadığımız sorunlar var. Bununla ilgili… Kriz tabii geçici. Geçici önlemler alıyoruz, vergi indirimleri, ÖTV, KDV indirimleri gibi bazı düzenlemelerimiz var. Yine işsizliğin önlenmesi konusunda da geçici bazı önlemler üzerinde çalıştığımız anlamında medyaya verdiğimiz bir demeçtir. Özellikle toplum yararına işlerle ilgili olarak yaygın bir şekilde seksen bir ilde altı aylık süre veya üç aylık süre veya bir yıllık süre içerisinde çok yaygın bir istihdamı gerçekleştirme imkânımız olduğu gibi mesleki eğitimi de yaygınlaştırarak şu anda yılda 100 bin kişiyi mesleki eğitime tabi tutmayı, kapsamı daha da genişleterek 300 bin kişiye çıkarma hedeflerimiz var. Böylece 1 milyona yakın vatandaşımızın gerek meslek edinme, bir mesleki formasyona kavuşma gerekse belli süreli toplum yararına işlerde istihdamı konusundaki çalışmamıza dönük medyanın soruları karşısında verdiğim cevap idi.

Bir diğer soru ise: Sendikal hakların genişlemesi veya daraltılmasıyla ilgili ben burada ifade kullanmadım. Sendikal mevzuatın, 12 Eylül döneminde çıkan bir mevzuat olduğunu, bu konuda AB ve ILO normları çerçevesinde bu yasanın değişmesi gerektiği konusunda bir irade var. Bu iradeye hep birlikte Parlamentoda, komisyonlarda bu iradeyi ortaya koyduk ve yasayı Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine taşıdık. Bu 2821 ve 22’yle ilgili düzenlemeyi gerçekleştirdiğimiz an bu konuda elde edilmesi gereken haklar elde edilmiş olacak anlamında bir şeyler söylemeye çalıştım.

Efendim, sendikal faaliyetlerinden dolayı herhangi baskı veya tutuklama veya gözetim altına alınma diye bize iletilen bir şey söz konusu değil fakat illegal faaliyetler neticesinde…

SIRRI SAKIK (Muş) – 4 tane KESK şube başkanı tutuluyor.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Bakınız, yani yasalara aykırı bir tutum neticesinde bir durum söz konusu ise sendikacı da olsanız kim olursanız olun yasalara karşı bir tutumunuz söz konusu ise o ayrı bir olaydır. Bu konuda da hukuka hepimizin saygılı olması gerekiyor.

İçişleri Bakanımızla ilgili bir soru tevcih edildi. Sayın Bakanımız tabii burada olmadıkları için o konuda ben bir değerlendirme yapmayı uygun bulmuyorum.

1 Mayıs huzur içerisinde, barış içerisinde kutlansın temennisinde bulunuyoruz. Taksim’e, az önce arkadaşlarımız da ifade ettiler, hep beraber de gidebiliriz, çiçeklerimizi de koyabiliriz, geçmişin anılmasıyla ilgili bir tablo söz konusu ise hep birlikte bunu gerçekleştirebiliriz ama meydanla ilgili, miting alanıyla ilgili veya büyük kitlesel toplantıyla ilgili tabii ki ilgili ve yetkililerin alacağı karara da hepimizin saygılı olması gerektiğini ifade ediyorum.

Çok teşekkür ediyorum, sağ olun.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Çelik.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yetkililer kim? Vali, Hükûmetin emrinde memurlar.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Sayın Başkan, sormuş olduğumuz sorulara…

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Efendim, biz Çalışma Bakanı olarak çalışma hayatındaki sorunları…

BAŞKAN – Bir dakika sayın milletvekilleri, bir dakika…

Şimdi, sizin sözünüz bitti Sayın Bakan, bir arkadaşımız bir talepte bulunuyor.

Buyurunuz.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Milletvekillerinin sorusunu hükûmet sözcüsü olan sayın bakanların cevaplaması İç Tüzük esasına dayalıdır ve Sayın Bakanların da kamuoyunu doğru bilgilendirme sorumluluğu vardır. Bu anlamda sormuş olduğumuz soruya kendi mecrasından saptırılarak, başka bir yöne çekilerek cevap verildiği için…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, soru sordu…

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Ben sormuş olduğum soruya net cevap istiyorum. O zaman sorumu şu şekilde soruyorum: En son Ağrı Eğitim-Sen İl Başkanı hangi hukuki gerekçelerle göz altına alındı ve o zaman denildiği şekilde gözaltına alınan ya da yasal prosedüre tabi tutulan sendika yöneticilerinin hangi hukuki gerekçelerle gözaltına alındığını söyleyebilir mi?

BAŞKAN – Sayın Üçer, sorunuza tam yanıt alamadığınızı söylüyorsunuz, doğru mu anlıyorum?

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Evet.

BAŞKAN – Sayın Bakan, bu sorunun tam yanıtını verebiliyorsanız lütfen şimdi veriniz, yoksa yazılı olarak veriniz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

AGÂH KAFKAS (Çorum) – Böyle bir usul yok!

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, böyle bir usul yok!

BAŞKAN – Buyurunuz.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Şimdi, Sayın Başkan, sendikal faaliyetler yasal zemin faaliyetleridir. İlgili yasalar çerçevesinde sendikalar kurulur ve faaliyetlerini icra ederler. Bu çerçevede bize intikal etmiş olan bir durum söz konusu değil, bir olumsuz durum söz konusu değil. Ama yasalara aykırı bir durum var ise tabii ki ilgili merciler bununla ilgili değerlendirmeyi yapacaklardır. Eğer suçsuzluk söz konusu ise yine ilgili adli merciler kararını vereceklerdir. Eğer sendika, yasaların hükümleri çerçevesinin dışında bir faaliyet söz konusu ise illegal bir faaliyet söz konusu ise de onunla ilgili de değerlendirmeyi hep beraber göreceğiz. Ama ben Çalışma Bakanlığına bugüne kadar sendikal faaliyetinden dolayı gözetim altına alınan, tutuklanan bir sendikacının bize intikal etmediğini söylüyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Çelik.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Hangi hukuki gerekçelerle gözaltına alındı?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 1’inci madde üzerindeki…

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Eğitim-Sen Başkanı hangi gerekçelerle gözaltına alındı?

BAŞKAN – Sayın Üçer, böyle bir usul yok. Sorunuzu sordunuz, Sayın Bakan cevap verdi. Eğer cevap uygun gelmiyorsa tekrar yazılı olarak yineleyin, gerekli cevabı tekrar alırsınız.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Şimdi 1’inci madde üzerinde konuşmalar tamamlandı ve 1’inci madde üzerinde üç önerge var.

Önergeler aynı mahiyette olduğundan birlikte işleme alacağım ve istemleri hâlinde ayrı ayrı söz vereceğim.

Şimdi önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

354 S. Sayılı Kanun Tasarısının 1. Maddesinde geçen “ve 1 Mayıs günü” ibaresinin “1 Mayıs günü ve 21 Mart günü” olarak değiştirilmesini; C bendinde geçen “1 Mayıs günü Emek ve Dayanışma Günü” ibaresinden sonra “ve 21 Mart Nevruz Günü” ibaresinin eklenmesini arz ederiz.

Oktay Vural Atila Kaya M.Akif Paksoy

İzmir İstanbul K. Maraş

Hasan Çalış Akif Akkuş Ahmet Duran Bulut

Karaman Mersin Balıkesir

 

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 354 s. sayılı yasa tasarısının 1. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.

Saygılarımızla.

Ferit Mevlüt Aslanoğlu Mustafa Özyürek Atila Emek

Malatya İstanbul Antalya

Hüseyin Ünsal Bayram Meral Sacid Yıldız

Amasya İstanbul İstanbul

Madde: 1- 17.3.1981 tarihli ve 2429 sayılı Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanunun 2. maddesinin birinci fıkrasına, bu fıkrada geçen "yılbaşı günü" ibarelerinden sonra "1 Mayıs günü ve 21 Mart nevruz günü" ibaresi eklenmiş ve birinci fıkranın (C) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"C) 1 Ocak günü yılbaşı, 1 Mayıs günü Emek ve Dayanışma Günü ve 21 Mart Nevruz günü tatilidir."

 

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 354 s. sayılı kanun tasarısının 1. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Selahattin Demirtaş Akın Birdal Nuri Yaman

Diyarbakır Diyarbakır Muş

Fatma Kurtulan Sırrı Sakık

Van Muş

Madde 1: 17.3.1981 tarihli 2429 sayılı Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanunun 2 nci maddesinin birinci fıkrasına, bu fıkrada geçen "yılbaşı günü" ibarelerinden sonra "1 Mayıs günü ve 21 Mart Nevruz Günü" ibaresi eklenmiş ve birinci fıkranın (C) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"C) 1 Ocak günü yılbaşı, 1 Mayıs günü Emek ve Dayanışma Günü ve 21 Mart Nevruz Günü tatilidir."

BAŞKAN – Komisyon önergelere katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Şimdi gerekçeler mi yoksa…

OKTAY VURAL (İzmir) – Gerekçe okunsun.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Söz istiyorum Sayın Başkan.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Söz istiyoruz Sayın Başkan, ben konuşacağım.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Özyürek. (CHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; önergemiz hakkında söz almış bulunuyorum, hepinizi saygıyla selamlarım.

Konuşmamda da ifade ettiğim gibi Nevruz’un da biz tatil olmasını ve bütün Türkiye coğrafyasında coşkuyla kutlanmasını istiyoruz, o nedenle de bu önergeyi vermiş bulunuyoruz.

Şimdi, 1 Mayısı tatil ve bayram ilan etmek suretiyle emekçilerin, işçilerin yıllardır devam eden bir taleplerine cevap vermiş oluyoruz.

Nevruz için de yurdumuzun pek çok bölgesinde fiilen kutlanan, diğer bazı ülkelerde de kutlanan bugünün de tatil ve bayram olmasını istiyoruz, bu nedenle bu önergeyi vermiş bulunuyoruz.

Burada deminden beri AKP’nin ne kadar özgürlükçü, halkın taleplerine ne kadar duyarlı olduğuna dair güzel konuşmalar dinledik. Bu konuşmaların bir gereği olarak arkadaşlarımızın bu önergemize sahip çıkacaklarını, kabul edeceklerini umuyorum ve bekliyorum.

Değerli arkadaşlarım, biraz önce burada konuşulurken, bir polemik açmak için söylemiyorum ama arkadaşlarımızın, özellikle AKP sözcülerinin laleye karşı, lale çiçeğine karşı çok duyarlı olduklarını gördük, bundan çok mutlu olduk, memnun olduk. Çiçeklere, böceklere, hayvanlara karşı da sevgi göstermek, sempati duymak güzeldir ama geçen yıl 1 Mayısta biber gazı sıkılan, coplanan insanlara da aynı saygıyı, aynı sevgiyi göstermek gerekmez mi? (CHP sıralarından alkışlar) Şimdi, Tuzla’da hayatını kaybeden, peş peşe hayatını kaybeden insanlara da aynı saygıyı göstermek gerekmez mi değerli arkadaşlarım?

Şimdi öyle bir hava estiriliyor ki burada, tamam kardeşim biz size, emekçilere bayram tatilini verdik, bir de Taksim Meydanı talebi nereden geliyor havası esiyor. Değerli arkadaşlarım, bunlar birbirinin ayrılmaz parçaları. (AKP sıralarından “Olur mu öyle şey?” sesleri) Tabii, tabii, yıllardır, yıllardır, otuz yıldır Türkiye’de -arkadaşlarım eğer emek dünyasının taleplerini, sendikaların taleplerini izleme fırsatı bulmuşlarsa- 1 Mayısın Taksim’de kutlanması talebi vardır, bunun mücadelesi vardır. Bu mücadelenin sadece bayram kısmını, tatil kısmını görüp diğer esas kısmını, Taksim’de kutlanmasını görmezden gelmek bütünüyle ideolojik bir takıntıdır. Bu ideolojik takıntıdan kurtarın kendinizi, bu talebi kabul edin, geliniz, hep beraber işçiler, memurlar, emekçiler bugünü coşkuyla kutlasınlar diyorum. (AK Parti sıralarından gürültüler) İdeolojik takıntıdır sizin Taksim’e karşıtlığınız. Bunun başka hiçbir anlamı yoktur. Ama geçen yıl bu tartışmalar gündeme geldiğinde Sayın Başbakan demişti ki “Ayaklar baş olursa elbette o ülkeyi yönetemezsiniz.” demişti. Ayakların baş olması meselesi değil, ayakların da özgürlüğünün, ayakların da haklarının korunması, verilmesi, onların haklarına saygı gösterilmesi meselesidir. Bizim talebimiz budur.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Ayak değil, ayak!

AGÂH KAFKAS (Çorum) – Ne ayağı? Neden bahsediyorsunuz? Ayak ne?

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlarım, Sayın Bakan; eğer demagoji yapacaksak burada, biz alasını yaparız.

AGÂH KAFKAS (Çorum) – Başlayalım isterseniz.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) – Ama gecenin bu saatinde hem görüşmekte olduğumuz kanuna, bunun bir an önce yasalaşmasına saygımız nedeniyle susuyoruz ama size de bir partinin iç işiyle, bir partinin lideriyle ilgili değerlendirme yapmak yakışmıyor. Bu sizin konunuz değil. Siz, meydanlarda herkes eteğindeki taşı döktü, herkes boyunun ölçüsünü aldı, oturun onu değerlendirin, onun bunun işiyle meşgul olmayın.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) – Boyunuzun ölçüsü ne kadar? Boyunuzun ölçüsünü söyleyin!

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Özyürek.

Sayın Demirtaş, buyurunuz. (DTP sıralarından alkışlar)

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Aslında 1 Mayısla ilgili olarak iktidar grubunun değerli sözcülerinin yapmış oldukları gerçekten de demokratik açılımlara, demokrasiye ne kadar saygı duyduklarına ve bu konuda açılımlara devam edeceklerine dair bu umut veren söylemleri üzerine “Niye olmasın?” dedik. Acaba, bu kadar demokrasi havası eserken neden 1 Mayısın yanına da “nevroz” eklenmiş olmasın? İki sendromdan birlikte kurtulmuş oluruz.

