CİNS
BAKIŞI SÖZLÜĞÜ
Özgün Adı: IPS Gender
and Development Glossary , Araştırma: Caroline Taborga ve Beryl Leach,
Editör: Daniella Vatter, İngilizce Birinci Baskı: Roma 1996
© Copyright 1997.
IPS-Inter Press Service
Çeviri ve Yayın
Tasarımı: Ertuğrul Kürkçü, Redaksiyon: Nadire Mater, IPS İletişim Vakfı
Yayınları: 3, Haziran 2000, Kallavi Sok. 56/7, Ece Han 80050 Beyoğlu-İstanbul,
Tel (0212) 245 6185-86 Faks: (0212) 245 2824, E-posta: [email protected]
Heinrich Böll Vakfı'nın
katkılarıyla
İçindekiler
Giriş
Türkçe
Baskı Üzerine
Sözlük
A-B
aile
aile
planlaması
ayrımcılık
başlık
biseksüel
C-Ç
cam
tavan/görünmez engel
cins,
toplumsal cinsiyet
cins
ayrışımlı veri
cins
bakışı
cins
bilinci
cins
çözümlemesi
cins
değiştirenler
cins
duyarlığı
cins
egemen meslekler
cins
eşitliği
cins
eşitsizlikleri
cins
farkı etkisi
Cins
Güçlendirme Ölçüsü (CGÖ)
cins
hakkaniyeti
cins
ilişkileri
cins
kimliği
cins
körlüğü
cins
rolleri
cins
temelinde işbölümü
cins
temelinde şiddet
cins
temelinde ücret eşitsizliği
cins
uçurumu
Cins
ve Kalkınma (CK)
cins
yanlılığı
cins
yansızlığı
Cinse
Göre Kalkınma İndeksi
cinsel
haklar
cinsel
kimlik
cinsel
taciz
cinsel
yöneliş, cinsel tercih
cinsellik
cinsiyet
cinsiyet
temelinde ayrıştırılmış veri
cinsiyetçilik
çifte
standart
D
dişi
doğum
öncesi cinsiyet tercihi
E
ebeveynlik
ebeveyn
hakları
emek
erkek,
adam
erkek,
er
erkeksilik
(erkeklik)
eşcinsel
eşitlik
ev
içi sorumluluklar
ev
kadını
ezilen
gruplar
F-G
fahişe,
erkek fahişe
feminizm,
feminist
gebelikten
koruyucular
gelenekler,
örf ve adetler
gey,
(eşcinsel)
H
hakkaniyet
hakkaniyetli
ödeme
hane
halkı
hane
halkı geçimi
heteroseksüel
heteroseksizm
homofob,
homofobi
K
kadın
kadın
dayanışması
kadın
ticareti
kadın
sünneti
kadının
güçlendirilmesi
kadınlara
yönelik şiddet, ev içi şiddet
kadınsı,
kadınsılık
Kalkınmada
Kadın (KK)
kayıp
kadınlar
kaynaklar
kız
kritik
kitle
kürtaj
(düşük)
L-M
lezbiyen
miras
hakkı
milli
hesaplar ve özel hesaplar
O-Ö
olumlu
eylem
ödeme
özel
alan ve kamusal alan
R-S
rol
sahiplik
savunuculuk
sivil
toplum
suistimal,
kötü muamele
T-Ü
tecavüz,
ırza geçme
tokenizm
üreme
hakları
üreme
sağlığı
üretim
Y
yanlılık
yapısal
uyum programları
yoksulluğun
kadınlaşması
Sorunlu
Sözcüklere Seçenekler
Cins
Körlüğü Haber Olmasın
Kaynakça
Giriş
Inter Press Service
(IPS) kalkınma konuları ve küresel süreçlerde uzmanlaşmış bir küresel
haber ajansı, dünyanın dört bir yanındaki sivil toplum kuruluşlarının
başta gelen bilgi kaynağı. IPS, Amsterdam, Harare, Kingston, Manila,
Montevideo, Yeni Delhi ve Washington D.C.'deki bölgesel bürolarında
her gün çok çeşitli konularda sayısız haber ve makale üretiyor. IPS
uzun zamandır kadınların medyada kendilerini ifade etme ve karar verme
süreçlerinde yer alma uğraşında karşılaştıkları sorunlara yanıt üretme
çabasında.
IPS, 1970'lerin
sonlarından başlayarak Kadın Makale Servisi (WFS) aracılığıyla kadın
habercilerin kadınlar üzerine yazmaları konusuna özgül ve ayrı bir önemle
eğildi. Bu servis 1991'de bağımsız bir ha-ber ajansına dönüştü. IPS
1994'de haber ürünlerinde cins bakışını yaygınlaştırmak ve ajansın
karar alma süreçlerine katılan kadın sayısını artırmak amacıyla büyük
bir proje başlattı.
IPS'in günlük haber
gündemi "Dünya Masası"na bağlı bölgesel bürolarca oluşturuluyor.
IPS çalışmasına cins ve kalkınma yaklaşımı kazandırmak amacıyla her
bölgesel büro cins bakışını bütün IPS ürünlerine yaymayı ve karar alma
süreçlerinde cins eşitliğini sağlamayı gözeten belirgin editoryal siyasetler,
stratejiler ve kılavuzlar geliştirdi. IPS bu politikaları kurumlaştırmak
için haberci ve editörlerin haber üretim sürecine cins boyutu kazandırma
yolundaki çabalarını destekleyen malzemeler hazırlıyor. IPS Cins Bakışı
Sözlüğü bu çabaların ürünü.
Bu Sözlük bir başlangıç.
IPS bu çalışmayı zaman içinde güncelleştirmeyi ve geliştirmeyi amaçlıyor.
Sözlüğün birinci amacı, cins ve kalkınma çözümlemeleri ve kadınlarla
erkeklerin kalkınmadaki rol ve katkıları konusunda dünyada süre giden
tartışmalarla yakından bağlantılı anahtar terimlere tanım ve bağlam
kazandırmak. IPS, belirgin editoryal politikasına da bağlı olarak cins/toplumsal
cinsiyet konusunun kalkınma konularının kavranması ve haberleştirilmesinde
merkezi bir öneme sahip olduğu kanısında. IPS'e göre nitelikli habercilik
haber ürünlerinde farklı ve çeşitli seslerin, bu arada kadın ve erkeklerin
seslerinin ve cins bakışının eşit ölçüde içerilmesine bağlı.
Cins/toplumsal cinsiyet
alanında dört başı mamur bir sözlüğün gelişmesi çok kolay değil, çünkü
bu durağan olmadığı gibi doğrusal olarak da gelişmeyen bir alan. Toplumsal
cinsiyet, kişilerin kendilerince de, toplumlar içinde ve toplumlar arasında
da değişikliğe uğratılabiliyor ve yaş, ırk, sınıf, etnik kimlik ve cinsel
tercih gibi başkaca etmenlerce belirlenebiliyor. Dolayısıyla cins/toplumsal
cinsiyet ile cins ve kalkınma terimleri çoğunlukla katlı, kimi zaman
ayırt edilmesi güç ve pek çok zaman da tanımları bir kültürden başkasına
değişebilen terimler.
Elinizdeki Sözlük
Dördüncü Dünya Kadın Konferansı Eylem Platformu ile IPS'in 1995'de Afrika,
Asya, Latin Amerika ve Karayipler'de düzenlediği Avrupa Birliği'nce
desteklenen seminerlerde IPS habercilerince saptanan anahtar kalkınma
terimleri ve benzer sözlükler ve özel sözlükçelerin taranmasıyla ortaya
çıkarılmış 115 terimin bir araya getirilmesinden oluşuyor.
Terimlerin seçilmesinde
şu ölçütler gözetildi: (1) Kalkınmada kadın ve erkeklerin cins temelindeki
rolleri ve olayların ve süreçlerin kadınlar ve erkekler üzerindeki cins
temelinde farklılaşmış etkilerinin anlaşılması, tanımlanması ve çözümlenmesiyle
ilgili oluşları. (2) Kalkınma konularının IPS haberlerindeki kullanımı.
Sözlük, içerdiği
terimlerin büyük bölümünün olası bütün anlam ve bağlamlarını ele alma
iddiasında değil. Böylesi durumlarda, kavramların farklı kültürlerde
büründükleri farklılık ve çeşitliliği veren bir genel tanımın yanı sıra
bağlam bilgisi ve örnekleri sunuluyor. Tanımlar ve etimolojik referanslar
genel ve özel sözlüklerin yanı sıra, cins eğitimi el kitapları gibi
değişik malzemelerden derlendi. Bunlarla ilgili kaynakçayı 4. Bölümde
bulacaksınız. İngilizce'den İspanyolca'ya ve İspanyolca'dan İngilizce'ye
dakik çeviri kadar cins bakışındaki kültürlerarası farklılıklar ajansın
hergün başa çıkması gereken konular arasında olduğundan bağlam örneklerinin
yanısıra mümkün olan her durumda her terimin İspanyolca karşılıkları
sunularak bu sorunun aşılmasına katkıda bulunulması amaçlandı.
Terimler ve tanımlarına
ek olarak, Sözlük'te, cins-duyarlı gazeteciliğe yardımcı olmak amacını
güden iki bölüm var. 2. Bölüm'de yanlı terimlerle onların yerlerine
kullanılmaları tercih edilen yansız terimlerin, 3. Bölüm'de IPS haberlerinde
de sıkça karşılaşılan ve medyada kadınların rollerini silikleştiren,
seslerinin işitilmesini zorlaştıran kimi sözcüklerin listesi sunuluyor.
Ayrıca muhabir ve editörlerin haberlerin derinlik kazanması ve niteliğinin
yükselmesi için sormaları gereken sorular da veriliyor.
Beryl Leach
Yrd. İdari Editör
Inter Press Service
Türkçe
Baskı Üzerine
Elinizdeki "Cins
Bakışı Sözlüğü"nü, Türkiye'de medyada ve kalkınma alanında çalışan
ve öğrenim görenlerin haber ve araştırmalarında cins ayrımcılığının
etkilerinden arınmış bir dille yazma ve konuşmalarına yardımcı olacağı
düşüncesiyle yayımlıyoruz.
Kimi zaman İngilizce
baskıdaki kimi terimlerin Türkçe'de yerleşik karşılıklarının bulunmayışı,
kimi zaman da varolan kimi karşılıkların akıcı bir anlatıma olanak vermeyişi,
Türkçe çeviride sözlüğün adından başlayarak bir dizi güçlük doğurdu.
Öte yandan, Sözlük'te
yer alan kimi sözcüklerin kökenleri ve evrimlerine ilişkin açıklamalar
İngilizce baskıda oldukları şekilde çevrildi, Türkçe kökenlerinin araştırılmasına
girişilmedi. Böyle bir çaba dilbilim ve sözlükbilimde uzmanlığı, çevirinin
ötesine giden bir çalışmayı gerektiriyordu.
Bununla birlikte,
"Sözlük"ün Türkçe yayımlanmasının gazetecileri dilin kullanımı
ve haber yazımında cins duyarlı bir tutuma özendireceğini, dilbilimcileri
de bu çalışmanın ileri götürülmesi için uyaracağını umuyoruz.
Sözlük'ün Türkçe'ye
çevirisi ve basımına katkıları için Heinrich Böll Vakfı'na teşekkür
ediyoruz.
IPS İletişim Vakfı
1
Sözlük
aile
(İng.: family; İsp.:
Familia)
Aynı çatı altında
yaşayan ve ev içi kaynakları ve/veya sorumlulukları paylaşan insan topluluğu;
aynı soydan gelen insan topluluğu. Batı dillerinin çoğuna Latince famulus
(hizmetçi) kökünden gelen familia (akraba ve hizmetçileri de barındıran
hane) teriminden girmiştir. Yaygın medya tarafından daha çok ana-baba-çocuk
örneği bağlamında kullanılmakla birlikte farklı aile türleri vardır.
(bkz. hane halkı) Biyolojik aile
erkek, kadın ve biyolojik olarak onlardan türemiş kişilerden oluşur.
Geniş aile ise yalnız
ana-baba ve çocuklardan değil, onlarla birlikte ya da yakın ilişki içinde
yaşayan ve hanenin kaynaklarını ve sorumlulukların paylaşan akrabalardan
oluşur. Geniş aileler, akrabalarıyla yakın bağları olan veya olmayan
birden çok aile çekirdeğinden meydana gelebilirse de, genellikle bir
biyolojik aile çekirdeğinin çevresinde oluşur.
Çekirdek aile, karşıt
ya da aynı cinsten ebeveynlerle, ebeveynlerden biri yada her ikisinden
birden biyolojik olarak türemiş ve/veya evlat edinilmiş çocuklardan
oluşur.
Yalnız/tek ebeveyn
ailesi, herhangi bir cinsten bir ebeveyn ile onun biyolojik ve/veya
evlat edinilmiş çocuklarından oluşur.
Aileye değer veren
bir toplum geleceğin insani sermayesi olan çocukların bakımının tek
başına bir kadının hatta bir ailenin değil, bütünüyle toplumun da paylaştığı
bir sorumluluk olduğunu gözetir ve benimser.