Bu ülkede yıllardır iki sendrom vardı: 1 Mayıs sendromu, “nevroz” sendromu. Yıllardır “nevroz” bu ülkede izinli kutlanıyor, geçen yıl ve ondan önceki yıl bazı kentlerde maalesef ki İstanbul 1 Mayısına benzer talihsiz olaylar yaşandı, hatta Van’da, Yüksekova’da sivil yurttaşlarımız bu müdahalelerde yaşamını yitirdi. Madem bu kadar demokrasi heveslisiyiz, madem açılımlar, Avrupa Birliği süreci, AKP Hükûmeti demokrasi konusunda bu kadar büyük bir hevesle çalışmalarını yürütüyor; binlerce yıldır Orta Asya’da, Orta Doğu’da değişik halkların kutladığı, Türkiye'de de yıllardır kutlanan “Nevroz” Bayramı’nı da resmî tatil ilan edelim ve hep birlikte bu bayrama sahip çıkalım, bu bayramın anlamına, bu bayramın önemine binaen bunu da kardeşlik içerisinde, barış içerisinde hep birlikte kutlayalım. Yoksa 1 Mayısta demokrat olup “nevroz”da eğer yasaklamaya veya “nevroz”u tanımamaya devam edeceksek, yarım demokratlık olmaz. Demokrasi ya tam bir inanışla tümüyle yürekten sahiplenilir ya da burada öyle demokrasi nutukları atmakla olmaz.

Dolayısıyla, değerli arkadaşlar, mademki seçim sonrasında 1 Mayısın tatil olması konusunda halktan bir mesaj aldınız, emekçilerden bir mesaj aldınız, aynı mesajı “nevroz” konusunda da almış olmanız gerekir, bu mesajı da eğer doğru okursanız bu değişiklik önergelerinin desteklenmesi gerekir.

Biz, bu umutla, bu beklentiyle, sizlerin bu demokrasi anlayışına güvenerek önergemizi destekleyeceğinizi umut ediyor, bekliyoruz.

Hepinize saygılarımı sunuyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Demirtaş.

Sayın Oktay Vural ve arkadaşları tarafından verilen önergenin gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe:

Bilindiği gibi milletleri yaşatan, millet hayatını devamlı kılan ve “tarih sahnesinde ben de varım” dedirten en önemli temel dinamik kültürdür.

Bunun içindir ki, milletimizi her türlü kültür emperyalizmine karşı korumak isteyen Mustafa Kemal Atatürk, yaptığı bir konuşmada “Dünyanın bize hürmet göstermesini istiyorsak, evvela bizim kendi benliğimize ve milletimize bu hürmeti hissen, fikren, fiilen, bütün ef’al ve hareketimizle gösterelim. Bilelim ki; millî benliğini bulamayan milletler başka milletlerin esiridir,” diyerek millî kültür hayatımıza sahip çıkmanın hayati derecedeki önemine değinmiştir.

Demek ki, bir millet varsa, bir kültür, bir tarih olacaktır. Tarihini ve kültürünü yaşatamayan milletlerin ömrü az olur.

Şayet kültür; geçmiş nesillerin, sonrakilere miras bıraktıkları bir millî-manevi değerler ve kavrayışlar bütünüyse, bir millete ait hayat biçimi ve asırların süzgecinden geçerek yaşanılan çağa kadar intikal etmiş bir zenginliklerin ifadesi ise; bizim de kendi kültürümüzü yaşatma mecburiyetimiz vardır.

Çünkü Millî Kültürümüzün yaratacağı her türlü güçlü fikir ve mefkûreler bize kazandıracağı millî şahsiyet ve hassasiyetle ayakta kalır ve mutlu oluruz.

Bu vesileyle hem millet gerçeğimize ihanet olan her türlü kopyacılık ve taklitçilikten kurtuluruz, hem de gelişmek ve mutlu olmak sırrını kendi kültür dünyamızda buluruz. Bu aynı zamanda şerefli yaşamanın da vazgeçilmez şartıdır.

İşte bu güzelliklerden birisi de Nevruz Bayramıdır.

Temelinde sevgiyi, güzelliği, dayanışmayı, baharın gelişini ve binlerce yıllık vazgeçilmez âdetlerimizi, gelenek ve göreneklerimizi yaşatan Nevruz Bayramının bir günlük resmî bayram olarak kutlanması milletimizi sevindirecektir.

Aynı zamanda bu kabul -kadim Türk bayramını bahane ederek ülkemizi kan ve gözyaşına boğmak isteyenlerin de hain emellerine dur- diyecektir.

Tüm Türk Cumhuriyetlerinde resmî bayram olarak kutlanan bu müstesna günün bizde de resmî bayram ilan edilmesi; ortak bir geçmişin ortak yaşanacak bir geleceğe öncülük etmesine de hizmet edecektir. Bu sebeple dili, tarihî, tüm maddi ve manevi kıymet hükümleri bir olan büyük bir milletin sevinçleri, bayramları da bir ve ortak olmalıdır.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN – Dikkate alacağım.

Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Karar yeter sayısı vardır; kabul edilmemiştir.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 1’inci madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, yeni geçici madde eklenmesini isteyen bir önerge vardır.

Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 354 sıra sayılı Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanun Tasarısı’na 1 inci maddeden sonra gelmek üzere aşağıdaki geçici maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

“Geçici Madde - 1 Mayıs 2009 tarihinde kamu kurum ve kuruluşlarınca yapılması kararlaştırılan iş ve işlemler yürütülür. Kamu kurum ve kuruluşları bu iş ve işlemlerin yürütülmesi için gerekli tedbirleri alır.”

Nurettin Canikli Kemal Anadol Oktay Vural

Giresun İzmir İzmir

 

Hüseyin Tanrıverdi Agah Kafkas M. Nuri Yaman

Manisa Çorum Muş

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN – Kim konuşacak?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Bu Tasarı’nın hazırlanmasından önce 1 Mayıs 2009 tarihinde yapılacağı kararlaştırılan bir çok iş ve işlem bulunmaktadır. Bunların bazılarının uzun bir tebligat ve hazırlık aşaması söz konusudur. Anılan kapsama giren iş ve işlemlerin aksaması kişi ve kurumların, mali konularda ve süre açısından mağduriyetine sebep olabilecektir. Bu bağlamda örneğin 1 Mayıs 2009 tarihinde yapılması belirlenmiş olan icra satışlarında mağduriyetin yaşanacağı açıktır. Değişiklik önergesi, 1 Mayıs 2009 tarihine mahsus bu gibi sorunların giderilmesini amaçlamaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – 2’nci madde üzerine, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kırklareli Milletvekili Tansel Barış konuşmak istiyor.

Buyurunuz Sayın Barış. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA TANSEL BARIŞ (Kırklareli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, “İşçi Bayramı”nın tarihi, 1886 yıllarında Amerika’da on beş-on altı saatlik çalışma sürelerine dayanamayan yaklaşık 80 bin işçinin çalışma saatlerinin düşürülmesi amacıyla başlattıkları eylemlere dayanır. Günde ortalama on beş-on altı saat çalışan işçiler dinlenmek, uyumak ve temizlenmek için, çalışmaktan geriye yeteri kadar zamanları olmadığından, çalıştıkları yerlerde uygun olmayan ortamlarda barınarak uyumaya, dinlenmeye çalışmakta, bu sürenin sonunda da tekrar kaldıkları yerden on beş-on altı saatlik işlerine devam ediyorlardı. Çalışanların başlattığı bu eylemle çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve sürenin sekiz saate indirilmesi isteniyordu. Tabii ki her zaman olduğu gibi hak arama cezasız kalmayacak, çalışanların önderleri cezasını çekecekti; öyle de oldu. Çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve çalışma saatinin on beş-on altı saatten sekiz saate indirilmesini isteyen işçi önderlerinden 4’ü idam edilmiştir.

1889’da toplanan İkinci Enternasyonal Toplantısı’nda işçilerin çalışma koşulları ve sekiz saatlik iş gücü isteklerinin anısına 1 Mayıs’ın “Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü” olarak kutlanması kabul edilmiştir. Bugün dünyada yüz altmışın üzerinde ülkede “İşçi Bayramı” olarak kutlanan 1 Mayıs ülkemizde ilk defa 1923 İktisat Kongresi’nde işçilerin önerisi üzerine “İşçi Bayramı” olarak kutlanmaya başlanmıştır.

Değerli milletvekilleri, 1961 Anayasası ile hak ve özgürlük alanlarında elde edilen kazanımlar sonucu 15-16 Haziran 1970’te başlayan büyük işçi eylemleri sonucu 1 Mayıs, yeniden, güçlü bir şekilde gündeme gelmeye başlamıştı. 1976 yılında, başta Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) olmak üzere Türk-İş’e bağlı çok sayıda sendikanın da katılımıyla, elli yıl aradan sonra, ilk kez, yasal 1 Mayıs İşçi Bayramı, Taksim Meydanı’nda, 100 binden fazla emekçinin katılımıyla kutlanmıştır. 1977 yılında büyük bir şölen ve bayram havasında başlayan, Taksim Meydanı’nda düzenlenen, “Yakın tarihimizin en büyük işçi eylemi.” olarak kabul edilen, emekçilerin, demokratik, ekonomik, politik talep ve sloganlarının öne çıktığı, 500 binden fazla işçinin katıldığı 1 Mayıs İşçi Bayramı’nda, maalesef yaratılan provokasyon sonucu 37 vatandaşımız hayatını kaybetmiştir. Bu çatı altında ben, hayatını kaybeden işçi kardeşlerimi saygıyla anmaktayım.

Değerli milletvekilleri, yıllardır işçilerden, “işçi” kelimesinden, işçi bayramından bir korku vardır. Kim bu insanlar? İşçi kardeşlerimiz kimler? Bu ülkenin kalkınmasında emeğini, alın terini akıtan, hatta işverenlerin de kalkınmasında emeği olan insanlardır. Bunlardan korku niye? Bu insanlara, inşaat sektöründe, sanayi sektöründe, tarım sektöründe emeğini harcayan ve elbette yaşam koşullarının düzelmesi için, haklarını aramak için, birtakım, böyle 1 Mayıs günlerini kendi haklarını aramak için kutlamak isteyen işçilerimize bu niye çok görülmektedir?

Değerli arkadaşlarım, bu korkulardan bir an önce arınmamız gerekiyor. Ben 26 Şubat 2008 tarihinde, 1 Mayısın tatil olmasıyla ilgili bir kanun teklifi vermiştim. Aradan on dört ay geçti ve Bugün, Başbakanımız, bu tatil gününün, 1 Mayıs’ın tatil olmasıyla ilgili doğru yolu bulmuştur diyelim. Ama aradan geçen on dört ay içerisinde ne değişti de dün “Hayır, olmaz.” diyen Sayın Başbakanımız, bugün buna “Olur.” demiştir? Ve o günlerde hatırlarsanız bir günlük tatil maliyetinin bile hesabı yapılmıştı ve bu hesap 2 katrilyon olarak ortaya konmuştu. Acaba o günden bugüne bu 2 katrilyon liranın nazarıdikkate alınmaması ülkemizin çok fazla zenginleştiğinden mi arkadaşlar? Bunun bir cevabını almak gerekiyor. Sayın Başbakanımız “Yapacak çok işimiz var.” derken acaba neden o gün 1 Mayıs’ın tatil olmasını istememişti? Ebette, bunun da bir cevabı olacaktır. Ancak, yine de bugün Sayın Başbakanımızın ve İktidarın, Hükûmetin 1 Mayıs işçi bayramını tatil olarak önermesi -ki ondan önce önerenler bizleriz- yine de umut verici, mutluluk vericidir.

Tabii ki “Dünden bugüne ne değişti?” derken maalesef dünden bugüne işsizler ordusuna 1,5 milyon kişi daha eklenmiştir arkadaşlar. Bunun yanında, dünden bugüne derinleşen bir ekonomik kriz hâlen ülkemizi kasıp kavuruyor ve aile ocaklarını söndürmeye devam ediyor. Gençlerimizin üçte 1’i işsiz, üniversite mezunlarımızın ikide 1’i işsiz. Esnaf, memur, emekli ve çiftçi hangi durumda bunun hesabını sizler yapın arkadaşlarım. Korkularla veya korkutularak bir yere varılamaz. Baskı, tehdit ve korku ile günü kurtarabilirsiniz ama sonuç her zaman hüsrandır. Ergenekon dalgaları ile yaratılan korku, telefon dinlemeleriyle yaratılan korku elbette bir gün sandıkta gerekli cevabını alacaktır değerli arkadaşlarım. Taksim korkusu nereye kadar diyoruz. Her yıl tartışma, toplumsal bir gerilim, “Taksim’de olmasın, şurada olsun, burada olsun.”

Değerli arkadaşlarım, bir otuz yıl daha bekleyerek bu sorunu çözmek mümkün değildir. O nedenle, Sayın Çalışma Bakanım da burada, ben İçişleri Komisyonunda da bu öneriyi yapmıştım kendisine; gelin bizlerle beraber, hepimiz, orada işçi kardeşlerimizle, sivil toplum örgütleriyle, siyasi partilerle hep beraber bugünü kutlayalım ve orada coşkuyu hep beraber işçi kardeşlerimizle bir bayram havasında kutlayalım, demiştim. Tabii ki zaman var, sanırım Sayın Bakanımız da bu konuda gerekli ilgiyi gösterecektir ve o gün hep beraber işçi bayramını Taksim’de kutlayacağız.

Değerli arkadaşlarım, Türk-İş ne diyor? “1977 1 Mayısının zihinlerde bıraktığı travmayı geride bırakmak için Taksim şart.” diyor. Devrimci İşçi Sendikaları ne diyor? “1977 1 Mayısında hayatını kaybedenler anısı için Taksim şart.” diyor. İşçi örgütlerimiz böyle derken bakıyorum burada siyasi partilerin çoğu, ana muhalefet, diğer partiler “Taksim şart” derken, bundan kaçmak niye, bu toplumsal barışı hep bir arada hayata geçirmek varken bundan kaçmak niye, diye soruyorum ve bu kürsüden bu çağrıyı yineliyorum ve hep beraber özgürlük meydanı Taksim’de 1 Mayısı kutlayalım diyorum değerli arkadaşlarım. Adına ne denirse densin, “Emek ve Dayanışma Günü” densin, bir başka şey densin ama herkes şunu bilsin ki bugün 1 Mayıs işçi bayramıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

TANSEL BARIŞ (Devamla) – Sokakta kime sorarsanız “1 Mayıs günü ne bayramıdır?” diye, herkes işçi bayramı olduğunda birleşecektir. İktidarın da bu konuyu nazarı dikkate almasını ben istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, yasaksız bir bayram için ve yasaksız bir Türkiye için tüm emekçilerin Taksim’de buluşmasını ve işçi bayramını hep beraber kutlamanın çok şık olacağını düşünüyorum.

Ben tüm emekçilerimizin 1 Mayıs işçi bayramını kutluyorum ve yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Tansel.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Aysel Tuğluk. (DTP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Tuğluk.

DTP GRUBU ADINA AYSEL TUĞLUK (Diyarbakır) – Teşekkürler.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 354 sıra sayılı Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesiyle ilgili, DTP Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ezilen halkların ve sömürülen sınıfların özgürlük ve demokrasi mücadelesi dinamizminden hiçbir şey kaybetmeden, egemen ve tahakkümcü iktidarlara karşı büyük bir inançla sürmekte, sürdürülmektedir. Daha güzel bir dünya, daha yaşanılır bir hayat için verilen bu mücadele kendi geleneğini ve değerlerini yaratarak insanlık için büyük bir miras ve ilham var etmiştir. Çağdaş dünyanın ulaştığı düzey, hak ve hürriyetler, demokratik değer ve kazanımlar, kimse unutmasın ki yoksul ve ezilen halkların mücadelesi sonucudur. Bu sebeple, insanlık adına, bu en büyük fedakârlık hareketlerini doğru tanımlamak ve anlamak önemlidir. Tarihin özgürlüksel akışı bilinmelidir ki bu direnişçi yaşam tarzının sonucudur ve hâlen de büyük bedel ve acılarla sürmektedir.

İşçi ve emekçilerin dayanışma ve mücadele günü olan 1 Mayıs, hâkim,

iktidarcı, savaşçı kültür ve sisteme karşı özgürlük ve eşitlik arayışında olan ezilenlerin belki de en kapsamlı eleştirisi olmaktadır. Simgesel anlamı ve önemi bir yana, özgürlük ve eşitlik ideallerini ezilenler ve emekçiler adına güncel ve yaşanılır kılması, bu uğurda atılmış tek bir adımın dahi boşa gitmediğinin kanıtlanması bakımından da insanlığın ortak belleği ve bilinci olma özelliğini korumaktadır. Belki bugün teknik ve yasal bir değişiklikle 1 Mayısı tatil ilan edeceğiz ancak bu öyle bir özgürlük mücadelesidir ki direnişçi özünden hiçbir şey kaybetmeden, halkların özgürlük arayışına ve kendi gelişim tarihine öncülük etmeyi sürdürecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; devletin baskıcı, tahakkümcü ve savaşçı iktidarı nasıl zincirin halkaları gibi gelişim göstermişse ezilen ve yoksul halkların buna karşı hareketleri de kendi özgün gelişim tarihine sahiptir. 1 Mayıs bu tarihin kuşkusuz ki en önemli dönemeçlerinden biridir. Özgürlük, emek, eşitlik talepleriyle halkların özgür duruşunu, sömürgenliğe, gaspçılığa, hırsızlığa karşı demokratik bir seçenek olarak, yeni ve anlamlı yaşam bayrağı olarak dalgalandırmıştır. Hâlen küreselleşmenin bir fetişizm hâline getirdiği ve allayıp pullayıp topluma sunduğu serbest piyasa değerlerine karşı emek ve dayanışmanın ahlakıyla aynı geleneğin sürmesine vesile olmaktadır. Ahlaklı hiçbir insan ve toplum, halkların ve özgün toplulukların bu mücadelesini inkâr edemez. Tarihin esas dinamiği de ezilenlerin bu mücadelesi olmaktadır. Zaman zaman kesintilere uğrasa da bu tarihin başat bir rol oynayarak süreceğinden kuşku duyulmamalıdır. Belki bastırılabilir, geriletilebilir, kıstırılabilir ama asla yok edilemez. Yoksulların varlık savaşları tüm direngenliğiyle sürecek, sürdürülecektir. O nedenle halkların politik seçeneği olan demokrasiyi doğru tanımlayıp çözüm gücünü ortaya koymak en yakıcı ve en acil olguların başında gelmektedir.

Sadece 1 Mayısı resmî tatil ilan etmekle bir yol almış olmayacağız. Tatil olsa da olmasa da emekçilerin ve yoksulların mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs kutlanmaya devam edecektir.

1 Mayıs gibi tarihsel ve güncel simge değerinde olan bir günü kendi özgün tarihini yok sayarak iktidarcı siyasetinize alet etmek sizleri kesin olarak solcu yapmaz, demokrat ise hiç yapmaz. Belki şeklen yapar diye düşünebilirsiniz ancak bu, takiyeciliğinizi pekiştirmekten başka bir algıya da yol açmayacaktır.

Eğer gerçekten samimiyseniz ve kaygınız varsa ezilenlere karşı sermaye sınıfının dizginsiz sömürüsüne ve gaspçılığına, çalışan ve emekçi sınıfın hakkını ve hukukunu koruyacak tutuma sahip olmalısınız. İlkeli, ahlaklı ve tutarlı davranmak esas göreviniz olmalıdır.

İnsanlığın uzun bir direnme tarihi boyunca var ettiği özgürlük değerlerine günümüzün çağdaş, demokratik ilke ve kriterlerine uygun bir toplumsal yaşam tarzı ve bunun hukuksal ve anayasal ifadesini Meclis içinde ve dışında bir konsensüsle oluşturmak gibi bir göreviniz ve sorumluluğunuz vardır. Bundan daha fazla kaçamazsınız çünkü seçimlerden sonra siyasi denge ve koşulları her açıdan değişmiş bir ortam ve sürece girmiş bulunmaktayız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’yi yönetenler bir dönem “Sürdürülebilir çatışma.” dedikleri nispeten daha az kanlı ve siyaset üzerindeki vesayeti de sürdürebilecekleri bir konsept çizdiler. Ancak ABD seçimleri ve ekonomik krizle birlikte değişen dünya dengeleri ve yine Türkiye’nin iç denge ve çelişkileri ve özellikle de demokratik Kürt muhalefetinin bu yeni sürece yönelimi söz konusu konsepti geçersiz kıldı. DTP’ye yapılan ve faşizmi andıran yöntemlerle tutuklamalarla sonuçlanan operasyon göstermektedir ki, Türkiye’deki vesayet rejimi, soruna ciddi bir iç hazırlık süreciyle başlamış bulunmaktadır. Adına “demokrasimiz” dedikleri oyuna son vermeyi düşünüyorlar. Zaten,adım adım bunu yapıyorlar. OHAL uygulamaları zaten çoktandır sıradanlaşmış haldeydi. Hakeza, AB ve demokratikleşme çabaları askıya alınmış durumdadır. Burada esas hedef demokratik Kürt siyasetinin tamamen işlem dışına itilmesidir. Evet, Türk siyaset eliti, farklı kesimler arasında denge siyaseti sürdürebileceğine inanmaktadır. Böylesi zor bir oyunun en önemli iki koşulundan birincisi, iç temizliktir. Buna “birlik ve bütünlük” diyorlar. İkincisi ise, güçlü uluslararası aktörlerle kısmi iş birlikçi bir ilişki tarzıdır. İşte böylesi zor bir oyuna hazırlanan ordu ve AKP kliği 2009 baharıyla birlikte yeni bir esas hamle başlatmış durumdadırlar.

Elbette ki partimiz, Kürtler ve demokratik kamuoyu bu konsepte karşı demokratik direnişini ve onurlu mücadelesini büyüterek karşı duracaktır. Demokratik bir toplumsal yaşam ve birlikte gelecek yaratma adına özgürlükçü politik çizgimizi ve değerlerimizi savunmayı sürdüreceğiz. Bu, bizler için sadece bir siyaset yapma ve mücadele etme biçimi değildir. Bu, herkes çok iyi bilmelidir ki, halkların özgür duruşu adına direnmeyle, bedelle, ahlak ve onurla yaratılmış ve asla vazgeçilmeyecek bir yaşam tarzı ve felsefesidir.

Bu memlekette hayata ve dünyaya yönelik samimi kaygıları ve demokrasi tasavvuru olanlar, kendilerini asla yalnız hissetmemelidir. Bütün direnenlerin, özgürlük arayışında olanların demokratik bir yaşam ve gelecek adına emek ve çaba sarf edenlerin ütopyalarını gerçekleştirmek için 1 Mayısın özüne de uygun olarak daha fazla dayanışma ve birlik ruhu içinde olacağımızın bilinmesini istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye çok sert bir kapışma ortamına doğru sürüklenmektedir. Yoksul Türk ve Kürt halklarının nasıl bir sona yöneltildiğinin farkına varmaları ve nasıl bir gelecek istediklerini haykırmaları gerekiyor. Yoksa, uluslararası sermayenin toz dumanında kanlarının hiçbir değer taşımadığını ve egemenlerin ise, olası gelecekleri bu kanla hazırlamaya karar verdikleri bir ortamda “Duyduğumuz çığlıklardan sonra yüreğimiz dağlandı.” cümlesi herkes için şık bir yalan hâline gelecektir.

Sonuç olarak, 1 Mayısın resmî tatil olması için verilen yasa teklifini destekleyeceğimizi belirtiyor, tüm emekçilerin birlik, emek ve dayanışma gününü kutluyorum, Meclisi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Tuğluk.

2’nci madde üzerinde şahsı adına İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Bahçekapılı.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; şahsım adına söz aldım ve 354 sıra sayılı Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 2’nci maddesi üzerinde görüşlerimizi açıklayacağım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Özgürlük, insanın var oluşunun en önemli ve en temel nedenidir. Bu nedenledir ki tarih, insanların ve toplumların özgür olabilme, bağımsız kalabilme mücadeleleriyle yazılır. Özgürlüğünü istemek, insanın varlığını koruyabilme eylemidir. Bu yönüyle özgürlük, insanın haksızlığa uğradığında hakkını arayabilmesinin, haksızlık karşısında hayır diyebilmesinin ya da baş kaldırabilmesinin ifadesidir çünkü düşünme yeteneğine sahip olan insan talep etme hakkına da sahiptir. Talep etme, isteme mutlak bir haktır ve insanların bu haklarını kullanabilmeleri için özgür olabilmeleri şarttır. Bu bağlamda baktığımızda aslında özgürlük ve hak kavramları birbirini tamamlayan maddi olgulardır. İnsanlar ve toplumlar haklarını aradıkları oranda özgürleşir ve özgürleştikleri oranda da haklarını daha sağlam temeller üzerinde talep eder ve korurlar. Bu gerçeklik ise demokrasinin dokusunu oluşturur.

1 Mayıs hak arama, özgürleşme ve demokrasi bilincinin çok önemli bir yapı taşıdır. Biliyoruz ki 1886 yılının 1 Mayısında işçiler ve çalışanlar bedel ödeyerek haklarını elde ettiler. O gün haklarını talep ederek mücadele edenler bu hak kazanımları ile 1 Mayısın Birlik, Dayanışma, Emek Günü olarak ilan edilmesine neden oldular. Onları selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, ülkemin 1 Mayıs tarihi ise 1925 yılında o günün İşçi Bayramı olarak kabulü ile başladı. Evet, 1 Mayıs tarihi dedim. Ülkemin 1 Mayısları bir tarih oluşturmuştur. Tarihsel bu süreç aynı zamanda ülkemin hak, özgürlük ve demokrasi tarihi ile iç içe geçmiştir. Sıkıyönetimler, sokağa çıkma yasakları, baskı, korku yayma ve sindirme uygulamalarıyla doludur bu tarih. Ben de dâhil olmak üzere burada bulunan milletvekillerinin bir kısmı bu tarihin çok önemli bölümlerine ve özellikle 1 Mayıs 1977’ye tanık olmuştur veya o günleri bire bir yaşamıştır. 1 Mayıs 1977’yi hafızalardan silmek imkânsızdır. O gün yaşamını yitiren 34 kişinin faili ise meçhul değildir. Onlar günün anlamını kutlamak, düşüncelerini ifade etmek ve özgürce haklarını talep etmek için toplanmışlardı, katledildiler. Onları saygıyla selamlıyorum. 1 Mayıs 1977, 12 Eylül darbesinin önünü açan bir dönüm noktasıdır. Türkiye, tarihinin bu kara günüyle, olması gerektiği gibi, yargı yoluyla yüzleşmelidir. 1 Mayıs 1977 günü yapılanlar insanlık suçudur ve insanlığa karşı işlenen suçlarda zaman aşımı yoktur.

Sayın milletvekilleri, 12 Eylül darbesiyle yasaklı gün ilan edilen 1 Mayıs, o tarihten itibaren ilk kez geçtiğimiz yıl, AK PARTİ İktidarı tarafından Emek ve Dayanışma Günü olarak kabul edildi. Bu yıl ise Emek ve Dayanışma Günü olan 1 Mayıs gününü resmî tatil olarak kabul ediyoruz. Bugün, toplumsal barışı güçlendirme yolunda önemli bir adım daha atıyoruz, bir yasağı kaldırıyoruz. Bugüne tanık olduğum için kendimi mutlu hissediyorum. Emeği geçen tüm arkadaşlarıma teşekkür ediyorum ve gösterdikleri cesaret için kendilerini kutluyorum, sağ olsunlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bahçekapılı.

Adıyaman Milletvekili Mehmet Erdoğan.

Buyurunuz Sayın Erdoğan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerine şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca hazırlanan Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile 1 Mayıs günü tüm dünyada çalışanların birlik ve dayanışmasının simgesi olarak kabul gördüğünden, tasarıyla anılan günün ülkemizde de Emek ve Dayanışma Günü adıyla tatil günü olarak belirlenmesi öngörülmektedir. İşçilerin, insanlık onuruna yaraşır bir hayat seviyesine ve demokratik haklara ulaşabilmek için verdiği mücadelenin sembolü olan 1 Mayıs, emekçilerin uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günüdür.

Emeğiyle, alın teriyle ve bilgisiyle çalışan ve üreten herkesin ortak bayramı 1 Mayıs işçi bayramı yüz on yılı aşkın bir süredir her kıtada ve ülkede kutlanmaktadır. Bugün Türkiye Büyük Millet Meclisimize verilen kanun teklifiyle 1981’den sonra tekrar resmî bayram olarak 1 Mayısın kabul edilmesi gündeme gelmiştir. 1 Mayıs işçi bayramı, işçi hareketinin sosyal ve ekonomik kazanımlarının kutlandığı gün olarak pek çok ülkede resmî bayram olarak kabul edilmektedir. Türkiye, işçi bayramıyla yüz yıllık tanışıklığına karşın işçi bayramının resmî bayram hüviyetini kazanamamış olması toplumsal yaşamda kendini önemli bir eksiklik olarak hissettirmekteydi. Toplumsal barışın tescil edildiği bir gün olması gereken 1 Mayıs ne yazık ki ülkemizde bir korku kaynağı olarak takdim edilegelmiştir. Ülkemizde 1 Mayısın resmî bayram olarak tanınması toplumsal ufkumuzun olmazsa olmaz belirleyicisi, toplumsal dayanışma ruhunun hak ettiği yere kavuşturulması sadece dayanışma ruhunu kazanmamıza neden olmakla kalmayacak aynı zamanda emeğin toplum hüviyetini kazanmamızdaki kurucu rolünü gelecek kuşaklara aktarmamızı sağlayacaktır. 1 Mayısın dünyanın her yanında olduğu gibi Türkiye’de bayram ilan edilmesi çalışanların isteklerini, dertlerini, sıkıntılarını barış, sevgi, dostluk içinde birlik ve dayanışma duygularıyla dile getirmeleri sağlanmış olacaktır.