Bağlam Örneği. “Hükümetlerle sivil toplum kuruluşlarının
çatışma halinde oldukları bir alan da ailenin tanımı. Guatemala, Honduras
ve Nikaragua gibi ülkeler çağdaş toplumda, yalnızca geleneksel ana-baba-çocuk
modelinin değil, değişik başka aile türlerinin de bulunduğu düşüncesine
karşı çıkıyorlar. Bu üç Latin Amerika ülkesi, bu konuda da öteki aile
modellerini benimsemenin lezbiyen ve eşcinsel birleşmeleri meşrulaştıracağını
ileri süren Vatikan’ın gösterdiği yoldan gidiyorlar. Oysa, Orta Amerika’daki
sivil toplum kuruluşları yalnız anneler ve çocuklarıyla evlenmemiş çiftlerin
de aile olduklarını savunuyorlar.“(IPS, 9 Eylül 1995)
aile
planlaması
(İng.: family
planning; İsp.: planification familiar)
Nüfusun doğurganlığını
düşürmeyi gözeten hizmet ve programlar. Aile planlaması programları
doğurganlığı önlemek için genellikle koruyucu önerir ve hem annenin
hem çocuğun sağlığını korumak için çocuk aralığı (child spacing) yöntemlerini
savunurlar. Aile planlaması genellikle yanlış bir biçimde gebelikten
koruyucularla eş anlamlı olarak kullanılırsa da koruyucular aile planlama
hizmetlerinden yalnızca biridir. (bkz.
gebelikten koruyucular, üreme sağlığı.)
“Aile”, genellikle karşı cinsten evli çiftleri ifade eden bir kavram
olarak anlaşılmış ve böylece evlenmemiş kadın ve erkeklerle gençler
hem program ve politikalarının tasarlanması hem de hizmet sunumunda
dışlana gelmiştir. “Planlama” sözcüğü de, aile planlaması programlarının,
nüfusu merkezi olarak planlanan ve denetlenen politikalar ve hizmetler
yoluyla kontrol altında tutmak için baskı yoluyla uygulandığı durumlarda
olumsuz çağrışımlar yaratabilir. O yüzden aile planlaması yöntem ve
hizmetleri yerine, “cinsel sağlık ve üreme sağlığı hizmetleri” tarifinin
kullanılması daha yerinde olur. Yersiz terimlerden kaçınmak açısından
eğer söz konusu hizmetler üreme sağlığıyla ilişkiliyse aile planlaması
yerine üreme sağlığı terimini kullanmak gerekir. Konu üreme sağlığıyla
değil, örneğin, özel olarak sağlıklı cinsellikle bağlantılıysa o zaman
da adlandırmanın özel olarak bu konuya yönelmesi beklenir.
ayrımcılık
(İng.:discrimination;
İsp.: discriminacion.)
Kişiye bireysel
yeteneği dışındaki ölçütlerle farklı muamele yapılması. Yaş, bedensel
yetenekler, sınıf, etnik köken, cinsiyet, ırk ya da din ayrımına dayalı
muamele. Terim Latince discriminare (bölmek, ayırmak, ayırdetmek) sözcüğünden
geliyor. Irk ve renge dayalı ayrım ilk kez 1866’da Amerikan İngilizcesinde
anlam kazandı.
Bağlam
Örneği. “Kadınlara yakıştırılan statü düşüklüğü en
çarpıcı biçimde hukukta var olan ayrımcılıkta ortaya çıkar. Günümüzde,
pek çok ülkede, kadınlar yasalar karşısında ister mülkiyet ve miras
hakkı ile evlenme ve boşanma, isterse, uyruk değiştirme, mülk alım
satımı ya da iş bulma gibi konularda olsun erkeklerle eşit muamele görmüyorlar,
“ (İnsani Gelişme Raporu 1995, s.7)
“Bir hafta süren
sıkı pazarlıkların ardından yayımlanan program taslağı baskı, ayrımcılık
ve şiddetle karşılaşmaksızın cinsellikle ilgili konularda denetim sahibi
olma ve serbestçe karar verme hakkının kadının insan hakları arasında
yer aldığını belirliyor.” (IPS, 16 Eylül 1995)
başlık
(İng.: dowry;
İsp.; dote.)
Başlangıçta ailenin
para, mücevher, giysi ya da ev eşyası türünden mal olarak kız(lar)ı
için hazırladığı düğün hediyesi olan başlık aynı zamanda gelinin yeni
evinde kötü muamele görmesi ya da evliliğin bozulmasına karşı bir tür
sigorta -kişisel servet- olarak da kabul edilirdi.
Günümüzde bir çok
ülkede yasaklanmasına karşın başlık geleneği çağdaş kılıflar altında
sürüyor: Kimi kültürlerde damadın ve ailesinin nikah zamanı belli bir
miktar para ya da araba, buzdolabı, elektrikli ev eşyası gibi malı başlık
olarak talep etmesi adettendir. Kimi kültürlerdeyse, damadın ailesi
gelinin ailesine büyük baş hayvan ya da bunun eşdeğerini başlık olarak
verir. Başlıkla bağlantılı kötü muamele günümüzde de yaygın olarak sürüyor.
Uç örneklerde gelinler başlığın azlığı gerekçesiyle kocaları ya da kocalarının
erkek kardeşleri tarafından yakılarak öldürülüyorlar.
biseksüel
(İng.: bisexual)
Hem kendi cinsine,
hem karşı cinse belirgin duygusal ve cinsel ilgi duyan kişi. (bkz.
cinsellik, cinsel yöneliş, cinsel tercih)
cam
tavan/görünmez engel
(İng.: glass
ceiling, İsp.: barrera invisible)
İşyerlerinde, eğitimlerine
ve uzmanlıklarına bakmaksızın ya da ayrımcılığı önlemeye yönelik yasa
ve yönetmeliklere aldırmaksızın, hatta istihdam kalıplarında kadın sayısını
artırmaya yönelik olumlu eylem uygulamalarına rağmen kadınları meslekte
üstün mevkilere yükselmekten fiilen alıkoyan ve çoğu kez bir “kıdemli
erkekler” şebekesinin işbirliğiyle yürüyen ayrımcı davranışların toplam
etkisi.
cins/
toplumsal cinsiyet
(İng.: gender,
İsp.: genero)
Kadınlar ve erkekler
arasındaki toplumsal olarak kurulmuş, zaman içinde değişebilen ve kültürler
arasında ve her bir kültürde yaygın değişiklikler gösteren farklılıklar.
Toplumsal cinsiyet insanların rol, sorumluluk, kısıt ve fırsatlarını
çözümlemeye yarayan sosyo-ekonomik ve siyasal bir değişkendir ve hem
erkekleri hem kadınları kapsar. Cins, cinsiyetle de kadınla da eş anlamlı
değildir. Cins, rollerle cinsiyet ise, biyolojik olarak dişi ya da erkek
olma haliyle ilintilidir, kadın ise ergin dişiler için kullanılır.
(bkz. cins rolleri)
Bağlam Örneği. “Cins kavramı da hassas konular arasında. Bir çok ülke bu terimi kadınlarla
erkekler arasındaki biyolojik farklılığı ifade eden cinsiyete karşıt
olarak toplumun kadınlara ve erkeklere yüklediği rollerin etkilerine
izafeten benimserken dokuz ülke bunun konferans belgelerine girmesine
karşı çıkıyor. Bu ülkelerden Guatemala ve Honduras bu gibi konularda
en katı tutumu takınıyor. Onlara göre, cins kavramı kadınlar, erkekler,
eşcinseller, lezbiyenler ve cins değiştirenler olmak üzere beş cinsiyetin
varlığını meşrulaştırmaya yönelik örtülü bir girişim.” (IPS, 9 Eylül
1995)
cins
ayrışımlı veri
(İng.: gender-disaggregated
data; İsp.: datos desglosados por sexo.)
Dökümü cinsiyete
göre yapılan veri. Bu uygulamada cinsiyet bağımsız değişkenlerden biridir
ve bilgi kadın ve erkeklerin etkinlikleri, beklentileri, ihtiyaçları
ve çıkarları kadar kaynaklara erişimlerindeki farklılıklar bakımından
da ayrıştırılır. (bkz. cinsiyet temelinde ayrıştırılmış veri)
Bağlam Örneği. “Çocuklar üzerine cinsiyet ve yaş ayrışımlı
bilgi ve veriler kızların durumunun araştırılmasını ve araştırma sonuçlarını
kız çocuklarının ilerlemesine yönelik politika ve programların formülasyonu
ve karar verme süreçleriyle bütünleştirir.” (Dördüncü Dünya Kadın Konferansı,
Eylem Platformu, paragraf 275 (a))
cins
bakışı
(İng.:gender
perspective; İsp: perspectiva de genero.)
Erkek ve kadının
ekonomik, siyasal, toplumsal, hukuksal ve kültürel olay ve süreçleri
nasıl farklı etkilediklerinin ve bunlardan nasıl farklı etkilendiklerinin
araştırılması. Bu farklılıklara ilişkin bilgi ve bağlamın sunulması
bir haberde kapsanan yeni ve yeterince önemsenmeyen bilgi ve bakış açılarını
ortaya çıkarır. Cins bakışının en basit biçimi, genellikle kalkınma
konularında kendilerine kulak verilmeyen kadın ve kızların seslerinin
duyurulmasıdır.
cins
bilinci
(İng.: gender
awareness; İsp.: concentizacion a las cuestiones relacionadas con el
genero.)
Kadın ve erkeği
farklı farklı etkileyen kalkınma plan, program ve projelerinin merkezine
kadının ihtiyaç ve önceliklerini yerleştirme tavrı. Bu bilinç, kalkınma
politika ve projelerinin tasarım ve uygulanmasında erkek kadar kadına
da başvurulması gerekliliğinin farkında olunmasını da içerir. Cins bilinci
cins duyarlılığını (cinsiyet temelinde ayrımcılığın gerisindeki sosyo-kültürel
etmenlere ilişkin düşünce ve anlayışları) gerektirir.
(bkz.
cins körlüğü, cins duyarlığı)
Bağlam Örneği. “Kalkınma sürecinde kadın gereksinimlerine
dikkat gösterilmemesi, kalkınma projelerini planlayan ve uygulayanlar
arasında genel cins bilinci yoksunluğundan kaynaklanır. Projelerin
hedef kitleleri kadının özel gereksinimleri gözönünde tutulmaksızın
aralarında fark olmayan ‘insanlar’ olarak ele alınır...” (Oxfam Cins
Eğitim El Kitabı, s. 291)
cins
çözümlemesi
(İng: gender
analysis; İsp.: analisis con perspectiva de genero)
Bir süreç ya da
görüngünün, kadın ve erkeği etkileyen cins temelinde iş bölümü, üretken
olan ve olmayan etkinlikler, kaynak ve imkanlara erişim ve denetim ve
sosyo-ekonomik ve çevresel etkenler gibi temel konular da dahil olmak
üzere kadın ve erkek rolleri ele alınarak çözümlenmesi. Cins çözümlemesi
ayrıca kalkınmanın kadın ve erkek üzerindeki ayrı ayrı etkilerinin sistematik
bir biçimde araştırılmasıyla da ilintilidir. Bu çözümleme cins temelinde
ayrıştırılmış verilere- örneğin, bağımsız bir değişken olarak cinsiyet
ve işin nasıl bölüştürüldüğü ve değerlendirildiğine ilişkin bilgiler
dayanır. Cins çözümlemesi ırk, sınıf, etnik köken, cinsel tercihler
ve yaş gibi çeşitli ve içi içe geçmiş değişkenleri göz önünde tutar.
Bağlam Örneği. “Cins çözümlemesi, kazanımları yalnızca ekonomik
terimlerle ölçen ve şu ya da bu şekilde malum “akma teorisi”ne dayanan
kalkınma modellerini sorguluyor. “Akma teorisi”ne göre, hane ya da aile
gibi toplumsal yapıların yada cemaat örgütlenmelerinin başındakilerin
eline geçen kazançlar bu yapılarda yer alan herkese “akar”. Ancak, cemaat
ya da hane içi ilişkiler eşitlikçi olmayıp iktidar ve statü egemenliği
altındaki karmaşık sistemlere dayandıklarından bu teorinin iş görmediği
defalarca kanıtlanmıştır.” (Oxfam Cins Eğitimi El Kitabı, s. 8)
“Cins çözümlemesine
yeterince ilgi gösterilmeyişi, mali piyasalar ve kurumlar, emek piyasaları,
akademik bir disiplin olarak iktisat, ekonomik ve toplumsal altyapı,
vergi ve sosyal güvenlik sistemleri gibi ekonomik yapıların yanı sıra
aileler ve hanelerde de kadınların katkı ve kaygılarının “görmezlikten
gelinmesine varır.” (Dördüncü Dünya Kadın Konferansı Eylem Platformu,
paragraf 155)
cins
değiştirenler
(İng.: transgendered)
Bir ya da birden
çok kez kendi iradesiyle bir cins rolünden diğerine geçen kişi. Cins
değiştiren terimi hem daha çok cerrahi müdahale yoluyla bedensel olarak
bir cinsiyetten diğerine geçen transseksüelleri hem de başka cinsin
giyim kuşam ve davranışlarını benimseyen transvestitleri kapsar. Türkçe’ye
“transvestit”ten bozularak giren “travesti” sözcüğü ise medyada ve
halk arasında daha çok yanlış bir biçimde aynı zamanda hem cerrahi müdahale
yoluyla bedensel olarak cinsiyet değiştiren, hem de kadınların giyim
kuşam tarzını ve davranışlarını benimseyen ve yaşamını fuhuş yaparak
kazandığına inanılan erkeklere atfen küçültücü ve dışlayıcı bir anlam
yüklenerek kullanılıyor.
cins
duyarlığı
(İng.: gender
sensivity; İsp.: sensibilidad de genero)
Cins temelinde ayrımcılığın
gerisindeki sosyo-kültürel etmenlerin anlaşılması ve göz önünde tutulması.