Gecikmiş bir beklentiyi hayata geçirecek yasa, toplumsal barışımıza katkı sağlayacak, emekçilerimizin demokratik şuurla kendilerini ifade edebilecekleri bir kazanım olacaktır.

Bu anlayış içerisinde, yasanın, başta işçilerimiz olmak üzere ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Erdoğan.

Soru-cevap işlemine geçiyoruz, on dakika süremiz var.

Sayın Tuncel…

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

İşçi ve emekçilerin özgürlük mücadelesinin kazanımı olan 1 Mayısın, halkların özgürlük sembolü olan Nevruzun ve kadın emekçilerin özgürlük mücadelesinin kazanımı olan 8 Martın özgürce ve bayram coşkusuyla kutlanması umudunu koruyoruz çünkü burada, 1 Mayıs sadece Birlik ve Dayanışma Günü olarak ilan ediliyor, ne yazık ki bayram olarak ilan edilmiyor.

Bu vesileyle, Sayın Bakana şunu sormak istiyorum: Sendikalı oldukları için, başta ATV ve Sabah Grubu ve DESA işçileri olmak üzere işten çıkartılan ve sayıları 5 milyonla ifade edilen işsizler konusunda herhangi bir çalışmaları var mı? Yine bu, sendikalı oldukları için işten çıkartılan işçilerin işe geri alınması konusunda herhangi bir çalışmaları var mı?

Ve 500 bin işçi alınacağından bahsediliyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Tuncel.

Sayın Sakık…

SIRRI SAKIK (Muş) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Biraz önce, Sayın Bakanımıza bir arkadaşımız bir sual sordu ama sual tam cevabını almadı. Şimdi, 4 tane KESK şube başkanı tutuklu. Bunlar, düşüncelerinden dolayı alındı ve tutuklandı. Görevine son verilen 2 tane genel başkan var: Biri, SES Genel Başkanı ve bir MYK üyesi; bir de DİVES Genel Başkanı var, Bunun da politik nedenlerden dolayı görevlerine son verildi, işlerine son verildi. Onun dışında KESK’e bağlı olan bir sürü sürgün yaşanıyor, bu bütün Bakanlıklarda var. Bu konuda Sayın Bakan ne diyor? Özgürlüklerden çok bahsediyorlar ama bu partizan tutumlarını ne zaman sona erdirecekler?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Sakık.

Sayın Aydoğan…

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Döneminizde çalışanlar hızla sendikasızlaştırılmıştır. Çalışanlar her geçen gün hak kaybı yaşamaktadır. 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü buruk kutlanacaktır. Daha önce 1 Mayısın tatil edilmesine karşıyken bugün kabul ediyorsunuz. Bugün de Taksim’de kutlamaya karşısınız. Taksim’de kutlamaya ne zaman izin vereceksiniz? İşsizliğin resmî rakamlara göre 3 milyon 650 bine yükseldiği günümüzde işsizlere ne zaman bayram yaşatacaksınız?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Aydoğan.

Sayın Kaplan…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Bakan, biber gazı yiyen vatandaşlarımız, bir de 1 Mayıs gösterilerinde gaz bombasıyla gazlanan vatandaşlarımızın bir kısmı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde dava açtı ve kazandı. Bu kazandıkları Mahkeme kararlarında devletlerin sadece toplantı yapma hakkını korumakla kalmayıp bu hakkı dolaylı yoldan usulsüz bir şekilde sınırlandırmaktan da kaçınmaları gerektiğini not etmektedir. 2004’teki Anayasa -madde 90- değişikliğinden sonra Avrupa Birliği reformları karşısında toplantı hakkını kullanmak isteyen sendikaların bu haklarını neden görmezlikten geliyorsunuz? Kaç tane mahkûmiyet kararı oldu bugüne kadar bu şekilde yapılan başvurularda? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurusu yapılıp kazanılan dava sayısı kaçtır?

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kaplan.

Buyurunuz Sayın Bakanım.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Evet, teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Şimdi, 1 Mayısın Emek ve Dayanışma Günü olarak ilan edilmesinin sebebi, bütün emekçileri, bütün çalışanları kapsasın diye. İşçi bayramı olarak ilan edilmesi hâlinde yalnız işçi kesimine has bir bayram olacak idi. Oysa biz önümüzdeki süreçte mevzuatımızı “çalışanlar” diye değiştirme arzusu içerisindeyiz. Böyle baktığımız zaman, emeği öne çıkarmanın, dayanışmayı öne çıkarmanın çok daha geniş kapsamlı, çok daha kucaklayıcı olacağı düşüncesiyle “Emek ve Dayanışma Günü” olarak tatilini uygun bulduk.

Diğer sorular: Ben tekrar ifade ediyorum, sendikal faaliyetinden dolayı bizde kayıtlı, bize ifade edilen tutuklu hiçbir sendikalı söz konusu değil. Fakat konu yargıya intikal etmişse yargıdaki sonucu beklemek gerekiyor ve neye dayanarak bu tutuklama olmuş doğrusu bilgi sahibi değiliz. Bununla ilgili gerekli çalışmayı, araştırmayı biz de yapıp yazılı olarak arkadaşlara bilgi verebiliriz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

 

MADDE 3- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – 3’üncü madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Muğla Milletvekili Ali Arslan.

Buyurunuz Sayın Arslan. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ALİ ARSLAN (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan 354 sıra sayılı Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanun’da değişiklik yapılarak 1 Mayısı Emek ve Dayanışma Günü tatili yapan kanun üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına 3’üncü maddede söz almış buluyorum. Sözlerime başlamadan önce sizleri, yüce Meclisi, emeğin temsilcilerini, televizyonları başında bizi izleyen değerli emekçilerimizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bugün sanıyorum bütün Meclisin onur duyacağı,

gurur duyacağı bir gün, çok az yaşıyoruz bunu aslında. Yaşadığımız yasalar var ama bütün Meclisin tüm üyelerinin katılarak, onaylayarak birlikte olduğu bir yasayı gerçekleştiriyoruz. Bu, gerçekten onur verici, gurur verici bir tablo bu Meclis için. Dilerim bu tür yasaların, bütün Meclisin birlikte aldığı yasaların sayılarında artışlar olur. Büyük mücadele var tabii. Bu, aslında verilen bir hak değil belki alınan bir hak aslında. 1 Mayısın, emeğin bayramı, işçinin bayramı olması için, emeğin mücadele günü olması için yıllardan beri insanlar, sendikalarımız, sivil toplum örgütleri, siyasi partiler uğraş veriyor ancak bugün bunu gerçekleştirme onuruna biz ulaştık. Gerçekten onurlu bir gün, gururluyuz hepimiz. Ben bu yasanın hazırlanmasında emeği olan herkese, teklif veren bütün milletvekili arkadaşlara, bütün siyasi parti gruplarına bir işçi çocuğu olarak şükranlarımı sunuyorum, çok teşekkür ederim.

Değerli arkadaşlarım, aslında 1 Mayısın bir başka özelliği var, belki de bu yasa geçtikten sonra bütün dünyayla birlikte kutladığımız evrensel, küresel bir bayramın içine biz de dâhil olmuş olacağız. Belki bu yönüyle de aslında enteresan. Bütün dünyayla birlikte kutladığımız bir yılbaşımız var, bir de şimdi bütün dünya emekçileriyle aynı anda, Türkiye’deki, bütün dünyanın emekçileriyle aynı anda kutlanan bir bayram olacak. Bu yönüyle de enteresan bir bayram ve dünya ülkeleriyle yavaş yavaş entegre olduğumuzu da gösteriyor.

Geçtiğimiz yıllarda yine Sayın Agâh Kafkas’ın -yanılmıyorsam- yine 22’nci Dönemde milletvekili olan İzzet Çetin arkadaşımızın 1 Mayısın bayram olmasıyla ilgili tekliflerine Sayın Cemil Çiçek’in çok enteresan bir cevabı var, diyor ki: “Yahu, dünyada yok ki başka bir yerde, çok fazla yok ki.” Bugün ne mutlu ki Sayın Çalışma Bakanının ağzında duyuyoruz, ki öyle olduğunu da hepimiz biliyorduk, o zaman da öyleydi, dünyada 140’tan fazla ülke 1 Mayısı emeğin bayramı olarak, emeğin mücadele günü olarak ve tatil olarak kutluyor. Bu değişiklik nereden nereye geldi, altı yıllık süre içinde nasıl oldu? Doğrusu gerçekten iyi bir gelişme AKP Grubu için. Bir Sayın Bakan “Dünyada böyle bir bayram yok.” derken, bugün artık AKP’li bir Bakan da “Dünyanın birçok ülkesinde… “ Hatta bakın hangi ülkeler bunlar? Komşumuzdaki neredeyse tüm ülkeler değerli arkadaşlarım. Yunanistan’da, Bulgaristan’da, Irak’ta, Suriye’de 1 Mayıs emeğin bayramı olarak, işçi bayramı olarak kutlanıyor ve tatil. İşte Amerika’da, İngiltere’de, dünyanın birçok ülkesinde tatil. Bugün böyle bir yanlışlığı, böyle bir eksikliği hep birlikte gidermiş oluyoruz.

Değerli arkadaşlarım, tarihsel sürecini, dünyadaki ve Türkiye’deki tarihsel sürecini birçok kez dinlemek durumunda kaldık. Türkiye’deki tarihsel sürecine baktığımızda, sanıyorum, iki önemli köşe taşı var 1 Mayısın. Birincisi, 1977’de hepimizi üzen 37 emekçinin can verdiği olaylar ve hâlâ faillerinin bulunamadığı olaylar. Bir de sanıyorum tarihe 22 Nisan 2009 önemli bir gün olarak geçecek, emekçilerimize 1 Mayısın tatil ve bayram hakkı olarak verildiği bir gün olarak geçecek. İki önemli köşe taşı.

Tabii tartışmalar bu noktaya gelince, 1977 en çok tartışılan tarih olunca da Taksim… Konuşmaların önemli bir bölümü Taksim’i verelim mi vermeyelim mi?

Değerli arkadaşlarım, bir AKP’li milletvekili arkadaşımızın anlayışı çok garibime gitti. Diyor ki işçi sendikalarına seslenerek: “Yani 1 Mayısı aldık, Taksim’i de mi alacağız diyorsunuz?” Siz, ne o, 1 Mayısı verdik, size Taksim’i vermeyiz mi diyorsunuz? Nasıl 1 Mayısı aldılarsa o insanlar, söke söke aldılarsa, o hakkı bugün teslim ediyorsak, yıllardan beri bununla ilgili mücadele verdilerse Taksim için de mücadele verilecektir. Elbette Meclisten çıkacak karar ama 1 Mayısı verdik, Taksim’i vermeyiz. Böyle bir inatlaşmanın içine girmeyi anlamak mümkün değil.

Bakın, Taksim alanını siz yılbaşında İstanbul Büyükşehir Belediyesine veriyor musunuz? Veriyorsunuz. Yılbaşı gösterileri Taksim alanında yapılıyor ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi yapıyor. Bu çifte standart değil mi? Futbol kulüplerimiz Taksim alanını şampiyonluk kutlamaları için kullanıyor mu kullanmıyor mu? Kullanıyor. Ee siz, İstanbul Büyükşehir Belediyesine yılbaşı kutlamaları için vereceksiniz, spor kulüplerimize şampiyonluk kutlamaları için verilecek. “Onlara niye veriyorsunuz?” diye suçlamıyorum, sakın onlardan geri almayın. Ama 1 Mayısı en çok hak eden kurumların başında Türkiye’nin emekçileri geliyor, 37 insanı şehit vermişler. Hatta birçok konuşmacı arkadaşımız da dile getirdi. Bırakın Taksim’de 1 Mayısın her yıl kutlanmaya izin verilip verilmeyeceğini, Taksim Alanı’na “1 Mayıs Alanı” adı verilmesi gerekiyor, hatta Taksim Alanı’na anıt dikilmesi gerekiyor. (CHP sıralarından alkışlar) Eğer gerçekten Türkiye’de demokratik açılımların, sendikaların bu tür demokratik hareketlerin önünü açtığını, demokrasinin gelişmesi konusunda büyük emekleri olduğunu kabul ediyorsak, 1 Mayıs’a biz, Taksim Alanı’na biz 1 Mayıs anıtını hep birlikte dikmek zorundayız. Bırakın, yarın, 1 hafta sonra yapılacak 1 Mayısta Taksim Alanı’nı tahsis edip etmemeyi.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, yine sayın konuşmacılar diyorlar ki: “İşte 1 Mayıs korku, endişe, gerilim günleri hâline geldi.”, hatta bir konuşmacı arkadaşımız “korku tüneli.” Şimdi, değerli arkadaşlarım, 1 Mayısın korku tüneli hâline gelmesinde 37 insanı öldürenler mi sorumlu, işçiler mi sorumlu? Şimdi öyle bir tablo çiziyorsunuz ki, sanki 37 insan, 37 işçi, 37 emekçi o törene katılanlar tarafından öldürüldü. Ben de biz de katılıyoruz. Bu konuda birçok da şimdiye kadar Cumhuriyet Halk Partisi tarafından verilmiş önergeler var. 1 Mayısın faillerinin mutlaka bulunması gerekiyor, mutlaka bulunması gerekiyor. Bu konuda, bu Meclisin yapacağı en büyük görevlerden birisinin de bu olduğuna inanıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bir yandan övünüyoruz işte “Biz yaptık, bizden öncekiler yapmadı.” Hatta bakın, bırakın insanlar Taksim Alanı’na gitsinler, haykırsınlar. 1977 yılında o meydanda can verenlerin çocukları gitsinler, babalarının katillerinin bulunması için yüksek sesle bağırsınlar, hep birlikte bağırsınlar. Niye korkuyorsunuz bundan?

Değerli arkadaşlarım, tersanede can veren, âdeta bir ölüm tarlasında çalışır gibi tersanelerde ölüm pahasına çalışan işçilerimiz bırakın dayanışma içinde -Emeğin Dayanışma Günü diyorsunuz- hep birlikte haykırsınlar 1 Mayısta, bayram etsinler, bayramın ötesinde sorunlarını dile getirsinler. Emekli olduktan sonra yeniden işçi hâline gelip ayağındaki varisle elli yaşında, altmış yaşında ev temizliğine giden kadınlar da o insanlarla omuz omuza olsun, dayanışma içinde olsunlar.

1980 yılında Türkiye’de biliyorsunuz 40 milyon civarında nüfusumuz var, sendikalı işçi sayısı kaç? Toplu sözleşmeden yararlanma hakkı olan sendikalı işçi sayısı kaç? 2,5 milyon değerli arkadaşlar. Bugün nüfus kaç? Neredeyse 2 katına çıkmış. Sendikalı işçi sayısı 2 katına mı çıkmış? Hayır, beşte 1’e, dörtte 1’e düşmüş. Şimdi bu insanlar 1 Mayısta Taksim Alanına gidip bu olumsuz tabloyu haykırmasınlar mı? “Efendim ona sıra gelmedi. Biz iktidardayız, işte yavaş yavaş yapıyoruz.”

Bakın sıra ilk neye geldi? Hatırlayın, 2002 yılında iktidara geldiniz, bu Meclise getirdiğiniz ilk yasa işçileri kölelik hâline getiren kölelik yasasıdır. Çok acele ettiniz o konuda ama bu konuda acele etmiyorsunuz. Sendikalar Yasası’nın bu Meclisten bir an önce çıkması konusunda bir aceleniz yok. Bakın geçen sene ILO toplantısına giderken acilen komisyona Sendikalar Yasası’nı getirdiniz Sayın Bakan. Bir yıl oldu görüşüldü komisyonda. Bir yıldan beri işçileri iş güvencesiz, köle hâline getiren, sendikalaşmasını engelleyen bu olumsuz tabloyu yaratan yasayı düzeltecek yasayı hâlâ bu Meclise getiremediniz. Belki bir daha ILO toplantısına giderken acele yine toplayacaksınız, ILO’ya ayıp olmasın, Avrupa Birliğine ayıp olmasın diye çıkarmak zorunda kalacaksınız.

Bakın, bu insanlar…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi toparlayın lütfen.

ALİ ARSLAN (Devamla) – Eleştiriyor Sayın Başbakan Cumhuriyet Halk Partisini, İstanbul Büyükşehir Belediyesinde iktidarda olduğu dönemde çöp yığınları varmış. Arkadaşlar, o çöp yığını Cumhuriyet Halk Partisinin onurudur. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar.[!]) Neden? Bugün siz o işçileri, grev yapıp çöpleri toplamayan işçileri taşeronların emrine verip köle hâline getirdiniz, aç karnına çalıştıkları, karın tokluğuna çalıştıkları hâlde “Biz grev yapıyoruz.” diyemez hâle getirdiniz işçileri. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

K.KEMAL ANADOL (İzmir) – Hepsi taşeron, hepsi taşeron…

ALİ ARSLAN (Devamla) – Biz o çöpün hesabı veririz de siz bu işçileri bu hâle nasıl getirdiniz onun hesabını vermek zorundasınız, değil mi?

ÜNAL KACIR (İstanbul) – İşçilere hakkı verilmiyor mu?

K.KEMAL ANADOL (İzmir) – Hangi belediyenizde sendika var? Bütün belediyelerde taşeron, sendika yok.

ALİ ARSLAN (Devamla) – Yok ki, sendikası yok, iş güvencesi yok,. Karın tokluğuna çalışıyorum diyemez hâle getirdiniz işçiyi, grev yapamaz…

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – İSKİ-gate onurunuz mu?

ALİ ARSLAN (Devamla) - …hâle getirdiniz işçiyi. Yazık değil mi?

Bu insanlar, bırakın gelsinler Taksim’e, bu sorunlarını hep beraber haykırsınlar değerli arkadaşlarım.

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – Susuz İstanbul, susuz!

ALİ ARSLAN (Devamla) - Sevgili dostlar, yarın 23 Nisan, ben 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı hem de bütün emekçilerimizin, beyaz yakalı, mavi yakalı bütün emekçilerimizin, sağlık çalışanlarının, eğitim çalışanlarının bütün işçi kardeşlerimin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözünüzü bağlayınız lütfen.

ALİ ARSLAN (Devamla) - ...1 Mayıs Dünya Emek ve Dayanışma Günü’nü, 1 Mayıs İşçi Bayramı’nı yürekten kutluyorum. Hepinize saygılar sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Arslan.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan.

Buyurunuz Sayın Kaplan. (DTP sıralarından alkışlar)

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında 1 Mayıs bayramıyla ilgili bütün grupların uzlaştığı bir noktada konuşuyoruz ama bir iki gerçeğin altını çizmekte büyük yarar var.

Şimdi, 12 Eylül askeri darbesi oluyor, 1 Mayıs bayramını yasaklıyor ve yasaklar bugüne kadar sürüyor. Bu hak gaspını, işçi sınıfının, emekçi halkın verdiği mücadelelerin, yılların mücadelesinin sonucu kazandığı bu hakkı -yarın 23 Nisan Ulusal Egemenlik Bayramı yarın- 5 tane general geliyor, darbe yapıyor, bu Meclisi kapatıyor, üstelik Atatürk’ün kurduğu partiyi de kapatıyor, bütün partileri kapatıyor, liderlerini de Zincirbozan’a kapatıyor, 1 Mayısı da kapatıyor. Aradan yirmi dokuz sene geçmiş. Biz bir hak gaspını, darbecilerin gasp ettiği bir hakkı burada almaya kalkarken, bu konsensüsü bu muhalefet gruplarının sayesinde yakalamış, yedi yıldır iktidar olan AKP’nin milletvekili, sendika kökenli milletvekili kalkıyor burada bir lütufmuş gibi gösteriyor. Bakın, işçi sınıfına, emekçi halka yapılacak en büyük saygısızlık budur. Sakın ha bir lütuf gibi göstermeyin. 1890’lardan bu yana dünya işçi sınıfı hareketi mücadeleler vere vere, meydanları gümbürdeterek Taksim Meydanı’na 1 milyon insanı yığdığı zaman şu marş söyleniyordu:

“Günlerin bugün getirdiği baskı, zulüm ve kandır.

Ancak bu böyle gitmez, sömürü devam etmez.

Yepyeni bir hayat gelir bizde ve her yerde.

1 Mayıs, 1 Mayıs, işçinin, emekçinin bayramı.”

Hatta daha ötesine gidelim, orijinal şiirine gidelim marşın:

“Devrimin şanlı yolunda ilerleyen halkların bayramı.” 1890’lardan bu yana. (DTP sıralarından alkışlar)

“Devrimin şanlı yolunda ilerleyen halkın bayramı” ve

“Yepyeni bir güneş doğar dağların doruklarından,

Mutlu bir hayat filizlenir kavganın ufuklarından,

Yurdumun mutlu günleri mutlak gelen gündedir.” diyordu işçiler meydanlarda.

Ben 1977 1 Mayısında hukuk fakültesi son sınıf öğrencisi bir genç olarak o meydanda 1 milyon insanın Türk-İş’i, DİSK’i… Hak-İş yoktu o zamanlar, bazı sendikalar yoktu. KESK yoktu ama TÖS vardı, TÖB-DER vardı, gençlik örgütleri vardı, kadın örgütleri vardı, halkevleri vardı, değişik kurumlar vardı. 1 milyon insan Taksim Meydanı’na toplanıp gümbürdettiğinde, sömürüye karşı emeğin hakkını savunduğunda, meydanlarda o bayrakları dalgalandığında işçilerin, acımasızca kurşun sıktılar Sular İdaresinin üstünden, gözlerimle gördüm. Acımasızca insanlarımızı katlettiler Intercontinental Oteli’nden. O gün kürsüde konuşan işçi lideri Kemal Türkler’i de katlettiler.

Şimdi, hepimiz geldik, yarın 23 Nisan Ulusal Egemenlik Bayramı’nı kutlayacağız çocuklara armağan edilen. Hepsi bunların hazırlanan bir darbenin milim milim adımlarıydı. Hiçbir siyasetçi uyanmadı. Ve 12 Eylülde bu Meclis kapandı, İstiklal Savaşı’nın kapatmadığı bu Meclisi darbeyle kapattılar.

Şimdi, lütfen, bu Mecliste çoğunluk olmuş AKP İktidar, yedi senedir bu darbecilerin gasp ettiği hakkı siz hangi haysiyet ve onurla lütuf olarak sunabilirsiniz burada? Hangi hakla? Lütfen, onuruna, emeğin onuruna, insanlık onuruna biraz saygı. Saygıya davet ediyorum, lütfen. Bu bir.

AGÂH KAFKAS (Çorum) – 12 Eylül yedi sene önce miydi?

HASİP KAPLAN (Devamla) – İki, işçinin, emekçinin bayramını teslim etmek, bu gasp edilen hakkı yirmi dokuz senede teslim etmek, geç teslim etmek, bizim siyasilerin maalesef çok geç kalmış bir uzlaşması ve konsensüsüdür.

Ben, bu Meclisi, yüzde 85 temsilini, farklı renkleri bir araya gelip birlikte bunu yapabilme becerisini gösterebilecek bir kıvamı yakalamış bu Meclisten daha büyük şeyler bekliyorum.

Taksim’de bu korkuyu biz yenemezsek, bu terör korkusudur, yok provokatör korkusudur, yok ajan korkusudur, yok bilmem ne korkusudur deyip, pala bıyıklı, boyalı pala bıyıklı emniyet müdürlerinin insafına Taksim Meydanı’nı bırakırsak, gaz bombalarıyla hastanelerin acil servislerini bombalarsak, çıkıp demokrasiden bahsetme hakkını kendimizde bulamayız. Biz, gerçekçi olmak zorundayız. Biz, bu ülkede hukuku savunmak zorundayız.

Ben, burada şunu açıklıkla ifade etmek istiyorum: Ulusal Egemenlik Bayramı’nı kutlayacağız yarın, değil mi? Peki, ben buraya seçildiğim günden bugüne -işte “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.”- benim Genelkurmay Başkanım, Kara Kuvvetleri Komutanım, sadece Obama geldiği zaman buraya geldi oturdu. Ben sandıktan çıktım, 3 milyon oyun iradesine saygı göstermiyorsa… Eğer İktidar Partisinin Başbakanı, yedi yıldır iktidar olan Başbakanı hâlâ benim partime “O parti.” diyorsa, beni, 22 Temmuzda halkın iradesini tanımıyorsa, daha dün tuşa geldi 29 Mart seçimlerinde, doğu ve güneydoğuda kendi seçildiği ve Başbakan yapan Siirt’te de belediye başkanlığının kaybediyorsa, bakanının olduğu Van’ı kaybediyorsa, bakanının olduğu Diyarbakır’ı kaybediyorsa, Şırnak’a giremiyorsa, gelip burada bana “O parti.” diyemez. (DTP sıralarından alkışlar)

Yarın 23 Nisan Egemenlik Bayramı. Egemenlik Türkiye halkınındır. O halkın üstünde güç, o halkın üstünde kurum, o halkın üstünde kişi tanımam, ama buradaki, Meclisteki her partinin önünde, her milletvekilinin önünde saygıyla eğilirim. Her zaman, bunu da eksiklik saymam, diyalog da kurarım, Türkiye'nin sorunları için de uzlaşırım, tıpkı bu yasada olduğu gibi. Ama, bir Nevruz önergesi verdik üç parti olarak. Ayıp! Yazıktır, yazık! 75 tane Kürt milletvekili ret oyu kullandı. Ret! Ret! Bunu nasıl anlatacaksınız, söyler misiniz. Nasıl anlatacaksınız Iğdır’da Azeri’ye? Gidip Van’da Kürde, gidip Diyarbakır’da “Amed” de nasıl anlatacaksınız? Orta Doğu halklarının bu kadim bayramına ret kaldırdınız, ret. Bu üç partinin, üç grubun ortak verdiği önerge karşısında sınıfta çaktığınızın en büyük fotoğrafı budur.

Şimdi, Taksim Meydanı’na Çin Seddi’nin surlarını çekmek istiyorsunuz. Çekemez AKP. Gücünüz yetmez. Bu muhalefet, bu dinamizm olduktan sonra gücünüz yetmez.

Ben buradan sesleniyorum Sayın Baykal’a, Sayın Bahçeli’ye, Sayın Ahmet Türk’e. Lütfen, Taksim Meydanı’na emekçilerle beraber gelin. (DTP sıralarından alkışlar) Sizler Taksim Meydanı’na barış getirin. Taksim Meydanı’na bayram havası getirin. Taksim Meydanı’na coşku getirin. O zaman iktidarın gazları, copları, bombaları, panzerleri tanzerleri de o tarafta kalsın. Gerçek demokrasi budur arkadaşlar.

23 Nisan’da çocuklarınıza teslim edeceğiniz, çocukların babalarına bayram hakkını verirken o çocukların geleceğine dair vicdanınızın sesini dinleyin. İnsanlığın sesini dinleyin. Demokrat olmanın sesini dinleyin. Hukukun üstünlüğünün sesini dinleyin. Hukuk, bir emniyet müdürü ile bir valinin iki dudakları arasında kalamaz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız Sayın Kaplan.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Hakları bir emniyet müdürü ile bir valinin insafına, keyfine, takdirine terk edecek kadar işçi sınıfı aciz değildir. Emekçi halk aciz değildir. KESK aciz değildir. DİSK aciz değildir. TÜRK-İŞ aciz değildir. Türkiye Barolar Birliği aciz değildir. Türk Tabipler Birliği aciz değildir. Mühendis odaları aciz değildir. Meslek örgütleri aciz değildir. O insanlarımıza potansiyel suçlu gözüyle bakmak vicdansızlıktır, haksızlıktır, hakarettir, zulümdür. Yeter!.. İnsan ne zamana kadar vatandaşına potansiyel düşman gözüyle bakacak. Vatandaşını dışlamanın bir sınırı, bir izanı, bir vicdanı olsa gerek diyoruz.

Hepinizi vicdana ve insafa davet ediyorum. Taksim Meydanı’na bütün grupları, bütün milletvekillerini. Ben orada olacağım, ister izin verin Sayın Bakan ister vermeyin, ister Hükûmet versin ister vermesin ben 1 Mayıs’ta olacağım. 1 Mayıs şehitlerinin katillerini çıkaramadık ortaya ama…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kaplan, lütfen sözünüzü tamamlayınız.

HASİP KAPLAN (Devamla) – …saygı duruşunda durmak için on binlerle, yüz binlerle; o meydandaki, 77’deki bir milyon emekçi gibi onurumuzla ve Türkiye'nin barışı için, demokrasisi için, hepsi için 1 Mayıs kutlanacak. O haktır, hak alınır, verilmez; bunu bilin, bunu bilin, bunu bilin!

Teşekkür ediyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kaplan.

3’üncü madde üzerinde şahsı adına Çorum Milletvekili Agâh Kafkas.

Buyurunuz Sayın Kafkas. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AGÂH KAFKAS (Çorum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün burada önemli bir kanunu görüşüyoruz ve bu kanunun vesilesiyle emeğin, emeğin sorunlarının, ülkenin, ülkenin sorunlarının ve demokratikleşmenin daha enine boyuna konuşacağımız zemin yerine, bu kanun vesilesiyle tribüne selam verme anlayışımızı bazı arkadaşlarımız hararetle sürdürmektedirler.