Bu duyarlılık örneğin, kadın ve erkeklerin medyada neden ve ne zaman
yanlı bir biçimde sergilendiklerinin anlaşılmasının temelini oluşturur.
Terim aynı zamanda kız ve erkek çocukların belli davranışlar ve fırsatlar
çerçevesinde toplumsallaştırılması, örneğin erkek çocuklar spora yöneltilirken
kız çocuklarının bu alanda başarılı olamayacağı türünden önyargılar
için de geçerlidir.
Cins duyarlı kişi
ve kurumlar, yer aldıkları kuruluşlar ve/veya hedef gruplardaki erkek
ve kadınlar arasındaki eşitsiz cins ilişkilerinin değişmesine yaptıkları
başarılı katkılarla bu alanda olumlu örnekler oluşturabilirler. (bkz. cins bilinci, cins yansızlığı)
cins
egemen meslekler
(İng.:
gender-dominated occupations; İsp.: empleo u occupacion en que predominan
hombres o mujeres.)
Cins temelinde işbölümü
dolayısıyla cinsiyetlerden birinin -kadın ya da erkek- egemen olduğu
iş ya da meslekler. Kadın/erkek-yoğun meslek terimi bu özellikleri
belirtmek için kullanılır. (bkz. cins temelinde işbölümü)
Bağlam Örneği. “Tartışmada söz alan, Uluslararası Ticaret Merkezi’nden Ingrid Vanore-Speer,
‘uluslararası ve cinsel işbölümü kadınların bir ucuz işgücü kaynağı
olarak ihracata yönelik sanayilere sıkışmalarına neden oluyor,’ dedi.”
(IPS, 9 Eylül 1995)
“Komisyonun Cins
Çalışma Grubu, kızların bilim ve teknoloji alanına girmesini ve bu alanda
kalmasını olumsuz etkileyen etmenleri belirledi. Bu etmenler arasında
çocukların küçük yaşta cins şablonuna sokulması, oğlan çocukların kızlardan
üstün olarak eğitilmesini yeğ tutan ‘yaygın yanlılık’ ve bilim ve matematiğin
kızlara zor geldiği inancı da var.” (IPS, 16 Eylül 1995)
cins
eşitliği
(İng.:
gender equality; İsp.: igualdad de genero.)
Cins eşitliği kadınlarla
erkekler arasında, örneğin, eğitim, sağlık, idari ve yönetsel mevkiler,
bakanlık görevleri ve parlamentodaki sandalyelere erişim bakımından
iktidarın eşit paylaşımını ifade eder. Cins eşitliğinin göstergelerinden
biri de eşit değerde işe eşit ücret ödenmesidir.
cins
eşitsizlikleri
(İng.:gender
disparities,İsp.:desigualdad de genero)
Kadın ve erkeklerin
kaynaklara, statülere, ve refaha erişimlerindeki, genellikle erkek yararına
olan ve çoğu zaman yasalar ve toplumsal adetlerle kurumlaştırılan farklılıklar.
Bağlam Örneği. “İnsanların yeteneklerini eğitim, sağlık ve beslenmeyle geliştirmede karşılaşılan
cins eşitsizlikleri çok açıktır ancak, gelir sağlama ve karar verme
süreçlerine katılma fırsatları bakımından daha da büyük eşitsizliklerle
karşılaşılır.” (İnsani Kalkınma Raporu 1995, s.36)
“Dünya
ekonomisindeki dönüşümler, bütün ülkelerde toplumsal gelişme parametrelerinde
büyük değişikliklere yol açıyor. Belirgin eğilimlerden biri, kadınların,
ülkeden ülkeye değişmekle birlikte, artan yoksullaşması. Ekonomik iktidarın
paylaşılmasındaki cins eşitsizlikleri de kadınların yoksullaşmasına
katkıda bulunan önemli etmenler arasında.” (Dördüncü Dünya Kadın Konferansı
Eylem Platformu, paragraf 47.)
cins
farkı etkisi
(İng.:gender-differentiated
impact; İsp.: consecuencias diferenciadas en funcion del genero)
Politika, program,
proje ve önlemlerin, kadın ve erkek üzerinde toplumda oynadıkları roller
ve kaynaklara erişimlerindeki farklılıklar temelinde farklı sonuçlara
yol açan etkileri. Örneğin yoksullara kredi sağlamaya yönelik bir politika
ya da programdan yararlanan kadın sayısı bilgiye erişim, teminat ya
da bankalara güven yoksunluğu gibi cins farklılığı temelindeki nedenler
dolayısıyla çok düşük düzeyde kalabilir. (bkz. cins çözümlemesi)
Bağlam Örneği. “...Küreselleşmenin kadın üzerindeki etkileri konulu panelde söz alan Lim,
‘deregülasyon, bugüne değin devlet ve hükümet düzenlemeleriyle güvence
altına alınmış olan kadınları, cins ayrımı gözetmeyen piyasa güçlerinin
insafına terk ediyor,’ dedi.” (IPS, 9 Eylül 1995)
Cins
Güçlendirme Ölçüsü (CGÖ)
(İng.:
Gender Empowerment Measure (GEM), İsp.: Indice de Potenciacion de la
Mujer (IPM))
Kadınların güçlendirilmesini
ülkeler temelinde niceliksel olarak ölçmek amacıyla BM kalkınma Programınca
(UNDP) geliştirilmiş olan bu indeks, parlamentoda sahip oldukları sandalye
sayısı üzerinden kadınların siyasal karar verme sürecine katılım düzeylerini;
ellerinde bulundurdukları profesyonel ve yönetsel işlerin sayısı üzerinden
mesleki fırsatlara erişim olanaklarını ve para kazanma güçlerini yansıtır.
Cins eşitsizliği arttıkça CGÖ düşer.
Bağlam Örneği. “...CGÖ, seçilmiş birkaç değişken üzerinde
durur... Eldeki veri miktarına bağlı olarak üç yaygın değişken sınıfında
yoğunlaşır...(1) Kazanılmış gelire dayalı ekonomik kaynaklar üzerinde
iktidar sahibi olma bakımından değişken, dolar cinsinden satın alma
gücü paritesinde kişi başına gelirdir. (2) Mesleki fırsatlara erişme
ve ekonomik karar verme süreçlerine katılma bakımından değişken, mesleki
ve teknik, idari ve yönetsel olarak tasnif edilmiş işlerde sahip olunan
paydır. (3) Siyasal fırsatlara erişim ve siyasal karar süreçlerine katılım
bakımından değişken, parlamentoda sahip olunan sandalye sayısıdır.”
(İnsani Gelişme raporu 1995, s. 82.)
cins
hakkaniyeti
(İng.:
gender equity, İsp.: equidad de dereshos e opotunidades en las cuestiones
relacionadas con el genero)
Bu terim, kullananın
siyasal konumuna bağlı olarak farklı anlamlar alır. Dördüncü Dünya Kadın
Konferansı sırasında taraflardan biri kadın ve erkeğin hiçbir zaman
aynı olmadığı ve
olamayacağı gerekçesiyle
cins hakkaniyeti terimini reddediyordu. Onlara göre, kadın ve erkeğin
önemleri eşit olmakla birlikte rol ve sorumlulukları farklıydı ve kendi
cins hakkaniyeti tanımlarına göre kadına da erkeğe de değişik rol ve
sorumluluklarını yerine getirmek için daha fazla fırsat sağlanması gerekmekle
birlikte bu rol ve sorumlulukları değiştirme peşinde koşmamak gerekirdi.
Başka bir deyişle bu tanıma göre cins hakkaniyeti, yürürlükteki cins
temelinde işbölümünü tartışma konusu yapmamalıydı.
Diğer taraf ise
kendi tanımlarından hareketle cins hakkaniyetinin bu şekilde tanımlanmasına
karşı çıktı. Onlara göre cins eşitliği cins temelinde işbölümünü sorgulamalı,
ve bu işbölümünden kaynaklanan ayrımcılığa yanıt üretmeliydi. Bu tanıma
göre, cins eşitliği, cins hakkaniyeti kadınların toplumda erkeklere
göre çok farklı ve eşitsiz konumlardan işe başladığı gerçeğine yanıt
verecek olumlu eylemeleri ve benzer uygulamaları içerir. Tartışmada
her iki taraf da eşit hak ve fırsat hedefini gözetiyordu.
cins
ilişkileri
(İng.:
gender relations; İsp.: las relaciones entre hombres y mujeres en terminos
de division de recursos, responsabilidades, beneficios, derechos, poder
y privilegios)
Kadın ve erkeklerin
göreli konumlarının kaynak ve sorumluluklarla çıkar ve haklar ve iktidar
ve ayrıcalıklar bakımından incelenmesi.
Konumlarının erkeklerinkiyle
bir arada ele alınması kadınların kalkınma sorun ve süreçlerinin incelenmesinde
yalıtılmaları ve gözden uzak tutulmalarına son verir.
cins
kimliği
(İng.:
gender identity; İsp.: identidad de genero.)
Kişi kendini hangi
cinsten hissediyorsa o cinstendir. Toplum, cins rolleri konusunda örneğin,
kişinin nasıl davranması, giyinmesi, düşünmesi, hissetmesi, başkalarıyla
ilişki kurması, cinsiyetine bağlı olarak kendini toplumda nasıl görmesi
ya da görmemesi gerektiği türünden keyfi “kurallar” dayatır. Bu “kurallar”a
uymayanlar toplumsal tecrit, sözel ya da bedensel baskı, iş yerinde
ayrımcılık, saldırı, tecavüz, ya da öldürme türünden kötü muameleye
hedef olurlar. (bkz. cins rolleri)
cins
körlüğü
(İng.:
gender blindness; İsp.:insensibilidad a las diferencias basadas en el
genero)
Kadınla erkeğin
ihtiyaçları, çıkarları, kaynaklara, iktidar ya da sosyo-politik statüye
erişimleri konusundaki farklılıklarını göz önünde tutamama; düşünce
ya da uygulamada cins çözümlemesinden yoksunluk. Bu körlük, cins temelinde
ayrımcılığın sürmesine yardım eder. (bkz.
cins çözümlemesi, cins bilinci,
cins duyarlığı)
cins rolleri
(İng.:
gender roles; İsp.: papel asignado por razon de genero; funcion; roles
de genero)
Kadın ve erkeklerin
cinsleri temelinde nasıl düşünme, davranma ve hissetmeleri gerektiğini
tanımlayan, toplumsal olarak öngörülmüş farklılıklara dayanan, toplumsal
olarak belirlenmiş davranış, yükümlülük ve sorumluluklar. Cins rolleri
bireysel seçişle ya da ekonomik bunalım, doğurganlık oranlarının düşmesi,
kadınların eğitim düzeyinin yükselmesi, göç kalıplarıyla bilişim sistemlerindeki
değişikliklerin yanı sıra kadınların sivil toplumdaki katılım düzeyinin
yükselmesi gibi olay ve süreçlerin etkisiyle de zaman içinde değişebiliyor.
Bağlam Örneği. “Kadın ve erkeklerin cins rolleri kültürden kültüre, ve aynı kültür içinde
bir toplumsal gruptan ötekine büyük değişiklikler gösterir. Irk, sınıf,
ekonomik koşullar ve yaş gibi etmenler kadın ve erkek için neyin uygun
sayıldığını etkiler.” (Oxfam Cins Eğitimi El Kitabı, s.4)
“Birçok
ülkede kadın ve erkeklerin başarımları ve eylemleri arasındaki farklılıklar
hala toplumsal olarak kurulmuş cins rollerinin değil, değişmez biyolojik
farklılıklarının sonucu olarak görülüyor.” (Dördüncü Dünya Kadın Konferansı
Eylem Platformu, paragraf 27)
cins
temelinde işbölümü
(İng.:
gender-based division of labor; İsp.: division de trabajo en base al
genero)
Toplumlardaki iş
bölümü cins toplumsallaşması kalıplarıyla doğrudan bağlantılıdır. Genel
bir ifadeyle, toplumlar erkek ve kadın arasında biyolojik farklılıklardan
doğan üremeyle ilintili farklı rolleri evde ve kamusal alandaki diğer
yükümlülükleri bölüştürmenin temeli olarak kullanır. Bu temel iş bölümü,
kadının toplumdaki eşitsiz konumunu sürdürmenin başlıca yollarından
biridir.