Birkaç konunun altını çizmek ve küçük düzeltmeler yapmak istiyorum. Biz, ben ve AK PARTİ’nin hiçbir sözcüsü emek hareketinin verdiği mücadeleyi küçümseyecek hiçbir beyanda bulunmadık. Aksine, ben yaşamımın en güzel yıllarını emek hareketi içerisinde geçirmiş, bu işi de haysiyetlice yapmış bir sendikacılık dönemi geçirmiş birisiyim. Emek hareketinin bu konudaki istemlerini biz haklı bulduk ve hakkı teslim ettik, bunu söylüyoruz; bundan niye gocunuyorsunuz?

Ve 12 Eylül yedi yıl önce olmadı. 12 Eylül takvimlerde, 12 Eylül’ün takvimi 1980. Yani 80’den 2009’a gelene kadar bu ülkede, burada siyaset yapanların birçoğu, özellikle sol siyaset adına konuşan değerli arkadaşlarımızın birçoğu iktidar oldular, koalisyon oldular, hükûmet oldular. O takvimde… O iktidar olduğunuz yılların takvimlerinde de 1 Mayıs vardı. Bu 1 Mayısın bazı yıllarda olup bazı yıllarda olmamak diye bir şansı yok, her yıl 1 Mayıs oluyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Her yıl 1 Mayıs oluyor ve siz iktidardaydınız, bu Mecliste çoğunluğunuz oldu; hiçbir gün aklınıza gelmedi ve şimdi ilk defa… Ve sizin döneminizde, 1935’lerde, bugün “İşçi Bayramı” dediğiniz Emek ve Dayanışma Günü’nün adını Bahar Bayramı siz yaptınız ve 12 Eylüle kadar böyle geldi ve biz geçen yıl “Emek ve Dayanışma Günü” olarak ilk defa, Hükûmetle, resmî anlayışla sivil anlayışları örtüştürmek adına bir adım attık ve Emek ve Dayanışma Günü ilan ettik ve sonunda da döndük, bu sene de kendi iç dinamiklerimizle tartıştık.

Şunu anlamıyorum ya: Siz “Geçen dönem böyle demişti, niye böyle yaptı?” Yani AK PARTİ, bir kere daha söylüyorum… Bazı arkadaşlarımız parti içi demokrasiyi görmedikleri ve yaşamadıkları için anlamakta zorluk çekiyor olabilirler, AK PARTİ demokrasiyi bir yaşam biçimi olarak almış, kendi dinamikleri içerisinde sorunları tartışarak çözüm üretmeyi becerebilen, Türkiye'nin en büyük partisidir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bunu anlayacağız, bunu anlayacağız; bu kadar basit. Dün tartıştık Emek Günü ilan ettik, bugün tatil yapıyoruz; bu bir süreç. Biz durduğumuz yerde durmuyoruz ki her gün ders çalışıyoruz, her gün dersimize çalışıyoruz. Tavsiye ederim, bu ders çalışmanın kimseye de bir zararı yok. Onun için değerli arkadaşlarım…

Bir de sendikacılar çıkıp burada… Bize kimse haysiyet mücadelesi veremez, haysiyet dersi veremez. Cümlenin arasında diyeceksin ki: “İşte, hukuka saygı.” “Hukuka saygı” diyeceksin ve satır aralarında diyeceksin ki: “Başbakan Şırnak’a giremiyor.” Başbakan bütün illere gitti ve gidemediği hiçbir vatan toprağı olamaz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bugünkü Başbakanımız da gitmiştir, bundan sonrakiler de gidecektir. Kimsenin de haddine değil başbakanları bir yere sokup sokmamak.

RAHMİ GÜNER (Ordu) – Devletin uçağıyla gitti değil mi?

AGÂH KAFKAS (Devamla) - Kimsenin de gücü yetmez! Kimsenin de gücü yetmez!

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Sandıklarda sokmadılar, “güle güle” dediler.

AGÂH KAFKAS (Devamla) – Sen, "sonuçlarda “Şurada burada kaybettik.” diyeceksin. Ağrı’da, bütün örgütlerinizi toplayacaksınız gideceksiniz, “Seçim sonucunu kabul etmiyorum.” diyeceksiniz. Siz hukuku,

1 Mayısı da kapatıyor. Aradan yirmi dokuz sene geçmiş. Biz bir hak gaspını, darbecilerin gasp ettiği bir hakkı burada almaya kalkarken, bu konsensüsü bu muhalefet gruplarının sayesinde yakalamış, yedi yıldır iktidar olan AKP’nin milletvekili, sendika kökenli milletvekili kalkıyor burada bir lütufmuş gibi gösteriyor. Bakın, işçi sınıfına, emekçi halka yapılacak en büyük saygısızlık budur. Sakın ha bir lütuf gibi göstermeyin. 1890’lardan bu yana dünya işçi sınıfı hareketi mücadeleler vere vere, meydanları gümbürdeterek Taksim Meydanı’na 1 milyon insanı yığdığı zaman şu marş söyleniyordu:

“Günlerin bugün getirdiği baskı, zulüm ve kandır.

Ancak bu böyle gitmez, sömürü devam etmez.

Yepyeni bir hayat gelir bizde ve her yerde.

1 Mayıs, 1 Mayıs, işçinin, emekçinin bayramı.”

Hatta daha ötesine gidelim, orijinal şiirine gidelim marşın:

“Devrimin şanlı yolunda ilerleyen halkların bayramı.” 1890’lardan bu yana. (DTP sıralarından alkışlar)

“Devrimin şanlı yolunda ilerleyen halkın bayramı” ve

“Yepyeni bir güneş doğar dağların doruklarından,

Mutlu bir hayat filizlenir kavganın ufuklarından,

Yurdumun mutlu günleri mutlak gelen gündedir.” diyordu işçiler meydanlarda.

Ben 1977 1 Mayısında hukuk fakültesi son sınıf öğrencisi bir genç olarak o meydanda 1 milyon insanın Türk-İş’i, DİSK’i… Hak-İş yoktu o zamanlar, bazı sendikalar yoktu. KESK yoktu ama TÖS vardı, TÖB-DER vardı, gençlik örgütleri vardı, kadın örgütleri vardı, halkevleri vardı, değişik kurumlar vardı. 1 milyon insan Taksim Meydanı’na toplanıp gümbürdettiğinde, sömürüye karşı emeğin hakkını savunduğunda, meydanlarda o bayrakları dalgalandığında işçilerin, acımasızca kurşun sıktılar Sular İdaresinin üstünden, gözlerimle gördüm. Acımasızca insanlarımızı katlettiler Intercontinental Oteli’nden. O gün kürsüde konuşan işçi lideri Kemal Türkler’i de katlettiler.

Şimdi, hepimiz geldik, yarın 23 Nisan Ulusal Egemenlik Bayramı’nı kutlayacağız çocuklara armağan edilen. Hepsi bunların hazırlanan bir darbenin milim milim adımlarıydı. Hiçbir siyasetçi uyanmadı. Ve 12 Eylülde bu Meclis kapandı, İstiklal Savaşı’nın kapatmadığı bu Meclisi darbeyle kapattılar.

Şimdi, lütfen, bu Mecliste çoğunluk olmuş AKP İktidar, yedi senedir bu darbecilerin gasp ettiği hakkı siz hangi haysiyet ve onurla lütuf olarak sunabilirsiniz burada? Hangi hakla? Lütfen, onuruna, emeğin onuruna, insanlık onuruna biraz saygı. Saygıya davet ediyorum, lütfen. Bu bir.

AGÂH KAFKAS (Çorum) – 12 Eylül yedi sene önce miydi?

HASİP KAPLAN (Devamla) – İki, işçinin, emekçinin bayramını teslim etmek, bu gasp edilen hakkı yirmi dokuz senede teslim etmek, geç teslim etmek, bizim siyasilerin maalesef çok geç kalmış bir uzlaşması ve konsensüsüdür.

Ben, bu Meclisi, yüzde 85 temsilini, farklı renkleri bir araya gelip birlikte bunu yapabilme becerisini gösterebilecek bir kıvamı yakalamış bu Meclisten daha büyük şeyler bekliyorum.

Taksim’de bu korkuyu biz yenemezsek, bu terör korkusudur, yok provokatör korkusudur, yok ajan korkusudur, yok bilmem ne korkusudur deyip, pala bıyıklı, boyalı pala bıyıklı emniyet müdürlerinin insafına Taksim Meydanı’nı bırakırsak, gaz bombalarıyla hastanelerin acil servislerini bombalarsak, çıkıp demokrasiden bahsetme hakkını kendimizde bulamayız. Biz, gerçekçi olmak zorundayız. Biz, bu ülkede hukuku savunmak zorundayız.

Ben, burada şunu açıklıkla ifade etmek istiyorum: Ulusal Egemenlik Bayramı’nı kutlayacağız yarın, değil mi? Peki, ben buraya seçildiğim günden bugüne -işte “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.”- benim Genelkurmay Başkanım, Kara Kuvvetleri Komutanım, sadece Obama geldiği zaman buraya geldi oturdu. Ben sandıktan çıktım, 3 milyon oyun iradesine saygı göstermiyorsa… Eğer İktidar Partisinin Başbakanı, yedi yıldır iktidar olan Başbakanı hâlâ benim partime “O parti.” diyorsa, beni, 22 Temmuzda halkın iradesini tanımıyorsa, daha dün tuşa geldi 29 Mart seçimlerinde, doğu ve güneydoğuda kendi seçildiği ve Başbakan yapan Siirt’te de belediye başkanlığının kaybediyorsa, bakanının olduğu Van’ı kaybediyorsa, bakanının olduğu Diyarbakır’ı kaybediyorsa, Şırnak’a giremiyorsa, gelip burada bana “O parti.” diyemez. (DTP sıralarından alkışlar)

Yarın 23 Nisan Egemenlik Bayramı. Egemenlik Türkiye halkınındır. O halkın üstünde güç, o halkın üstünde kurum, o halkın üstünde kişi tanımam, ama buradaki, Meclisteki her partinin önünde, her milletvekilinin önünde saygıyla eğilirim. Her zaman, bunu da eksiklik saymam, diyalog da kurarım, Türkiye'nin sorunları için de uzlaşırım, tıpkı bu yasada olduğu gibi. Ama, bir Nevruz önergesi verdik üç parti olarak. Ayıp! Yazıktır, yazık! 75 tane Kürt milletvekili ret oyu kullandı. Ret! Ret! Bunu nasıl anlatacaksınız, söyler misiniz. Nasıl anlatacaksınız Iğdır’da Azeri’ye? Gidip Van’da Kürde, gidip Diyarbakır’da “Amed” de nasıl anlatacaksınız? Orta Doğu halklarının bu kadim bayramına ret kaldırdınız, ret. Bu üç partinin, üç grubun ortak verdiği önerge karşısında sınıfta çaktığınızın en büyük fotoğrafı budur.

Şimdi, Taksim Meydanı’na Çin Seddi’nin surlarını çekmek istiyorsunuz. Çekemez AKP. Gücünüz yetmez. Bu muhalefet, bu dinamizm olduktan sonra gücünüz yetmez.

Ben buradan sesleniyorum Sayın Baykal’a, Sayın Bahçeli’ye, Sayın Ahmet Türk’e. Lütfen, Taksim Meydanı’na emekçilerle beraber gelin. (DTP sıralarından alkışlar) Sizler Taksim Meydanı’na barış getirin. Taksim Meydanı’na bayram havası getirin. Taksim Meydanı’na coşku getirin. O zaman iktidarın gazları, copları, bombaları, panzerleri tanzerleri de o tarafta kalsın. Gerçek demokrasi budur arkadaşlar.

23 Nisan’da çocuklarınıza teslim edeceğiniz, çocukların babalarına bayram hakkını verirken o çocukların geleceğine dair vicdanınızın sesini dinleyin. İnsanlığın sesini dinleyin. Demokrat olmanın sesini dinleyin. Hukukun üstünlüğünün sesini dinleyin. Hukuk, bir emniyet müdürü ile bir valinin iki dudakları arasında kalamaz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız Sayın Kaplan.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Hakları bir emniyet müdürü ile bir valinin insafına, keyfine, takdirine terk edecek kadar işçi sınıfı aciz değildir. Emekçi halk aciz değildir. KESK aciz değildir. DİSK aciz değildir. TÜRK-İŞ aciz değildir. Türkiye Barolar Birliği aciz değildir. Türk Tabipler Birliği aciz değildir. Mühendis odaları aciz değildir. Meslek örgütleri aciz değildir. O insanlarımıza potansiyel suçlu gözüyle bakmak vicdansızlıktır, haksızlıktır, hakarettir, zulümdür. Yeter!.. İnsan ne zamana kadar vatandaşına potansiyel düşman gözüyle bakacak. Vatandaşını dışlamanın bir sınırı, bir izanı, bir vicdanı olsa gerek diyoruz.

Hepinizi vicdana ve insafa davet ediyorum. Taksim Meydanı’na bütün grupları, bütün milletvekillerini. Ben orada olacağım, ister izin verin Sayın Bakan ister vermeyin, ister Hükûmet versin ister vermesin ben 1 Mayıs’ta olacağım. 1 Mayıs şehitlerinin katillerini çıkaramadık ortaya ama…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kaplan, lütfen sözünüzü tamamlayınız.

HASİP KAPLAN (Devamla) – …saygı duruşunda durmak için on binlerle, yüz binlerle; o meydandaki, 77’deki bir milyon emekçi gibi onurumuzla ve Türkiye'nin barışı için, demokrasisi için, hepsi için 1 Mayıs kutlanacak. O haktır, hak alınır, verilmez; bunu bilin, bunu bilin, bunu bilin!

Teşekkür ediyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kaplan.

3’üncü madde üzerinde şahsı adına Çorum Milletvekili Agâh Kafkas.

Buyurunuz Sayın Kafkas. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AGÂH KAFKAS (Çorum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün burada önemli bir kanunu görüşüyoruz ve bu kanunun vesilesiyle emeğin, emeğin sorunlarının, ülkenin, ülkenin sorunlarının ve demokratikleşmenin daha enine boyuna konuşacağımız zemin yerine, bu kanun vesilesiyle tribüne selam verme anlayışımızı bazı arkadaşlarımız hararetle sürdürmektedirler.

Birkaç konunun altını çizmek ve küçük düzeltmeler yapmak istiyorum. Biz, ben ve AK PARTİ’nin hiçbir sözcüsü emek hareketinin verdiği mücadeleyi küçümseyecek hiçbir beyanda bulunmadık. Aksine, ben yaşamımın en güzel yıllarını emek hareketi içerisinde geçirmiş, bu işi de haysiyetlice yapmış bir sendikacılık dönemi geçirmiş birisiyim. Emek hareketinin bu konudaki istemlerini biz haklı bulduk ve hakkı teslim ettik, bunu söylüyoruz; bundan niye gocunuyorsunuz?

Ve 12 Eylül yedi yıl önce olmadı. 12 Eylül takvimlerde, 12 Eylül’ün takvimi 1980. Yani 80’den 2009’a gelene kadar bu ülkede, burada siyaset yapanların birçoğu, özellikle sol siyaset adına konuşan değerli arkadaşlarımızın birçoğu iktidar oldular, koalisyon oldular, hükûmet oldular. O takvimde… O iktidar olduğunuz yılların takvimlerinde de 1 Mayıs vardı. Bu 1 Mayısın bazı yıllarda olup bazı yıllarda olmamak diye bir şansı yok, her yıl 1 Mayıs oluyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Her yıl 1 Mayıs oluyor ve siz iktidardaydınız, bu Mecliste çoğunluğunuz oldu; hiçbir gün aklınıza gelmedi ve şimdi ilk defa… Ve sizin döneminizde, 1935’lerde, bugün “İşçi Bayramı” dediğiniz Emek ve Dayanışma Günü’nün adını Bahar Bayramı siz yaptınız ve 12 Eylüle kadar böyle geldi ve biz geçen yıl “Emek ve Dayanışma Günü” olarak ilk defa, Hükûmetle, resmî anlayışla sivil anlayışları örtüştürmek adına bir adım attık ve Emek ve Dayanışma Günü ilan ettik ve sonunda da döndük, bu sene de kendi iç dinamiklerimizle tartıştık.

Şunu anlamıyorum ya: Siz “Geçen dönem böyle demişti, niye böyle yaptı?” Yani AK PARTİ, bir kere daha söylüyorum… Bazı arkadaşlarımız parti içi demokrasiyi görmedikleri ve yaşamadıkları için anlamakta zorluk çekiyor olabilirler, AK PARTİ demokrasiyi bir yaşam biçimi olarak almış, kendi dinamikleri içerisinde sorunları tartışarak çözüm üretmeyi becerebilen, Türkiye'nin en büyük partisidir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bunu anlayacağız, bunu anlayacağız; bu kadar basit. Dün tartıştık Emek Günü ilan ettik, bugün tatil yapıyoruz; bu bir süreç. Biz durduğumuz yerde durmuyoruz ki her gün ders çalışıyoruz, her gün dersimize çalışıyoruz. Tavsiye ederim, bu ders çalışmanın kimseye de bir zararı yok. Onun için değerli arkadaşlarım…

Bir de sendikacılar çıkıp burada… Bize kimse haysiyet mücadelesi veremez, haysiyet dersi veremez. Cümlenin arasında diyeceksin ki: “İşte, hukuka saygı.” “Hukuka saygı” diyeceksin ve satır aralarında diyeceksin ki: “Başbakan Şırnak’a giremiyor.” Başbakan bütün illere gitti ve gidemediği hiçbir vatan toprağı olamaz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bugünkü Başbakanımız da gitmiştir, bundan sonrakiler de gidecektir. Kimsenin de haddine değil başbakanları bir yere sokup sokmamak.

RAHMİ GÜNER (Ordu) – Devletin uçağıyla gitti değil mi?

AGÂH KAFKAS (Devamla) - Kimsenin de gücü yetmez! Kimsenin de gücü yetmez!

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Sandıklarda sokmadılar, “güle güle” dediler.

AGÂH KAFKAS (Devamla) – Sen, "sonuçlarda “Şurada burada kaybettik.” diyeceksin. Ağrı’da, bütün örgütlerinizi toplayacaksınız gideceksiniz, “Seçim sonucunu kabul etmiyorum.” diyeceksiniz. Siz hukuku, önce bir hukuku içselleştirin, önce terörle aranıza bir mesafeyi koyun.

SIRRI SAKIK (Muş) – Terör sensin, sen! En büyük terörist sensin!

AGÂH KAFKAS (Devamla) - Önce bu ülkenin hukuk sistemine bağlılığınızı bir ortaya koyun, hep beraber ondan sonra olayları çok daha rahat tartışalım. Sen hukukla, hukuku olan… Hukuk lazım olduğu zaman, kullanılması gereken bir şey değil ki, herkese, her gün ve her zaman lazım olan şey.

Onun için bir de bir konun altını bu kısa süre içerisinde çizmek istiyorum. Yani burada “Vay efendim, 47 olunca cop, 38 olunca bilmem ne.” Ya arkadaşlar, bu 38’e niye takılıyorsunuz ki, bütün muhalefet partilerinin toplamı kadar 39 yani bu milletin verdiği ölçü. Bizim bu milletin verdiği ölçüye bir itirazımız yok. Bugün, dün, cumhuriyet tarihinde hiçbir partiye vermediği kadar büyük destek vermiştir. Biz bu seçim sonuçlarından dersimizi çıkardık, milletle küstüğümüz filan yok. Gereken dersi çıkardık ve sizin de çıkarmanızın faydalı olacağını düşünüyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Sizin de çıkarmanızın faydalı olacağını düşünüyorum, çünkü biz demokrasinin bir unsuru olarak buradayız. Geçerken hiç kimse buraya gelmedi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.

AGÂH KAFKAS (Devamla) - Burada önce Anayasa’da belirtilen o temel ilkeleri hepimiz içselleştireceğiz. Demokratik, laik, sosyal hukuk devleti dediğimiz şeyi hepimiz içselleştireceğiz.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Kesinlikle doğru.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Kesinlikle doğru. Laiklik de esas değil mi?

AGÂH KAFKAS (Devamla) - Bu Mecliste olmanın temel, olmazsa olmazının bu olduğunu hepimiz kabul edeceğiz. Ondan sonra ayrışmalarımız olabilir, ondan sonra tartıştığımız konularımız olabilir ama burada bu konuda kimsenin ihtilafının olmaması lazım. Allah aşkına, artık bu kölelik yasasını çıkardınız filan… İlk defa, bu “kölelik yasası” dediğiniz şeyin bu kriz döneminde ne kadar işe yaradığını kısa çalışma deneyiyle gördük ve bu, sendikalar yok, başka şeylerde filan yok. İlk defa cumhuriyet tarihinde ilk defa taşeronun alt işveren olarak sorumluluk içerisine alınmasını o “köle yasası” dediğiniz yasalar sağladı, geçmişte öyle diyordunuz, o yasa çıkarken. Allah aşkına, Ali’ciğim sen iyi bir araştırmacısın, bir araştır sevgili kardeşim, Allah aşkına bir araştır. O dediğiniz gün, “köle yasası” diyordunuz ama uygulamalarıyla bunun böyle olmadığını emekçilerin hepsi biliyorlar, gidip sorarsan öğrenme imkânın olur diyorum.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yok canım.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Nereden çıkardın.

AGÂH KAFKAS (Devamla) - Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kafkas.

Şahsı adına İstanbul Milletvekili Bayram Meral. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Meral.

BAYRAM ALİ MERAL (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 354 sıra sayılı yasanın 3’üncü maddesiyle ilgili şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Genel Kurulu saygıyla selamlarım.

Değerli arkadaşlarım, yarın 23 Nisan, bir hafta sonra 1 Mayıs. Gönül istiyor ki 1 Mayısları, 23 Nisanları işsizliğin aza indiği, yoksulluğun aza indiği, haksızlığın ortadan kalktığı bir dönemde kutlayalım ama ne yazık ki bunu yaşayamıyoruz. Bugün ülkemizde işsizliğin had safhaya çıktığı, binlerce iş yerinin kapandığı, yüz binlerce işçinin kıdem tazminatsız kapının dışına bırakıldığı; çiftçinin ektiğine, biçtiğine pişman olduğu; emeklinin, memurun sosyal yardım beklediği, çalışanların yarınına güvenle bakamadığı, kısacası değerli arkadaşlarım, işsizliğin, yoksulluğun, sıkıntının had safhada olduğu bir ortamda 23 Nisanı kutluyoruz, 1 Mayısı kutlayacağız.

Değerli arkadaşlarım, bir konuyu yine özellikle bilginize sunmak istiyorum. Seksen beş yıllık cumhuriyet hükûmetlerinin yaptığı iç ve dış borç 226 milyar dolar. Bir cumhuriyeti kurmuştur, okullar yapmıştır, fabrikalar yapmıştır, yapmıştır da yapmıştır… Yedi yıllık Hükûmetiniz döneminde değerli arkadaşlarım, yaptığınız iç ve dış borç 260 milyar, 80 milyara yakın da özelleştirmeden gelen parayı koyarsak paha biçilmez bir borç edindiniz. Bunun nereye gittiğini benden daha fazla sizler merak ediyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, elbette ki 1 Mayıs, mücadele eden insanların kanı pahasına, zindanlarda çürüme pahasına elde edilmiştir. 1 Mayıs işçi sınıfının uluslararası dayanışma ve birlik günüdür; çalışanların emek, barış, özgürlük, demokrasi günüdür; güçlü sendikacılığın temelinin atıldığı günlerdir; sömürünün önüne set çekildiği dönemlerdir değerli arkadaşlarım.

Muhterem arkadaşlarım, burada önemli bir tartışma yapıyoruz. Sayın Kafkas da bilir, sizler de bilirsiniz değerli arkadaşlarım, Türk-İş’te genel başkanlığım döneminde en fazla miting yapan, meydanları dolduran genel başkanlardan birisiyim. Ne bir insanın burnu kanadı ne bir insanın malına zarar verdik. İçinizde bunu söyleyen var mı? Niye burada kendimizi bu kadar yoruyoruz?

Sayın Bakanım diyor ki: “Taksim için müracaat eden olmadı.” Oldu Sayın Bakanım, Türk-İş yaptı, DİSK yaptı, Hak-İş meraklı, diğer kuruluşlar yaptı, yaptı. Bakınız, yapıyoruz, bozuyoruz.

Çalışma yaşamında tarihte iz bırakan siyasiler vardır değerli arkadaşlarım. 1961 Anayasası’ndan sonra 274, 275 sayılı Yasalar merhum Ecevit döneminde çıkarılmıştır. 12 Eylül bütün tahribatına rağmen iskelesini yıkamamıştır. İz bırakmıştır işte bu.

Yine iz bırakanlar vardır. 57’nci Hükûmet döneminde -Sayın Başbakan Yardımcımız burada oturuyor, kendisine teşekkür ediyorum- saatin üç buçuğuna kadar İş Güvencesi Yasası çıktığında Ecevit hasta hasta Mecliste bulunmuştur, Sayın Başbakan Yardımcım bulunmuştur. Ne olmuştur sonra? Tahrip edilmiştir. Şimdi Sayın Bakanım diyor ki: “Bir sürü haksız yere işçi atılıyor, bunları yeniden getirip düzelteceğiz.” Memnuniyet vericidir.

Şimdi değerli arkadaşlarım, olay Taksim. Size şaşıyorum! Ya değerli arkadaşlarım, neyin tartışmasını yapıyorsunuz? Yani anlamakta zorluk çekiyorum, niye zorluyorsunuz? Yani orada yapılmış ne, burada yapılmış ne… Bakınız, iz bırakandan bahsediyorum.

Sayın Bakanım, size bir şey daha söylemek istiyorum: 2821’i, 2822’yi değiştirirken lütfen 274 ve 275’le bir mukayesesini yapın, size yardımcı olur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Muhterem arkadaşlarım, bakınız, bir baklava pişiriyorsunuz -bu Meclis pişirdi- tavanın kulpundan da siz tutuyorsunuz. Kime götürüyorsunuz? İşçiye. Götürürken üzerine niye acı biber atıyorsunuz? Yaptığınızın farkında mısınız? Hep birlikte gelin, gidelim Taksim’e, davullu zurnalı halayları çekelim. Yanlış bir şey olursa sorumlu siz olmazsınız, biz oluruz, biz! Biz oluruz! Sorumlu kimse de olmaz değerli arkadaşlarım, olmamıştır da bugüne kadar. Geçen dönem polis gidip de DİSK’in kapısının önünde işçilere cop vurmasa olay olur muydu? Olmazdı. Dövme beni dövmeyeyim seni, bu kadar basit. Muhterem arkadaşlarım, yapmayınız bunu. Güzel bir şey yaptınız, çok teşekkür ederim yüce Meclise, emeği geçenlerin hepsine teşekkür ederim. Bu küçümsenecek bir olay değildir, bunu kabul ediyorum. Yılların beklentisi ortadan kalkmıştır ama beklentiyi yeni bir beklentiye sokmayın.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözünüzü bağlayınız Sayın Meral.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bakınız, sorunlar hat safhada, sıkıntılar hat safhada, işsizlik hat safhada, yoksulluk, haksızlık hat safhada. Derdin üzerine bir dert daha yüklemeyin. Bırakın millet gitsin, Taksim’e çıksın, halayını çeksin, davulunu çalsın, konuşan konuşsun, yuhalayan varsa da bizi biraz yuhalasın. Gelirseniz kısmetinizi alırsınız, gelmezseniz evinizde oturun, çağıran mı var sizi?

İşte onun için, muhterem arkadaşlarım, bu güzel konuyu güzellikle sonuçlandıralım, sizden özellikle rica ediyorum. Tahrik de etmiyorum, sizden özellikle katkı bekliyorum. İktidarsınız, sorumlusunuz, sorumluluğunuzun yerine getirilmesini istiyorum. Bu da sizin göreviniz.

Hepinize saygılar sunuyorum, hayırlı olsun, uğurlu olsun, barış getirsin!

Teşekkür ederim. (CHP ve AKP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Meral.

3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tasarının tümünü oylarınıza sunmadan önce, lehte, oyunun rengini belli etmek üzere İzmir Milletvekili Kemal Anadol.

Buyurunuz efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri; oyum elbette olumlu olacak. Tarihî bir gün bu. Bu Meclis Türkiye’yi çok geç de olsa bir ayıptan kurtardı. Gerçekten, 1 Mayısı yasaklayan bir ülke olarak ayıp ediyorduk yıllarca.

Bu arada, bir vefa borcu olarak, 29 Nisan 1980’de yani 12 Eylül darbesinden dört buçuk ay önce 1 Mayısın işçi bayramı olması için kanun teklifi veren ve çoğu aramızda olmayan, bir kısmı aramızda olmayan önerge sahiplerinin isimlerini tutanaklara geçirtmek istiyorum. Bunu bir vefa borcu sayıyorum: Kemal Anadol, Mustafa Gazalcı, İsmail Hakkı Öztorun, Gündüz Onat, Erol Saraçoğlu, Altan Tuna, Yılmaz Cemal Bor, Neccar Türkcan, Mehmet Balta, Mehmet Ali Pestilci, İskan Azizoğlu, Temel Ateş, Veli Zeren, Süleyman Sabri Öznal, Ertuğrul Günay, Süleyman Genç, Sevil Korum, Orhan Yağcı, İsmail Akın, Mustafa Şentürk, Ferhat Arslantaş, Nizamettin Çoban, Süleyman Sırrı Ergun, Yücel Akıncı, Hüseyin Kaleli, İbrahim Akdoğan, Mehmet Sönmez, Abdullah Emre İleri, Nedim Tarhan.