Cins temelinde işbölümünde
kadın evi içi çalışma ya da üremeyle ilişkili, erkek de kamusal ya da
üretimle ilişkili yükümlülükleri yerine getirir. Çoğu toplumda, cins
temelinde iş bölümü, kadının ev içi çalışmayla uğraşması, mal ve hizmet
üretiminde düşük ücretli işlerde çalışması ve kaynaklar üzerinde çok
sınırlı bir denetime sahip olmasıyla sonuçlanır. (bkz. ev
içi sorumluluklar, hane geçimi, üretim)
Örneğin tezgahtarlık,
cilt bakımı ve kuaförlük, hemşirelik, mankenlik, danışma, pazarlama,
öğretmenlik, telefon operatörlüğü gibi kadın-yoğun meslekler ev içi
etkinliklerin ve rollerin uzantısı olarak kabul edilir.
Muhabir ve editörlerin
yalnızca erkek ve kadın arasındaki işbölümünü ifade eden cinsel işbölümü
terimindense, işbölümünün hem cinsel hem de toplumsal ve kültürel yapısını
ifade eden cins temelinde işbölümü ya da cinse göre işbölümü terimini
kullanmaya dikkat etmeleri beklenir.
Bağlam Örneği. “Kadının erkek-egemen alanlara girmeye, erkeğin
de çocuk bakımı dahil olmak üzere daha fazla ev içi sorumluluk üstlenmeye
başlamasıyla birlikte üretimle ilişkili rollerle üremeyle ilişkili
roller arasındaki cins temelinde işbölümü sınırları giderek aşılıyor.”
(Dördüncü Dünya Kadın Konferansı Eylem Platformu, paragraf 27)
cins
temelinde şiddet
(İng.:
gender-based violence; İsp.: violencia de genero)
Genellikle kadına
yönelik bedensel, cinsel, psikolojik ya da ekonomik zarar ya da acıya
yol açan ya da yol açma olasılığı bulunan her tür davranış. Bu terim,
ister özel ister kamusal yaşamda olsun tehdit, baskı, özgürlük, çalışma
ya da gelir elde etme hakkından yoksun bırakma, ev içi tecavüz ya da
genellikle kadın ve kızlara zarar veren geleneksel davranışları içerir.
Kadın ve kızlara yönelik şiddet ekonomik, kültürel, dinsel ve bölgesel
sınır tanımaz. Kadınların da eşlerine saldırdıkları vaki olmakla birlikte
bu daha seyrek ve daha önemsizdir ve genellikle kendini korumaya yönelik
olarak gerçekleşir. Kadına yönelik şiddete ilişkin veriler sınırlı olduğu
gibi toparlanmalarında da güçlükler vardır. (bkz. kadına yönelik
şiddet, ev içi şiddet)
Bağlam Örneği. “Kadına yönelik cins temelinde şiddetin en yaygın biçiminin koca ya da erkek
arkadaşça taciz olduğu bildiriliyor. 10 Avrupa ülkesinde ayrı ayrı yürütülen
araştırmalara göre kadınların yüzde 17 ile 30’u erkek arkadaşlarının
fiziksel saldırısına uğruyor. Asya, Afrika ve Latin Amerika’da gerçekleştirilen
daha sınırlı araştırmalarda da incelemeye konu olan nüfus içinde fiziksel
tacize uğrayan kadın oranının yüzde 60 gibi yüksek bir düzeyde olduğu
belirtiliyor.” (Dünya Kadınları 1995: Eğilimler ve İstatistikler. S.
158)
“Platform
taslağında kadına yönelik şiddetin, kadının insan haklarını ihlal ettiği
ve onların haklarından yararlanmalarını kısıtladığı dile getiriliyor.
Taslak bu taciz türünü kadınları özel ya da kamusal yaşamda bedensel,
cinsel ya da psikolojik zarara uğratan cins temelinde şiddet olarak
tanımlıyor.” (IPS, 16 Eylül 1995)
cins
temelinde ücret eşitsizliği
(İng.:
gender-based pay inequalities, İsp.: desigualidad de remunerciones basadas
en el genero)
“Kadın işi” olarak
kabul edilen işler için, aynı miktarda emek harcansa da, daha düşük
karşılık ödenmesi. “Kadın işi” olarak görülen işlerde çalışanlara çoğunlukla
daha düşük ücret ödenir. Genellikle, ayrımcılığa uğrayan kadın, erkek
çalışanla aynı işi yaptığı halde daha düşük ücret alır. (bkz.
ayrımcılık)
Bağlam Örneği.. “Garrido, IPS’e verdiği demeçte, ‘...bu araştırma, aynı iş için eşitsiz ücret
de dahil, kıtamızda kadını en çok etkileyen konuları ortaya koyuyor.
Ücret ayrımcılığı, bölgeye egemen olan yapısal uyum modelinin bileşenlerinden
biridir,’ dedi.” (IPS, 2 Haziran 1995)
cins
uçurumu
(İng.:
gender gap; İsp.: brecha basada en las disparidades de genero)
Kadın
ve erkek arasında değerler, davranışlar ve oy verme kalıpları, iktidar
ve mevkilere erişim gibi konularda gözlenen belirgin eşitsizlik.
Bağlam Örneği. “Son yirmi yılda eğitim ve sağlık alanındaki cins uçurumu kapanmaya yüz tutmakla
birlikte bu gelişmenin hızı bölgeler ve ülkelere göre değişiyordu...”(İnsani
Gelişme Raporu 1995, s.3)
cins uçurumu
(İng.:
gender gap; İsp.: brecha basada en las disparidades de genero)
Kadın ve erkek arasında
değerler, davranışlar ve oy verme kalıpları, iktidar ve mevkilere erişim
gibi konularda gözlenen belirgin eşitsizlik.
Bağlam Örneği. “Son yirmi yılda eğitim ve sağlık alanındaki cins uçurumu kapanmaya yüz tutmakla
birlikte bu gelişmenin hızı bölgeler ve ülkelere göre değişiyordu...”(İnsani
Gelişme Raporu 1995, s.3)
Cins
ve Kalkınma (CK)
(İng.:
gender and development(GAD) İsp.: genero y deserallo)
Kalkınma alanında
çalışanlar 1970 sonlarından başlayarak Kalkınmada Kadın (KK) yaklaşımı
çerçevesinde sadece kadınlara yönelik kaynak, program ve projelerde
yoğunlaşmanın yeterli olup olmadığını sorguluyorlardı. Bu yaklaşıma
yöneltilen eleştirilerden biri de bunun kadınları genel kalkınmadan
soyutlayıp çoğu kez başarısız kalan ya da cins temelindeki eşitsizlikleri
pekiştiren gelir getirici tasarılara aşırı önem vermesiydi.
Cins/Toplumsal Cinsiyet
ve Kalkınma (CK) yaklaşımıysa bütün kalkınma plan, politika ve projelerinin
cins duyarlılığını ve kadın ve erkeğin oynadığı farklı toplumsal roller
konusundaki cins bilincini, kaynaklara erişim ve denetim farklılıklarını
ve kalkınma süreçlerinin cinsler üzerindeki farklı etkilerini kabul
eder. CK yaklaşımı kadınları apayrı kalkınma hedefleri olarak soyutlamaz.
Tersine CK yaklaşımı kadının kalkınmada oynaya geldiği belirleyici ama
çoğu zaman farkında olunmayan rolleri tanır ve bunları erkeğinkiyle
eşit koşullarda güçlendirip genişletmeyi gözetir. (bkz. cins bilinci, cins rolleri, cins duyarlığı)
Bağlam Örneği. “CK yaklaşımı kadın ve erkeğin rol ve ihtiyaçlarının çözümlenmesine yönelik
müdahalesini, tüm toplumun yararına olacak ve toplumu dönüştürecek tarzda
kadınların konumlarını iyileştirmeleri için güçlendirilmesine dayandırır.
(Oxfam Cins Eğitim El Kitabı, s.7)
cins
yanlılığı
(İng.:
gender bias; İsp.: prejuicios basados en el genero; prejuicios sexistas)
Kadının erkekle
eşit olmadığı görüşüne dayanan önyargılı davranış ya da düşünce.
(bkz. cins körlüğü)
Bağlam Örneği. “Özellikle fen müfredatı cins yanlılığıyla malûldur. Okullardaki fen kitapları
kadın ve kızların gündelik deneyimlerine yer vermedikleri gibi kadın
bilimcilerin adını da anmazlar.” (Dördüncü Dünya Kadın Konferansı Eylem
Platformu, paragraf 75)
cins yansızlığı
(İng.:
gender neutral, İsp.: neutral en terminos de genero)
Kimi toplumsal cinsiyet/cins
uzmanlarının sözlüğünde bu terim, bir cins vizyonu ya da kaynak tahsisine
yönelik belirgin göndermeler olmaksızın cins duyarlığının varlığına
işaret eder. Toplumsal bağlamdaysa, her iki cinse de uygun giyim, davranış,
düşünce, duygu ve ilişkileri ifade eder.
Cinse-göre
Kalkınma İndeksi (CKİ)
(İng.:
Gender-related Development Index (GDI); İsp.: Indice de Desarrollo relacianado
con el Genero (IDG))
Kadın ve erkeğin
başarımlarındaki eşitsizlikleri göz önüne alan bu indeks İnsani Kalkınma
İndeksi’nin (İKİ) cins eşitsizliklerine uyarlanması yoluyla geliştirildi.
CKİ her ülkenin,
yaşam beklentisi, eğitim elde etme ve gelir bakımından ortalama başarımını
kadınlar ve erkekler arasındaki başarım eşitsizliği düzeyine göre ayarlar.
İnsani Kalkınma
İndeksi (İKİ) ülkelerin ilerlemesini ekonomik ve toplumsal göstergeler
temelinde ölçmek amacıyla Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı çerçevesinde
geliştirilmişti. İKİ üç göstergeye dayanıyor: (i) doğuşta yaşam beklentisiyle
ölçülen ömür uzunluğu, (ii) yetişkin okuryazarlığı, ilk, orta ve yüksek
öğrenime devam oranlarının bileşimiyle ölçülen eğitim elde etme ve (iii)
kişi başına gerçek Gayri Safi Milli Hasıla (GSMH) ile ölçülen hayat
standardı.
Bağlam Örneği. “Gelişmekte olan kimi ülke ve bölgeler de CKİ
sıralamasında yukarılarda yer alıyor. 11. Sıradaki Barbados’u, Hong-Kong
(17), Bahama Adaları (26), Singapur (28), Uruguay (32), Tayland (33)
izliyor. Bu ülkeler gözle görülür cins eşitsizlikleri olmaksızın hem
kadın, hem erkek için temel insani olanakları yaratmada başarılı oldular.”
(İnsani Kalkınma Raporu, 1995, s. 2)
cinsel
haklar
(İng.:
sexual rights, İsp.: derechos sexuales)
Kadın olsun, erkek
olsun kişinin hiçbir baskıyla karşılaşmaksızın ve bedensel, zihinsel,
ve ahlaki bütünlüğü içinde, kendi cinselliğine ilişkin konularda denetim
sahibi olma ve özgürce ve sorumlu bir biçimde karar verebilme hakkı.
(bkz. cinsellik )
Bağlam Örneği.. “Üzerinde en çok durulan konulardan biri de belgenin sağlık bölümündeki kadınların
cinsel hakları kavramını öne çıkaran paragraf oldu. Bu deyim açık seçik
ortaya konulmamış olmakla birlikte Platform ‘kadınların hiçbir baskı,
ayrımcılık ve şiddetle karşılaşmaksızın kendi cinselliklerine ilişkin
konularda denetim sahibi olmaları, özgürce ve sorumlu bir biçimde karar
verebilmeleri gerektiğini’ ileri sürüyordu. Ancak bir çok ülke bu kararların
bireylerce değil evli çiftlerce alınabileceğini savundu.” (IPS, Eylül
1995)
cinsel
kimlik
(İng.:
sexual identity; İsp.: identidad sexual)
Aynı cinse mi yoksa
karşı cinse mi ilgi duyacağı konusunda kişinin kendisini eş(ler)inin
cinsine ya da cinsiyetine göre değil, kendi deneyim, düşünce ve tepkileri
temelinde hissedişi. (bkz. cinsel yöneliş, cinsel tercih)
cinsel
taciz
(İng.:
sexual harassment, İsp.: acoso sexual)
Genellikle daha
yüksek iktidar mevkilerindeki kişilerce daha düşük mevkilerdeki kişilere
yöneltilen, cinsel imaları da olan, istenmeyen davranış, beyan ve tavırlar.
Cinsel taciz babaerkil toplumlarda bir toplumsal norm olarak kabul edilir.