Biz, tek parti dönemini de eleştirmesini biliriz, onun sorumluluğunu da üstlenmesini biliriz. 1935’lere arkadaşım geldi, temas etti. Yanlış yapmışız, tek parti dönemiydi. Canım 1 Mayısı bahar bayramı hâline getirmek yanlış, tek partinin koşullarında. Bakın, üstleniyoruz ama “Hikmetyar” deyince tüyleriniz diken diken oluyor. 1993’te… 1993’te…(AK PARTİ sıralarından gürültüler)

AGÂH KAFKAS (Çorum) – Kemal Ağabey yapma, bak “ağabey” diyorum.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Millet yapıyor Başbakan, millet yapıyor!

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – Millet seçiyor Başbakanı, millet!

K. KEMAL ANADOL (Devamla) – 1993’te “Elbette laiklik elden gidecek. Laiklik ne menem şey yahu?” diyen Recep Tayyip Erdoğan’ın cümlelerini söylediğim vakit kıvırıyorsunuz, “Biz gömlek değiştirdik.” diyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Egemenliğin kaynağı millet!

AGÂH KAFKAS (Çorum) – Sayın Anadol, arkadaki yazıyı okur musunuz.

BAŞKAN – Sakin olun lütfen… Sayın milletvekilleri, lütfen sakin olun…

K. KEMAL ANADOL (Devamla) – Gömlek değiştirmek kolay ama deri değiştirmek imkânsız! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – O yetkiyi millet veriyor, millet!

K. KEMAL ANADOL (Devamla) – Dinleyin… Dinleyin…

Bak, sizin geçmişinizden bahsettiğimiz vakit kıvırıp “Gömlek değiştirdik.” diyorsunuz. Gömlek değiştirmek kolay, deri değiştirmek imkânsız, dövmeler de üstünüzde duruyor, alnınızda duruyor! (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Geç... Geç... Şimdi…

AGÂH KAFKAS (Çorum) – Şu arkadaki yazıyı bir okusana… İstersen ben okuyayım: “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.”

BAŞKAN - Sakin olun lütfen sayın milletvekilleri…

Buyurunuz Sayın Anadol, devam edin.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) – Ya, takdiriilahî…

AGÂH KAFKAS (Çorum) – Takdiriilahî değil, millet seçiyor, millet!

K. KEMAL ANADOL (Devamla) – Dinle, Agâh dinle…

22 Nisan 2008... (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Sayın Başkan…

BAŞKAN - Devam ediniz Sayın Anadol.

Sayın milletvekilleri, lütfen dinleyiniz konuşmacıyı.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) – Takdiriilahî arkadaşlar. Bundan tam bir sene önce bugün, Recep Tayyip Erdoğan ne demiş bakın, bugün, bir sene önce: “1 Mayısı resmî tatil ilan etmemizi isteyenler var. Türkiye tatiller ülkesi, yıllık çalışma günü iki yüz gündür. Bunun dışı tatildir.”

METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) – Yanlış mı?

K. KEMAL ANADOL (Devamla) – E niye getirdiniz? “Yanlış mı?” diyor! E niye getirdiniz bu kanunu ya? Niye getirdiniz? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – Sağlığına zarar veriyorsun bak.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) – “Hesap edecek olursak, bugünün maliyeti 2 katrilyondur. Bir taraftan emeğin karşılığının daha fazla olmasını arayacağız, bir taraftan tatiller artsın diyeceğiz, biz böyle bir noktada değiliz.” Bu ne biliyor musunuz? Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın ne kadar değişimci, ne kadar dönüşümcü, bir senede nasıl mesafe aldığını gösteren çok somut bir örnektir. Hayırlı olsun! (CHP sıralarından alkışlar)

AGÂH KAFKAS (Çorum) – Bir de siz değişseniz, dönüşseniz!

ABDULLAH ÖZER (Bursa) –Bir dinle kardeşim ya!

K. KEMAL ANADOL (Devamla) – Hayırlı olsun bu değişim, bu dönüşüm! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Şimdi…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen, dinleyelim.

Devam edin Sayın Anadol.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) – Merhum Uğur Mumcu o kadar güncel ki… InterContinental’in 5’inci katı, o gün misafirler kapatmıştı. O katta kimler kalıyordu? Taksim alanına bakan 510, 511, 512 no.lu odalardan ateş edildi mi? O odalarda kimler kalıyordu? 2 Mayısta, InterContinental Otelinin önünde bir bomba patlatılarak bütün camlar kırıldı -2 Mayıs günü, olaydan bir gün sonra- ve ertesi gün ön cephe bütünüyle ithal camla kaplandı. Neden?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin, lütfen, Sayın Anadol.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) – Şimdi, tarihle yüzleşmek deniyor. Cumhuriyet Halk Partisinin önergesi var…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Vardır…

K. KEMAL ANADOL (Devamla) – Cumhuriyet Halk Partisinin önergesi var.

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – Uğur Mumcu’yu ortadan kaldıranları niye saymıyorsunuz?

K. KEMAL ANADOL (Devamla) – Hadi bu Meclis, el koyalım, araştırma komisyonuna “evet” deyin, o 1 Mayıstaki cinayeti işleyenleri ortaya çıkaralım. Hodri meydan! Hadi! Haydi! Haydi! (CHP sıralarından alkışlar)

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – Hadi… Hadi…

K. KEMAL ANADOL (Devamla) – Kontrgerillayı ortaya çıkaralım. Haydi! Haydi! (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Ha, siz bunlara “evet” demezsiniz.

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – Uğur Mumcu’yu ortadan kaldıran Ergenekonculara sahip çıkmayın bakalım.

AGÂH KAFKAS (Çorum) – Hadi… Hadi…

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – Hadi bakalım.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) – Ergenekon’u dava edin. Şu 1 Mayıs katillerini Ergenekon’un içine sokun, Ergenekon’a sokun, Ergenekon’a sokun! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Şimdi, son olarak…

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – Uğur Mumcu’yu ortadan kaldıran Ergenekonculara sahip çıkmayın.

BAŞKAN – Lütfen… Sayın…

K. KEMAL ANADOL (Devamla) – Kes sesini!

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – Hadi bakalım…

BAŞKAN – Sakin olun lütfen sayın milletvekili.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) – Uğur Mumcu’yu ağzına alma!

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – İşine gelmedi değil mi?

K. KEMAL ANADOL (Devamla) – Uğur Mumcu’yu sen ağzına alamazsın.

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – Sayın Anadol, işine gelmedi değil mi?

K. KEMAL ANADOL (Devamla) – Kes!

Şimdi, Sayın Bakan dedi ki… Son cümlemi söylüyorum. Niye Taksim değil 1 Mayısın kutlama alanı? Dedi ki: “Yüzümüzü kızartacak sahneler olmasın.” Sayın Bakan, emekçilere Taksim Meydanı’nı açmak yüzümüzü kızartmaz ama emekçilerden esirgediğiniz Taksim Meydanı’na doldurduğunuz magandaların, sarhoşların, yılbaşında yabancı kadınlara tacizlerinin bütün dünya televizyonlarında yayınlanması Türkiye için bir utançtır!

AGÂH KAFKAS (Çorum) – Bizim maganda arkadaşımız yok.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) – Onlara tanıdığınız özgürlüğü emekçilere tanımıyorsunuz. 1 Mayıs alanını, 1 Mayıs törenini Taksim’de işçilerden esirgiyorsunuz.

Onun için, elbette bu yasaya “evet” diyeceğiz ama yarım bir yasadır, ayıplı bir yasadır. Siz 1 Mayısı Taksim’de kutlamayı önlediğiniz sürece kendinize demokrat diyemezseniz.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Anadol.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Sayın Bakan, buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; yıllarca beklenen, emekçilerin, bütün çalışanların beklediği 1 Mayısın tatil olmasıyla ilgili düzenlemeyi yasalaştırmış bulunuyoruz. Tabii bu konuda emeği geçen herkesi ben kutluyorum. Özellikle bu Yasa’nın gerçekten benim Bakanlığım döneminde olması, AK PARTİ İktidarı döneminde olması ve 23’üncü Dönem Parlamento döneminde olması gerçekten bizleri son derece memnun etmektedir. Emeği geçen, katkısı olan herkesi kutluyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Şimdi, efendim, bakınız, 1 Mayıs sevgi, barış günü olsun diyoruz. Burada maalesef öyle konuşmalar yapıldı ki sanki muharebeye gidiyoruz yani ben doğrusu bunu anlamakta zorlandığımı ifade ediyorum. Hatta öyle şeyler de kullanıldı ki, bunu bir sevince dönüştürmemiz, hiç olmazsa bağlarken bir sevince dönüştürme imkânımız varken burada benim hiç söylemediğim şey bana izafe edildi: Taksim’in yüz karası filan gibi. Nereden bulundu, nereden duyuldu, nasıl icat edildi, doğrusu bilemiyorum. Hele hele deneyimli bir siyasetçi arkadaşımızın, ağabeyimizin bunu kullanması da doğrusu hiç hoş olmadı. Bu Yasa’ya “Ayıplı yasa.” demek… Nasıl olacak yani? Bu Yasa’nın meydanıyla birlikte çıkması diye bir şey söz konusu değil. Böyle bir yasa yok ortada. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Söyle ya! Kapatmadık de!

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Bu yasa 1 Mayısın tatiliyle ilgili bir durum. Yani, saygı duyun. Biz sosyal taraflarla bu konuları görüşüyoruz, görüşmeye devam ediyoruz. Efendim, 1 Mayısa gidemezsiniz, gelemezsiniz diye bir şey demedik. Bunu –yani herkesin dediği gibi bir kutlama olmaz ki- zaten önümüzdeki yıllarda göreceksiniz. Bu 1 Mayıs zaten bir gerilim olmaktan çıkacak, tatil olacak, millet bunu piknik olarak değerlendirecek. Yani şu anda bunun ısrarla tatile dönüşmesini bir sevince değil, burada bir gerilime dönüştürmek, aslında 1 Mayıs açısından da çok büyük talihsizlik. Bunu Parlamentoda bizim yapmamamız gerektiği inancındayım. Hani en sonunda ne güzel Bayram Bey söyledi “Tatlı, baklava, filan…” Üzerine tuzu biberi niye ekiyoruz, onu anlayamadım.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Hep siz ekiyorsunuz.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Özellikle, buna hiç ihtiyaç yok idi. Tekrar döndük, siyasi parti genel başkanlarına konuları götürdük. Buna da hiç gerek yok. Herkes herkesi biliyor. Az önce arkadaşlarımız söylediler. En güzel ölçüyü veren, en güzel tartı yeri millettir. Millet tartıyor, ölçüyor, biçiyor, herkesi bir yere oturtuyor. Ona da saygı duymamız gerekiyor. O çerçevede değerlendirmelerin daha doğru olacağı inancındayım.

1 Mayıs 77’deki tüm olumsuzluklar ortaya çıksın. Çıksın arkadaşlar. Çabamız, gayretimiz…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Önergemiz var… Hep beraber…

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Bir dakika…

Çabamız, gayretimiz Türkiye’de karanlık bir nokta kalmasın mücadelesidir. Bunun için… (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ama bu konuda demokrasimiz daha da kökleşsin, daha da yaygınlaşsın anlamındaki bütün mücadeleler karşısındaki duruşumuzu da bir görmemiz gerekiyor, bir aynaya da bakmamız gerekiyor. Kim bu karanlıkların aydınlanması konusunda nasıl bir duruş sergiliyor, bunları da değerlendirmemiz gerektiği inancındayım.

Ben tuz biber ekmek için söz almadım. Gerçekten, bütün milletvekili arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Sayın Başbakanıma teşekkür ediyorum çünkü gerçekten, 1 Mayısın tatil olması için talimatını verdiler ve bu çalışmayı gerçekleştirdik. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Aslında, şunu söyleyeyim Kemal Bey: Bakınız, geçen yıl sendika konfederasyon başkanlarıyla bugünün tatil olmasıyla ilgili birlikte mutabakat sağlamış idik fakat buradaki bazı konuşmalara dikkat edince sanki son oylamada vazgeçelim bu 1 Mayıstan anlamını taşıyan ifadeler var burada. Yani demokratik bir adım ise bu, bu adıma hepimizin destek vermesi gerekiyor.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Veriyoruz işte.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Niye bu adımı atıyorsunuz tarzında bir yaklaşım son derece yanlış.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Veriyoruz, oyumuzu da veriyoruz, daha ne istiyorsunuz?

ALİ ARSLAN (Muğla) – Sakın vazgeçmeyin.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Geçen yıl da benzer tarzda olumsuzluklar yaşandı. Ben diyorum, bu süreci -bakın- demokratikleşme konusundaki bu süreci saygıyla karşılayalım ve her yıl yeni yeni şeyler ilave edelim bu sürece. Türkiye'nin buna ihtiyacı var, Türkiye'nin bu hoşgörü iklimine ihtiyacı var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurunuz.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Son, efendim.

Türkiye'nin kavga ile Türkiye'nin çatışmayla varacağı bir yer yok.

Son olarak da Sayın Kaplan şunu söylemek istiyorum: Sizin de bizim de 70 milyonun da güvenliğini sağlayan güvenlik güçlerinin içlerinde yanlış yapan, hukuk karşısında yanlış yapan var ise hukuk devletinde tabii ki onlarla ilgili gerekli işlemler yapılıyor…

SIRRI SAKIK (Muş) – Valla, hiç görmedik Sayın Bakan.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – …ama burada kalkıp tümden, toplumun güvenliğini sağlayan insanlarla ilgili rastgele ifadelerde bulunmak da şık olmamıştır bu anlamlı günde ve bu anlamlı yasa çerçevesinde.

AHMET TÜRK (Mardin) – Sayın Başkan, eleştiri için mi söz verildi, teşekkür için mi söz verildi?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Bunu da ifade ediyorum, hayırlı olmasını diliyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun 89’uncu yıl dönümünün ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın kutlanması ve günün önem ve anlamının belirtilmesi amacıyla yapılacak görüşmeler için 23 Nisan 2009 Perşembe günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 23.19


(x) Bu bölümde, Hatip tarafından Türkçe olmayan bir dille birtakım kelimeler ifade edildi.