(bkz. suistimal)
Bağlam Örneği. “Cinsel taciz, kadınların dövülmesinden başlık parası dolayısıyla şiddete
maruz kalmaları ve kadın ticaretine kadar geniş bir alana yayılır. Silahlı
çatışmalarda kadınların tacize uğramaları, ilticacı ve göçmen kadınlara
karşı girişilen şiddet eylemleri de bu kategoriye girer.” (IPS, 16 Eylül
1995)
cinsel
yöneliş, cinsel tercih
(İng.:
sexual orientation, sexual preference; İsp.: orientacion sexual, preferencia
sexual)
Cinsel ilişkilerde
bir cinsi başkasına tercih ediş. Cinsel yöneliş, insanların cinsel ya
da duygusal ilgilerini kendilerinin denetlemedikleri görüşünü yansıtır.
Cinsel tercihse, kişilerin cinsel ya da duygusal ilgilerini ve cinsel
yönelişlerini denetleme ya da etkileme yeteneğine sahip oldukları ya
da olabilecekleri görüşünü yansıtır. Dördüncü Dünya Kadın Konferansı’nda
cinsel yöneliş terimi cinsel tercih anlamında kullanılmıştı. (bkz. biseksüel, gey, heteroseksüel, eşcinsel, lezbiyen, cinsel kimlik, ve cins değiştirenler)
(İng.:sexuality;
İsp.: sexualidad)
Cinsel olma niteliği
ya da hali; cinsel etkinlik. Cinsellik, cinsel olmanın bedensel, duygusal,
zihinsel ve toplumsal yönlerine atfen kullanılır. Makbul addedilen cinsel
etkinliğin gereklerine uyma konusunda belirgin toplumsal baskı altında
bulunsalar da, bireyler, cinselliklerini kendileri belirler. Bu, toplumsal
normlara meydan okuyan cinsellik bireylerin ya da aynı biçimde düşünen
bireylerden oluşan toplulukların baskıya uğramalarına yol açabilir.(bkz.
biseksüel, gey,
heteroseksüel, eşcinsel, lezbiyen ve cins değiştirenler)
cinsiyet
(İng.:sex,
İsp.:sexo)
Doğuştan önce genetik
olarak belirlenmiş dişi ya da erkek olma özellikleri. (bkz. dişi, erkek)
Bağlam Örneği. “Cinsiyet doğumumuzdan önce belirlenmiş ve temelde değişmez olan biyolojik
bir yüklemdir.” (FAO Cins Analizi ve Ormancılık, s. 43)
cinsiyet
temelinde ayrıştırılmış veri
(İng.:
sex-disaggrageted data, İsp.: datos desglados por sexo)
Cinsiyetin bağımsız
bir değişkeni olduğu verilerin cins temelinde dökümü. Bilgi, kadın ve
erkeklerin kaynaklara erişiminin yanı sıra değişik eylem, özlem, gereksinim
ve çıkarlarına ayrıştırıldığında cins temelinde ayrıştırılmış veri olur.
(bkz. cinsiyet temelinde ayrıştırılmış
veri)
cinsiyetçilik
(İng.:
sexism; İsp.: sexismo)
Cinsiyetçilik ve
cinsiyetçi sözcükleri Siyah Kurtuluş Hareketi’nin özgül kavramları olan
“ırkçı” ve “ırkçılık”a paralel olarak İngilizce’ye 1960’larda ABD’deki
kadın hareketince sokuldu ve buradan dünyaya yayıldı.
Cinslerden birinin
ötekine üstün olduğu varsayımı, inancı ya da iddiasının çoğunlukla cins
temelindeki toplumsal rol şablonları bağlamında ifade edilmesi, daha
aşağı olduğu varsayılan cinsiyetin üyelerine karşı ayrımcılık uygulamalarıyla
sonuçlanır.
Kavram en yaygın
olarak dişilerin erkeklerden aşağı olduğu inanışına atfen kullanılır.
çifte
standart
(İng:
double standard; İsp.: rasero, criterio acomotadicio)
Kadın davranışlarına,
erkek davranışlarına göre daha farklı ve daha kısıtlayıcı bir biçimde
uygulanan toplumsal değerler ve ahlak kuralları. Cins rollerinin belirlenmesini
toplum değerleri etkiler. (bkz. cins rolleri, cam
tavan)
Bağlam Örneği. “Mesleki alanda çifte standart sürdükçe kadınlar iktidarda karar alma konumuna
yükselmek için daha az fırsat sahibi olacak. Çünkü, kadın davranış ve
tutumlarının değerlendirilmesi sürekli, her zaman da o kadar görünür
olmayan bir yargılamadan geçecek.”
dişi
(İng.:
female; İsp.: femenino; Fr.: Feminine)
Terim cinselliğe
biyolojik temelde değinildiği durumlara ilişkindir.
Bağlam Örneği. “İnsanlar erkek ya da dişi olarak doğar, oğlan
ya da kız olmayı öğrenir, büyüyünce erkek ya da kadın olurlar. Hangi
davranış ve tavırların, hangi etkinlik ve rollerin kendilerine uygun
olduğu ve öteki insanlarla nasıl ilişkiye geçmeleri gerektiği kendilerine
öğretilir. Cins kimliğini oluşturan ve cins rollerini belirleyen, bu,
öğrenilmiş davranışlardır.” (Oxfam Cins Eğitimi El Kitabı, s. 4)
doğum
öncesi cinsiyet tercihi, cinsiyet tercihiyle kürtaj
(İng.:
prenatal sex selection; sex selective abortion; İsp.: Seleccion prenatal
por el sexo feto; aborto determinado por el sexo de feto)
Ceninin cinsiyetinin
ebeveynden herhangi biri ya da her ikisinin isteğine uygun olmadığı
gerekçesiyle çocuk düşürülmesi. Doğum öncesi cinsiyet tercihi dolayısıyla
düşürülen ceninlerin çoğu dişidir. Dünyanın çeşitli bölgelerinde cinsiyet
temelinde ekonomik baskılar ve geleneksel inançlar dolayısıyla oğlan
çocuk yapmak tercih edilir.
Bağlam Örneği. “Kız çocuklara yönelik her tür ayrımcılıkla,
doğum öncesi cinsiyet tercihi ve yeni doğmuş kız bebeklerin öldürülmesi
gibi zararlı ve ahlak dışı uygulamalara yol açan oğlan çocuk tercihinin
temel nedenleri ortadan kaldırılmalıdır; bu durum çoğu kez ceninin cinsiyetini
belirlemede yeni teknolojilerin kullanımıyla pekişmekte ve kızların
düşürülmesine neden olmaktadır. (Dördüncü Dünya Kadın Konferansı Eylem
Platformu, paragraf 277 (c) )
ebeveynlik
(İng.:parenthood;
İsp.: paternidad, maternidad)
Bir çocuktan sorumlu
olma hali. Kadın ve erkeğin ebeveyn olarak gerçekleştirdiği eylemler
toplumsal olarak belirlenmiştir ve kültürden kültüre, sınıftan sınıfa
değişiklik gösterir.
Dünyadaki kadın
hareketlerinin temel yaklaşımlarından biri de çocuk yetiştirmenin her
iki ebeveynin ortak sorumluluğu olduğu ve geleneksel cins rollerine
dayandırılmaması gerektiğidir. Anne çocuk ilişkisi, annelik, ebeveynlik
ve kadının çocuk yapmadaki rolü ne ayrımcılığa temel oluşturmalı ne
de kadının topluma tam olarak katılımını kısıtlamalıdır.
Planlı ebeveynlik
(İng.: planned parenthood, İsp.: procreacion responsable) Doğumların
sayısını ve yerini arzu ve yetiye göre belirleme.
Haberlerde, annelik
ve ebeveynlik terimlerinin erkeklerin çocuk yetiştirme konusundaki sorumluluklarını
da kapsamaya uygun şekilde kullanılması gerekir.
ebeveyn
hakları
(İng.:Parental
rights, İsp.:patria potestad)
Ebeveynin her birinin
ya da her ikisinin çocuğa/çocuklara ilişkin haklarının tamamı. Terim
aynı zamanda çocuğun ebeveynin her biri ya da her ikisine ilişkin haklarını
da kapsar.
emek
(İng.:labor,
İsp.: trabajo)
Mal ve/veya hizmet
üreten insan etkinliği. Emek terimi daha çok karşılığında bir bedel
alınan çalışmaya atfen kullanılır. Görünmeyen emek terimi de karşılığı
ödenmeyen ve çoğunlukla evin bakımı ve geçimi için kadınlar ve kızlar
tarafından gerçekleştirilen, ve enformel sektördeki genellikle düşük
ücretli çalışma için kullanılır. Bunlar ülkelerin milli hesaplarına
dahil edilmez. (bkz. milli hesaplar)
Görünmeyen emek
şu tür işlerde çalışmayı kapsar: Su ve yakacak odun taşıma, aile için
temel tarımsal ürünleri yetiştirme ve işleme ve çocuk bakımı da dahil
ev işleri. (bkz. cins temelinde iş bölümü, ev
içi sorumluluklar, üretim, ödeme)
Bağlam Örneği. “Günümüzde kadınlar geçmişte olduğundan kat kat fazla çalışıyor. Yalnızca
hizmet ve ev içi çalışma sektörlerinin değil, geleneksel olarak erkeklerin
kalesi sayılan sanayinin de belkemiğini kadınlar oluşturuyor. Kadınlar,
son on yılda dünya ekonomisindeki liberalizasyonun sonucu olarak imalat
sanayisindeki işgücünün yüzde 30’unu oluşturuyorlar.” (IPS, 9 Eylül
1995)
“Hindistan’daki
317 milyon işçinin onda dokuzu, iş ve ücret güvencesinden yoksun olarak
ve düzensiz koşullarda çalışıyor. Kadınlarsa, aynı işi yapan erkek işçilerden
daha az para kazanıyorlar.” (IPS, 14 Eylül 1995)
erkek,
adam
(İng.:
man; İsp.: hombre)
Erkek (adam) terimi
erişkin bir erkek insanı adlandırır. Başlangıçta bütün Germanik dillerde
hem insan hem ergin erkek anlamında “man” kullanılıyordu. Daha sonra,
İngilizce dışındaki dillerde insan anlamı sözcüğün bir türevine aktarıldı.
Bağlam Örneği. “Projenin hedef kitlesi genellikle aralarında fark gözetilmeyen bir grup ‘insan’
olarak ele alınır... böylelikle kadınlar yok sayılırlar. Üçüncü Dünya’da
çiftçiler genellikle kadın olduğu halde tipik proje belgelerinde Üçüncü
Dünya çiftçilerinden söz edilirken tekil erkek üçüncü şahıs zamiri kullanılır.”
(Oxfam Cins Eğitimi El Kitabı s. 291 )
“Cins
temelinde şiddete karşı seferber olan erkek grupları, değişim yolunda
birer doğal müttefiktir.” (Dördüncü Dünya Kadın Konferansı Eylem Platformu,
paragraf 120)
erkek,
er
(İng.:
male, İsp.:macho)
Cinsiyetin biyolojik
bağlamda ifade edildiği durumlara atfen kullanılır.
Bağlam Örneği. “Kalkınmakta olan ülkelerde sigara içmek hala bir erkek alışkanlığı olmakla
birlikte yoksul ülkelerde sigara içen kadın sayısı artıyor.” (IPS, 30
Mayıs 1995)
erkeksilik
(erkeklik)
(İng.:
masculine; İsp.:masculino)
Erkeklikle ilişkilendirilen
cins özellik ve rolleri.
eşcinsel
(İng.:homosexual)
Çoğunlukla aynı
cinsten kişilere belirgin cinsel ve duygusal ilgi duyan erkeklere atfen
kullanılan resmi ya da klinik terim.(bkz. gey, lezbiyen)
eşitlik
(İng:
equality;İsp: igualdad)
Eşitlik, biriyle
ötekini aynı şekilde etkileyen aynı ölçü, nicelik, ya da derecedir.
Eşitlik ile hakkaniyet (equity) eş anlamlı değildir. (bkz.
hakkaniyet, cins eşitliği)
Bağlam Örneği. “Sanat da dahil, iletişim ve medyada kadın,
teknik süreçlere de, karar alma süreçlerine de eşit katılmadıkça hem
yanlış gösterilmeye hem de yaşadığı gerçekler göz ardı edilmeye devam
edecek.
“Kadın ve erkeği
basmakalıplıktan uzak, çeşitlilikleri içinde ve dengeli bir tarzda resmettiği
ve insanın onuruna ve değerine saygı gösterdiği ölçüde, medya, kadının
ilerlemesini sağlamak açısından büyük bir potansiyele sahip olmaya devam
edecek.” (Dördüncü Dünya Kadın Konferansı Eylem Platformu, paragraf
33)
“Sözcü, IPS’ye
verdiği demeçte, kadının insan haklarına verdikleri kısıtlı desteğin
devletlerin kadının ekonomik ve toplumsal yaşamdaki eşitliğini yasallaştırmadaki
isteksizliğinin de göstergesi olduğunu belirtti.” (IPS, Eylül 1995)
“Eylem
Platformu’nun ve Dördüncü Dünya Kadın Konferansı’nın sonuç bildirgesinin
oylanmasına dakikalar kala, delegasyonun karşılaştığı en büyük anlaşmazlığın
kadın ve erkeğin mirasta eşit hak sahipliği konusu olduğu görülüyor.
“Kuran’ın kadının
miras hakkını erkeğin yarısı olarak belirleyen kesin hükümler getirdiğini
savunan Müslüman ülkeler, bu konuda esneklik gösteremeyeceklerini
ileri sürüyorlar.
“Ayrıca, platform
taslağında kullanılan eşitlik yerine hakkaniyet kavramının yer almasını
istiyorlar.” (IPS, 16 Eylül 1995)
ev
içi sorumluluklar
(İng.
:domestic responsibilities, İsp.: responsabildades domesticas)
Bir hanede temel
yaşam gereklerinin karşılanması için yerine getirilen yemek pişirme,
temizlik, yakacak odun toplama ve su taşıma, çocuk ya da yaşlıların
bakımı gibi görevler. (bkz. cins temelinde iş bölümü, hane
geçimi)
Geleneksel olarak
bu görevleri yerine getiren kişiye ödeme yapılmadığı gibi kişi bu sorumlulukları
dolayısıyla herhangi bir iktidar ya da statü de edinmiş olmaz. Pek
çok toplumda bu işlerden sorumlu kişi hanede aşağı bir konumda yer alır.
Kadınlar ve kızlar,
ev dışında çalışıyor olsalar da, çoğunlukla bütün hane içi görevlerden
sorumludur. Hane sorumluluklarının bu geleneksel cins-temelindeki bölüşümü
eğitimde kızlara karşı ayrımcılığı besleyebilir; kızlar, okula gönderilmeyebilir
ya da ev içi sorumluluklarını üstlenmek gerekçesiyle okullarından ayrılmak
zorunda kalabilirler.
Cinsiyetçi olmayan
ve cins duyarlı bir yaklaşım, tekil koşullar dolayısıyla ev içi sorumlulukların
kadınlarla erkekler, oğlanlarla kızlar arasında eşit paylaşılmamasının
bir “iktidar” ya da “statü” içermediğini mutlaka göz önünde tutar.
Ev içi sorumluluklar teriminin, yaygın kullanımın aksine, evdeki kadınların
tek sorumluluğu olarak anlaşılmaması gerekir.
Bağlam Örneği. “Kadın ile erkeğin çalışma ve ebeveynlik sorumluluğunu bölüşmesinin kadının
kamu yaşamına katılımın yükselmesine katkıda bulunduğunun gözetilmesi,
bu amaçla aile ve meslek yaşamının bağdaştırılması da dahil, gerekli
önlemlerin alınması gerekir.” (Dördüncü Dünya Kadın Konferansı Eylem
Platformu,, paragraf 190 (i)
ev
kadını
(İng.:housewife;
İsp.: ama de casa)
Kadın, 13 ile 14.
Yüzyıllara değin hane halkının koordinatörüydü. Merkezi ulus-devletlerin
ortaya çıkmasından önce hane halkları hukuksal, ekonomik ve politik
faaliyet merkezleriydi, ev kadınlarının belirgin bir iktidarı vardı.
Günümüzdeyse ev kadını terimi, bir karşılık ve çıkarı olmaksızın, başlıca
işi bir evi çekip çevirmek (emeği yeniden üretmek) olan kadınları adlandırıyor.
Bağlam Örneği. “‘Ev kadını’ teriminin yanı sıra ‘ev erkeği’ diye bir terimin de bulunduğu
ve kadınla erkeğin çalışmasına eşit değer biçildiği bir dünyada cinsel
taciz diye bir şey olmazdı. Böylece, cins temelinde ayrımcılığın da
geçmişte kaldığı bir dünyada yaşardık.” (IPS, 9 Eylül 1995)
ezilen
gruplar
(İng.:
disadvantaged groups; İsp.: grupos desfavorecidos)
Toplumda eğitim,
sağlık, mali olanak ve iktidar gibi kaynaklara erişmekte daha az fırsat
sahibi olan gruplar. Ezilen gruplara, etnik topluluklar, yaşlılar, çocuklar
ve engelliler örnek gösterilebilir. Kadınlar ve/veya kızlar aynı gruptaki
erkeklere göre fırsat eşitsizliğinden daha çok etkilenir.
(bkz. ayrımcılık)
Haberlerde, bu grupların
bileşimi daha ayrıntılı açıklamayı, yani gruplardaki kadın ve/veya kızların
konumunun ayrıca belirtilmesini gerektirebilir.
fahişe,
erkek fahişe
(İng.
prostitute, male prostitute; İsp.: prostituta, prostituto)
Fahişe terimi önüne
bir sıfat getirilmeksizin kullanıldığında genellikle para ya da mal
karşılığında seks yapan kız ve kadınları anlatır.
Erkek fahişeyse
para ya da mal karşılığı seks yapan erkekler ya da oğlan çocuklar için
kullanılıyor. Fuhşun erkeklerle kadın ve kızlar arasında geçen bir heteroseksüel
etkinlik olduğu geleneksel ön kabulü dolayısıyla erkek fahişeler genellikle
medyada gözükmezler. Fahişe karşılığı olarak ticari seks işçisi terimi
de kullanılır.
Bir görüşe göre
fuhuş ahlâken kötü bir şey ve/veya sömürüdür. Başka bir görüşe göreyse,
fuhuş, bu alanda çalışanların gönüllü olarak girdikleri bir meslektir.
Dolayısıyla, bu işçilerin mesleki yasal statü, sendika hakkı, ve tüm
toplumsal olanaklara erişim gibi korunma ve olanaklardan yararlanmaları
gerekir.
Bağlam Örneği. “Tayland’da halkın sağlıklı seks uygulaması için çaba gösteren hükümet kuruluşları
çoğu kez ölüm döşeğindeki AIDS hastalarının dehşet verici imgelerini
kullanıyor ve AIDS taşıyıcılarının dört kategoriye ayrıldığı efsanesini
durmadan tekrarlıyor: Damardan uyuşturucu kullananlar, fahişeler, kan
verenler ve eşcinseller.” (IPS, Eylül 1995).
feminizm,
feminist
(İng.:
feminism, feminist. İsp.: femismo, feminista)
Cinslerin toplumsal,
siyasal ve ekonomik eşitliği inancına dayanan çeşitli teori ve uygulamalar.
1985 tarihli Feminizm Sözlüğü bu kavramın dünyadaki farklı kadın gruplarınca
feminizmin çeşitli türlerini yansıtmakta başvurulan en az 30 tanımını
(örneğin, siyah, sosyalist, Marksist ve lezbiyen feminizmler) verir.
Örneğin liberal
feminizm temel toplumsal, siyasal ve ekonomik kurumlarda çok radikal
değişiklikler talep etmeksizin yasal reformları savunurken, radikal
feminizm cins-temelindeki yapısal eşitsizliklerle ilintili derin toplumsal,
ekonomik ve siyasal değişiklikleri savunur.
Latince femina (kadın)
kökünden gelen feminizm terimi ilk kez 1851’de Fransızca’da “kadınsılık”a
atfen kullanılmıştı. Kadın hakları savunuculuğu ya da kadın etkisiyle
bağlantılandırılarak kullanılmaya ise 1890’larda başladı. Terim bu anlamıyla
ilk kez 1892’de Paris’te toplanan Birinci Uluslararası Kadın Kongresi’nde
benimsendi. Bir sıfat olarak kullanıldığında feminizmin çeşitliliği
ve çok farklı feminizm türlerinin bulunduğu göz önünde tutulmalıdır.
Bağlam Örneği. “Feministler için feminizmin ne anlama geldiğini anlatmak sorunu bu ideolojinin
ve sözcüğün uyandırdığı olumsuz tepkiler dolayısıyla daha da karmaşıklaşır.”
(Kadın Sözleri: Kadınlara İlişkin Kelimeler Sözlüğü, s. 88)
“Ben hiçbir zaman
feminizmin tam olarak ne olduğunu öğrenebilmiş sayılmam: Bildiğim, ne
zaman kendimi bir paspastan ya da fahişeden farklı hissettiğimi açığa
vursam insanların bana feminist dedikleridir.” (Kadın Sözleri: Kadınlara
Dair Kelimeler Sözlüğü, s. 86)
gebelikten
koruyucular
(İng.:
contraceptives; İsp.: anticonceptivos)
Kadın doğurganlığını
önleyici kimyasal bileşimler ve/veya fiziksel gereçler. Koruyucular
cinsel birleşmenin gebelikle sonuçlanmasını önler. Gebelikten koruyucu
kullanımı aile planlaması olarak da alınabilir. Kadının doğurganlığını
-hangi yolla olursa olsun- denetleme hakkı üreme sağlığının temel kurallarındandır.
Özellikle sanayileşmiş
ülkelerde, cins rolleri gebelikten koruyucu kullanımının sorumluluğunu
kadına yükler. Başka ülkelerde de cins ilişkileri koruyucu kullanımının
sorumluluğunu kadına yüklemenin yanı sıra, kadının koruyucu kullanmak
için kocasından izin almasını dayatır.
Kadınlarca kullanılan
gebelikten koruyucuların çoğu (örneğin ağızdan alınanlar, rahim içi
araçlar ve bedene yerleştirilen gereçler [implants]) istenmeyen yan
etkilere yol açar. Koruyucuları kadınlar için güvenli kılmak, hem kadın
hem erkek için koruyucu seçeneklerini ve erkeğin koruyucu kullanma
sorumluluğunu artırmak kadın sağlığı kalitesini yükseltmeye yönelik
çalışmalarının başlıca hedefleri arasındadır.
(bkz. aile planlaması, üreme sağlığı)
Bağlam Örneği. “Aile planlaması hizmetlerinin gelişmesi koruyucu seçeneklerinin artmasının
anahtarıdır. Bazı modern yöntemlerin yan etkileri olabiliyor. Dolayısıyla
gebelikten korunma teknolojisinin iyileştirilmesi için daha çok araştırma
ihtiyacı doğuyor.” (Kadınların İlerlemesi: Konuşmacılara Notlar, s.
37)
gelenekler,
örf ve adetler
(İng.:
traditions, traditional or customary parctices; İsp.: tradiciones )
Edinilmiş, yerleşik,
ya da alışılmış bir düşünce, eylem ve davranış kalıbı. Çok eşlilik gibi
kimi gelenek ve adetler bir toplumda kadın ve erkeklerce benimsenirken
başka bir toplumda reddedilebilir. Kimi gelenek ve adetler, örneğin
sağaltıcılık gibi işlevlerle kadınlara statü ve güç kazandırırken, başlık
için öldürme ya da kadın sünneti gibi kimi başka örf ve adetler kadın
ve kızların eşitsiz ve aşağı konumunu pekiştirir ve/veya kadın haklarını
ihlal eder.(bkz. kadın sünneti,
miras)
Bağlam Örneği. “Her yaş grubundaki kadınlara uygulanan şiddet, esas olarak kültürel kalıplardan,
özellikle, belli örf ve adetlerden ve kadınlara aile, işyeri, topluluk
ve toplumda yakıştırılan aşağı statüyü yeniden üreten ırk, cins, dil
ve dinle bağlantılı her tür aşırı davranışlardan kaynaklanır. (Dördüncü
Dünya Kadın Konferansı Eylem Platformu, paragraf 118)
“Uzun
süren bir arkadaşlığın ardından Mosokotwne ve Sichone evlilik bağını
kurmaya karar verirler ama örfi hukuka göre. Çünkü bu Güney Afrika ülkesinde
çokeşlilik medeni hukuka göre ağır suç olmakla birlikte, örfi hukuka
göre suç sayılmıyor.” (IPS, 1 Haziran 1995)
“Ancak, özellikle
erkekler arasında çokeşliliğin, aslında makbul bir uygulama olmasına
karşın, Batılılar’ın Afrikalılar’a dayattıkları değerler dolayısıyla
hor görülen bir davranış olduğunu savunanlar da var.” (IPS, Haziran
1995)
“İran
ve Mısır gibi muhafazakar İslam ülkeleri, ‘gelenek’ ve ‘kültür’le oynanmaması
ve kadınların aileleri ve dini önderlerinin sözünden çıkmaması gerektiğini
öne sürerek kadınların miras hakkını kısıtlamaya çaba gösterdiler.”
(IPS, 10 Eylül 1995)
gey,
(eşcinsel)
(İng.:Homosexual)
İngilizce’de neşeli
anlamına gelen “gay” sözcüğü, başlangıçta entelektüeller ve sanatçılarla
gece hayatını sevenler arasında bir hitap tarzı olarak (“neşeli [gay]
çocuk”, “neşeli [gay] adam”) kullanılırdı. Terimin mutlaka cinsel tercih
ve eylemlerle ilişkilendirilmesi gerekmezdi. 1960’larda ABD’de ortaya
çıkan Eşcinsel Kurtuluş Hareketi’nin sloganı “Good As You”nun [“Sizin
Kadar İyiyiz”] baş harfleri “GAY”den hareketle sözcük eşcinsellikle
doğrudan ilişkilendirildi. Günümüzde gey sözcüğü kendi cinsine ilgi
duyan erkekleri tanımlamak için kullanılırken kendi cinslerine ilgi
duyan kadınlar için daha çok lezbiyen terimi tercih ediliyor.
(bkz. eşcinsel, lezbiyen, cinsellik, cinsel kimlik, cinsel yöneliş,
cinsel tercih)
hakkaniyet
(İng:equity;
İsp: equidad)
Cins, sınıf, ırk,
etnik köken, din, bedensel engel, yaş ve cinsel tercih gözetmeksizin
her kesimden insana adil ve tarafsız muamele edilmesi. Hakkaniyet eşitlikle
eşanlamlı değildir. Hakkaniyet, adil deyimi gibi özneldir ve mutlaka
eşitlik anlamına gelmeyebilir.(bkz. eşitlik,
cins hakkaniyeti)
hakkaniyetli
ödeme
(İng.:pay
equity; İsp.: remuneracion equitativa)
Cinsiyet, yaş, ırksal
ve etnik köken gibi geçersiz ya da başka türden ayrımcı sınıflamalar
yerine eğitim, beceri, çaba, öğrenim ve sorumluluk temelinde ödeme.
Bağlam Örneği. “Çevresel kaynakları sürdürülebilir bir biçimde kullanmak için yoksulların,
özellikle kadınların güçlendirilmesini gözeten hakkaniyetli toplumsal
kalkınma, sürdürülebilir kalkınmanın vazgeçilmez temelidir.” (Dördüncü
Dünya Kadın Konferansı Eylem Platformu, paragraf 56)
“Taslağı
eleştirenler özellikle kadın eşitliğinin hiçbir yasal bağlayıcılığı
olmayan ‘hakkaniyet’ terimiyle değiştirilmiş olmasına dikkat çektiler.”
(IPS, Eylül 1995)
hane
halkı
(İng.:Household,
İsp.:Hogar, unidad familiar)
Bir arada yaşayan
bireylerden oluşan sosyo-ekonomik birim. Hane halkı türdeş bir karar
verici birim olarak anlaşılmamalıdır. Çoğu hanede her üyenin üreme ve
üretim bakımından kendine özgü bir role sahip olmasının yanı sıra, hanenin
kaynakları ve kazanımları konusunda çoğunlukla cins temelinde bir rekabet
ve hak çatışması vardır. Hane halkının nasıl örgütlendiği ve çalıştığı
konusundaki cins bilinci yoksunluğu hane halkı üyelerine ilişkin yanlış
anlamalarla yetersiz ya da eksik çıkarsamalara yol açar, bu da çoğunlukla
kadın ve kızların hane halkı içindeki rollerinin anlaşılmasına olumsuz
etkide bulunur.
Kadının reisliğindeki
hane halkı içinde tek ya da asıl gelir getirici ve karar vericiler yetişkin
dişilerdir. Birçok ülkede, hane halkı üyeleri arasında yetişkin bir
erkeğin bulunmadığı durumlar dışında, kadınlar hane halkı reisi olarak
kabul edilmez.
Kadınların hane
halkının geçimine katkısının erkeklerle aynı ya da daha çok olsa da
genellikle erkek hane halkı reisi olarak kabul edilir. Kalkınmakta olan
ülkelerde giderek daha çok sayıda kadın ailelerinin başlıca ekonomik
destek kaynağı olmaktadır. (bkz. aile)
hane
halkı geçimi
(İng.:
Household maintenance, İsp: Sustentamiento del hogar)
Hane halkı üyelerinin
gerçekleştirdiği ev ve insanlarla ilişkili, örneğin yakacak odun ve
su taşıma, yemek yapma, çocuk bakımı, tamirat, mali işler, bankalar
ve adliyeyle ilişki gibi işler. Ülkelerin milli hesap sistemlerinde
bu etkinliklerin tümü bir özel hesapta toplanır.(bkz. milli hesaplar, özel hesaplar,
ev içi sorumluluklar)
Bağlam Örneği. “Dünyadaki tüm hane halklarının dörtte birinin
reisi kadınlardır. Ayrıca, çok sayıda hane halkı da aralarında erkekler
bulunsa bile esas olarak kadınların geliriyle geçiniyor. Kadınların
baktıkları ailelerse, ücret ayrımcılığı, emek piyasasındaki mesleki
ayrımcılık kalıpları ve cins temelindeki başka engeller yüzünden çoğunlukla
yoksul hane halkları arasında yer alıyor. (Dördüncü Dünya Kadın Konferansı”
Eylem Platformu, paragraf 22)
“Kalkınma
ve yardım hamlelerinin gözde toplumsal birimi olan hane halkı içinde
kadın erkekle aynı haklara sahip olmadığı gibi kazanımların da hane
halkı düzeyinde erkek ile kadın arasında eşit olarak paylaşılmadığı
görülür.” (Oxfam Cins Eğitimi Elkitabı, s. 8)
heteroseksüel
(İng.:Heterosexual)
Karşı cinse cinsel
ilgi duyan kişi.
heteroseksizm
(İng.:
heterosexism, İsp:heterosexismo)
Heteroseksüelliğin
iyi ve makbul, bunun dışındaki cinsel kimliklerin kötü ve kabul edilemez
olduğu varsayımı.
homofob,
homofobi
(İng.:homophobe,
homophobia; İsp.: Homofobico, homofobia)
Eşcinseller ve eşcinsellikten
akıl dışı korku duyan ya da nefret eden kişi.
Homofobi, kimi zaman
biseksüeller de dahil, lezbiyenler ve gey erkeklerin ezilmesini adlandıran
bir genel terim. Bu ezilme toplumsal tecrit, medyada gösterilmeme, ve
kişinin ait olduğu topluluğun yok sayılması, sözel ve bedensel baskı,
saldırı, tecavüz ve öldürmeyi içeriyor.
kadın
(İng.:woman;
İsp.: mujer)
Ergin dişi insan.
İngilizce’de kadının karşılığı olan woman sözcüğü yazılı kayıtlara
ilk kez 1250’de girdi. Bu sözcüğe Eski İngilizce’de 766’dan önce raslanmıyor.
Daha önceleri wif (karı) kullanılıyordu. 1400’den başlayarak sözcüğün
tekil (woman) ve çoğul (women) halleri kurallı olarak ayrıştırıldı.
Kadının başka bir
şeyle birlikte (örneğin, kadın ve çevre) ya da başka bir şeye dahil
olarak (örneğin, kalkınmada kadın) anılması kafa karışıklığına yol açabilir.
Kadın ve herhangi bir şey, kadınları etkileyen konuları, herhangi bir
şeyde kadın ise kadınların meslek ve disiplinlerdeki hali hazır rollerini
ve etkilerini anlatır.
kadın
dayanışması
(İng.:sisterhood,
İsp.:hermandad)
İngilizce’de kızkardeş
anlamına gelen sister sözcüğü önceleri ailenin dikişlerini diken ya
da ütü yapan gündelikçiler için kullanılıyordu. Daha sonraları, ortak,
özellikle adanmışlık gerektiren davalar için bir araya gelen kadınlara
atfen Latince soror sözcüğünden türeyen sorority kavramı İngilizce’ye
yerleşti. Bu sözcük de daha sonra yerini sisterhood’a (kızkardeşlik)
bıraktı.
“Kızkardeşlikten
Kuvvet Doğar” sloganı ABD’deki kadın kurtuluş hareketince benimsenerek
ilk kez 1968’de feminist sözlükte yerini aldı. Türkiye’de kadın hareketinin
sözlüğünde bu kavrama karşılık olarak kadın dayanışması terimi yerleşti.
Feminist harekette
kadın dayanışması kadınların güçlenmek için birbirleriyle geniş çapta
özgül bir biçimde bağ kurmaları anlamına gelir. Erkek dayanışmasına
atfen kullanılan kardeşlik teriminin daima olumlu anlamda güçlülük ve
yoldaşlık anlamlarını içermesine karşın, kadın dayanışması, kimi ortak
hedeflere sahip belli sayıda kadını ifade amacıyla gevşek bir tarzda
kullanılsa bile olumsuz bir anlama çekilebiliyor, çünkü, kendi gündemlerini
gerçekleştirmek için örgütlenen kadınlar, genellikle erkek egemenliği
altındaki kurulu düzen için bir tehdit olarak algılanıyor.
kadın
ticareti
(İng.:
trafficking of women, İsp.: trata de mujeres)
Kadınların, örneğin,
hizmetçilik, kağıt üstünde evlilik (“ısmarlama gelin” olarak da bilinir)
ve fuhuş gibi değişik amaçlarla alınıp satılması.
Kadın ticaretinin
temel özellikleri arasında sömürü, suiistimal, baskı ve şiddet sayılabilir.
Kadın ticaretine bütün ülkelerde ve kültürlerde rastlanır.
Her yıl dünyada
alınıp satılan kadın sayısını tahmin etmek güç olsa da, bilinen, kadınların
kalkınmakta olan ülkelerden kalkınmış ülkelere ve ülkeler içinde de
kırsal alanlardan kentlere satıldığıdır. Kimi durumlarda kadın ticareti
kızların ebeveynlerince düpedüz satılmasıyla da gerçekleşir.
Bağlam Örneği. “
Kadın ticareti ve fuhuş giderek artan sayıda kadının ve ailelerinin
tam bir yoksulluk içinde yaşamalarından ve ekonomik refah ve ilerleme
için gerçek seçeneklerin yokluğundan kaynaklanır. Ancak kadın ticaretindeki
artış aynı zamanda kimi ülke ve bölgelerdeki aşırı bolluğun erkeklere
parayla seks yapma ve çok çeşitli cinsel seçeneğe erişim olanağı sunmasından
ötürü de gelişmektedir.” (Kadınların İlerlemesi: Konuşmacılar İçin Notlar,
s. 68)
“Kadın
ticaretine karşı açılan kampanyanın sözcülerinden De Dios’a göre, zengin
ülkeler çoğu zaman göçlerdeki artışa kısıtlamaları artırarak yanıt veriyor
ve bu sanayileşmiş ülkelerdeki durgunluk dolayısıyla yabancı düşmanlığına
kadar varıyor.” (IPS Eylül 1995)
“NGO
Forumu’nda söz alan STV (Stisting Tegen Vrouwenhandel) sözcüsü tek çözümün
kadın ticaretinin bir gerçek olduğunu kabul eden milli ve uluslar arası
politikalar olduğunu söyledi. Sözcü, kadının insan haklarını savunmanın
ve seks mafyasıyla çeşitli ülkelerdeki suç ortaklarını ortaya çıkarmanın
böylece mümkün olabileceğini dile getirdi.” (IPS, 2 Eylül 1995)
“Seks için kadın
ticareti bütün Asya’da yayılıyor ama hükümetlerin koruyucu mekanizmaları
ve uluslararası çabalar hızla girift ve güçlü bir şebekeye dönüşen bu
sürecin gerisinde kalıyor. Başka bir deyişle 90 ülke henüz kadın ve
erkeğin yasa önünde eşit olduğunu bütün yönleriyle benimsemiyor.” (IPS,
2 Eylül 1995)
kadın
sünneti
(İng.:
Female genital mutilation; İsp.: mutilacion genital femenina)
Kadın cinsel organlarının
kesilmesini kapsayan bu geleneksel uygulama iki büyük kategori halinde
ele alınabilir. (1) Klitoridektomi: Bızırın ve küçük dudakların kısmen
ya da tamamen alınması; (2) infibülasyon: Bızırın çıkarılması, küçük
dudakların kısmen ya da tamamen kesilip alınması ve pütürlü bir yüzey
yaratmak için büyük dudaklara kesikler atılması. Kadın sünneti genellikle
4 ile 8 yaş arasındaki kız çocuklarına uygulanıyor ve daha çok Afrika’nın
belli bölgelerinde tahminen 85 ile 114 milyon arasında kızı etkiliyor.
Kadın sünnetinin bıraktığı kalıcı etkiler arasında cinsel ilişki sırasında
sürekli acı duyma, nükseden vajina ve/veya idrar yolu iltihapları,
ve orgazm olmayı önleyen bedensel engellilik hali sayılabilir. Kadın
sünneti bütün dünyada kadın ve erkeklerin büyük çoğunluğunca bir insan
hakları ihlali, kızlara karşı şiddet uygulaması ve önemli bir cinsel
sağlık ve üreme sağlığı sorunu olarak kabul ediliyor.
Bağlam Örneği. “Dünyanın
kimi bölgelerinde her 100 kadına 105 erkek düşüyor. Bu farkın nedenleri
arasında şunlar sayılabilir: Kadın sünneti türünden zarar verici davranış
ve uygulamalar, kız çocuklarının öldürülmesine ve düşürülmesine varacak
şekilde oğlanların kızlara tercih edilmesi, çocuk evliliği de dahil
erken evlenme, kadınlara karşı şiddet, cinsel sömürü, cinsel taciz,
beslenmede kızlara ayrımcılık uygulanması ve sağlık ve refah alanıyla
ilgili diğer uygulamalar. Bu nedenlerle, ergenliğe varana kadar yaşayabilen
kız sayısı oğlan sayısından daha düşük oluyor.” (Dördüncü Dünya Kadın
Konferansı Eylem Platformu, paragraf 259)
Kadının
güçlendirilmesi
(İng: empowerment
of women, İsp: habilitacion de la mujer)
Kadının, önceden
hiç sahip olmadığı ya da kısıtlı bir biçimde sahip olduğu hak, olanak,
kaynak ve araçlara ulaşma fırsatına ve katılımda eşitliğinin sağlanması
yada güçlendirilmesiyle toplumsal, siyasal ve yasal hareket olanağına
kavuşturulması. Kadınla erkek arasındaki iktidar ve kaynaklara erişim
farklılığı cins temelinde işbölümünün başlıca göstergelerinden biridir.
(bkz. olumlu eylem, ayrımcılık,
cins temelinde iş bölümü)
Bağlam Örneği. “Kadının
gelişmesinin merkezi konusu, kadının güçlendirilmesi, üretim etmenleri
üzerinde erkeklerle eşit denetim sahibi kılınması amacıyla kalkınma
sürecinde erkeklerle eşit yer alması ve sürece eşit olarak katılmasıdır.”
(Oxfam Cins Eğitimi Elkitabı. s.292)
“Birleşmiş
Milletlere göre, 1993’de bütün dünyada sadece 6 kadın başbakan vardı.
1994 sonundaysa bu sayı tarihte görülmemiş bir yükselişle 10’a çıktı.
Bununla birlikte Birleşmiş Milletler’e üye 185 ülkenin yalnızca 6’sının
daimi temsilcileri kadın, ve 100’ü aşkın ülkenin parlamentolarındaysa
hiç kadın milletvekili yok. 4-15 Eylül arasında gerçekleşecek Konferans’ta
ele alınacak Eylem Platformu taslağı hükümetlerin yönetsel kurullar
ve komitelerde cins dengesi kurulması hedefine bağlılıklarını duyurmalarını
öneriyor. Taslak siyasal partilere de çağrıda bulunarak, kadınların
katılımına yönelik ayrımcılığı gidermek üzere yapılarını ve çalışma
tarzlarını gözden geçirmelerini istiyor.” (IPS, Eylül 1995)
kadınlara
yönelik şiddet, ev içi şiddet
(İng.: violence
against women, domestic violence; İsp.: violencia sexual, violencia
domestica)
Kadınlara yönelik
şiddet aşağılama ve ekonomik baskıdan bedensel saldırı ve vahşete kadar
uzanır. Kadınlara yönelik ev içi şiddet ise erkek arkadaşları, koca,
baba, kardeş, amca, ya da hane halkı içindeki diğer erkekler tarafından
uygulanan şiddeti kapsar. Kadınlara yönelik her tür şiddete her ülke
ve kültürde rastlanır.
Bağlam Örneği. “Medyada
kadınlara yönelik şiddet imgelerine yer verilmesi, özellikle ırza geçme
ve cinsel köleliğin yanı sıra kadın ve kızların pornografi de dahil
seks nesneleri olarak görüntülenmesi bu şiddetin varlığını sürdürmesine
katkıda bulunan etmenler arasındadır...” (Dördüncü Dünya Kadın Konferansı
Eylem Platformu, paragraf 118)
“Şili,
Meksika, Papua Yeni Gine ve Kore’de yapılan araştırmalar evli kadınların
en az üçte ikisinin ev içi şiddete maruz kaldığını gösteriyor. Almanya’da
her yıl ev içi şiddete maruz kalan kadın sayısının dört milyona vardığı
sanılıyor.” (İnsani Kalkınma Raporu 1995, s. 7)
“Garrido,
ev içi şiddete ilişkin duyurunun insanların konuyu gerçekte olması gerektiği
gibi, tıpkı bir insan hakları konusu olarak görmelerine yardımcı olacağını
söyledi.” (IPS, 2 Haziran 1995)
“Avusturya’nın
kadından sorumlu devlet bakanı Helga Konrad ülkesinin ev içinde şiddete
karşı bir yasa çıkartmayı, cinsel eğitim programlarını geliştirmeyi,
cinsel tacizin koğuşturulmasını kolaylaştırmayı ve kadın ticaretine
karşı harekete geçmeyi düşündüğünü söyledi.” (IPS 1995)
kadınsı,
kadınsılık
(İng.:
feminine, femininity; İsp.: femenino, femeneidad)
Sözcüğün geçmişi
14. Yüzyıl İngiliz şairi Geoffrey Chaucer’in “feminine”i dişi insan
ve hayvanları belirtmek için bir sıfat olarak kullandığı eserlerine
kadar gider.
“Feminine” sözcüğü,
kadınlarla bağlantılı özellik ve roller, kadına benzer yada kadın gibi
olma bağlamında İngilizce’de bugün edinmiş olduğu yaygın anlamı 15.
Yüzyılda kazandı. 16. yüzyıl sonlarında bağlamı gevşemiş ve kadınsılaştırmak
anlamında fiil olarak kullanılmaya başlamıştı. “Femininity” 1386’da
İngilizce’ye giren anlamıyla dişi cinse atfedilen nitelik, belirgin
nitelik yada nitelikler toplamıdır. Başlangıçta kadın doğasını betimlemek
için de kullanılıyordu. Geleneksel olarak kadınsılık diye betimlenen
nitelikler eylemsizlik, uysallık ve zayıflıktan, anaçlık, besleyicilik,
sezgisellik ve barışçıllığa kadar gider. Erkek egemen toplumların çoğunda
erkekler genellikle kadınsı nitelikler yakıştırılarak aşağılanır.
Kalkınmada
Kadın (KK)
(İng.:Women
in Development (WID); İsp.: Mujeres en Desarrollo(MED))
Kalkınmada Kadın
(KK) yaklaşımı 1970’lerin başında özgül bir grup olarak kadınlara kalkınmada
ayrıca kaynak tahsisi hedefiyle geliştirildi. Bu yaklaşım genellikle
kadınların geleneksel rol ve sorumluluklarını pekiştiren gelir getirici
tasarılar üzerinde duruyordu.
KK yaklaşımı kadınları
kalkınma süreciyle bütünleştirmeyi gözetse de çoğu kez kadınların iş
yükünün artışı, cins temelindeki eşitsizliklerin pekişmesi kadınlarla
erkekler arasındaki uçurumun derinleşmesiyle sonuçlanmıştır.
KK yaklaşımının
eksiklikleri Cins ve Kalkınma (CK) yaklaşımının geliştirilmesine yol
açtı. Bu yaklaşım, kadınların kalkınmaya hali hazırda yaptıkları katkının
tam olarak kabulü ve anlaşılmasının yanı sıra kadınların rollerinin
genişletilmesini ve kaynaklara erişim ve kaynaklar üzerinde denetim
kurmada erkeklerle eşit koşullara yükseltilmesini gözetir. CK ve KK’nin
sıkça birbirleri yerine kullanılmasına karşın her iki yaklaşımın çok
farklı sonuçlara ulaşmayı amaçladığı akılda tutulmalıdır. (bkz.Cins
ve Kalkınma)
kayıp
kadınlar
(İng.:
missing women, İsp.: mujeres invisibles)
1990’da Amartya
Sen’in dolaşıma soktuğu terim küresel nüfus verilerinden düşülen tahminen
100 milyon dolayındaki kadına atfen kullanılıyor.
Bu kayıp kadınların
bebek öldürme (bkz. doğum öncesi cinsiyet tercihi), bebek
ölümleri, kasıtlı kötü beslenme, tedaviden yoksun bırakma, ve cins temelindeki
daha başka şiddet uygulamalarının kurbanları olduğuna inanılıyor.
Bağlam Örneği.
“Hindistan’daki 317 milyon işçinin onda dokuzu, iş ve ücret güvencesinden
yoksun olarak ve düzensiz koşullarda çalışıyor. Kadınlarsa aynı işi
yapan erkek işçilerden daha az para kazanıyorlar.” (IPS, 14 Eylül 1995)
kaynaklar
(İng.:
resources, İsp.: recursos)
Bir ülkenin güncel
potansiyel zenginliği ve olanakları. Kalkınma sözlüğünde kaynaklar
terimi insanların etkinliklerini icra etmek için kullandıkları arazi,
tohum, ağaç, kredi, teknoloji, emek ve hizmetler gibi şeyleri ifade
eder. Kaynaklara erişim mutlaka denetim sahibi olmaksızın kaynakları
kullanma olanağıdır. Kaynakların denetimiyse onların kullanım ve dağıtımı
üzerinde karar verme gücünü içerir. Kimi kültürlerde yasa ve gelenekler
kadına arazi ya da büyükbaş hayvan gibi kaynaklara sahip olma hakkı
tanımaz.
Bağlam Örneği. “Yaşadıkları
toplumlarda kadın ve erkeklerin ekonomik yapılara erişim olanakları
ve bu yapılar üzerinde iktidar kullanma fırsatları farklı farklıdır.
Dünyanın bir çok yerinde kadınlar mali, parasal, ticari ve başkaca ekonomik
politikalar da dahil ekonomik karar verme süreçlerinin ya gerçek anlamda
dışında bırakılmışlardır ya da bu alanlarda çok güçsüz bir biçimde temsil
edilmektedirler... Bireysel erkek ve kadınlar, başka şeylerin yanı sıra
karşılığı ödenen ve ödenmeyen işlere ayıracakları zamanı nasıl bölüşecekleri
konusundaki kararlarını bu politikalar çerçevesinde verdiklerinden bu
ekonomik yapılar ve politikalar kadın ve erkeklerin ekonomik kaynaklara
erişimi, ekonomik güçleri ve dolayısıyla bir bütün olarak toplumda olduğu
gibi bireysel ve aile düzeyindeki eşitlik dereceleri üzerinde etkili
olur.” (Dördüncü Dünya Kadın Konferansı Eylem Platformu, paragraf 150)
kız
(İng.:
girl, İsp.: nina)
Orta Çağ İngilizcesi’nde
“gyrle” sözcüğü her iki cinsten çocukları adlandırıyordu. Sözcüğün dişi
çocuk anlamında İngilizce’ye girdiğine ilişkin ilk kayıtlar 1375’e kadar
gider. 1530’lardan başlayarak kız, dişi çocuğu adlandırır oldu. Aynı
zamanda dişi hizmetçilere atfen de kullanılan kız sözcüğünün, bu bağlamda,
kullananın üstünlüğünü ima ettiği düşünülür. UNICEF 15 yaşına kadar
dişi çocuklar için “kız çocuk” diye özgül bir terim kullanır. “Kız çocuk”
terimi ilk kez Birleşmiş Milletlerce, kızların yaşama adım attıkları
günden başlayarak, çocuklukları ve ergenlikleri boyunca ayrımcılığa
uğradıklarını belirginleştirmek amacıyla ortaya atılmıştı.
IPS muhabir ve editörleri
dişi çocuklar için kız terimini kullanmayı tercih ediyorlar.
Bağlam Örneği. “Dünyanın
kimi bölgelerinde her 100 kadına 105 erkek düşüyor. Bu farkın nedenleri
arasında şunlar sayılabilir: Kadın sünneti türünden zarar verici davranış
ve uygulamalar, kız çocuklarının öldürülmesine ve düşürülmesine varacak
şekilde oğlanların kızlara tercih edilmesi, çocuk evliliği de dahil
erken evlenme, kadınlara karşı şiddet, cinsel sömürü, cinsel taciz,
beslenmede kızlara ayrımcılık uygulanması ve sağlık ve refah alanıyla
ilgili diğer uygulamalar. Bu nedenlerle, ergenliğe varana kadar yaşayabilen
kız sayısı oğlan sayısından daha düşük oluyor.” (Dördüncü Dünya Kadın
Konferansı Eylem Platformu, paragraf 259
“İslamcılar
ayrıca belgenin kadın ve erkeklere eşit miras hakkı çağrısına da karşı
çıktılar. Belgenin kız çocuğun eşit miras ve veraset hakkını onaylaması
İslam ülkelerinin itirazlarıyla karşılaştı.” (IPS, Eylül 1995)
“Belgenin
kız çocuğunu ele alışı çocuk tacizi, kızların fuhşa sevk edilmesi ve
anlaşmalı çocuk evliliklerine karşı mücadele edenlerce büyük bir başarı
olarak karşılandı.” (IPS, Eylül 1995)
kritik
kitle
(İng.
: critical mass, İsp.: masa critica)
Bir kurum ya da
yapıda, çoğunluktan olmayan bir grubun konumunu etkileyen bir değişikliğin
gerçekleşebilmesi için gruba gerekli en az sayı. “En az” sayı değişim
için yeterlilik düzeyini gösterir.
Birleşmiş Milletler’e
göre, çoğunluktan olmayan bir grubun kritik kitle eşiği yüzde 30 ile
35 arası katılımdır. Yüzde 30 katılım hedefinin tutturulması, istenen
değişikliğin kendiliğinden gerçekleşmesine yetmez. Değişim aynı zamanda
katılımın niteliğine, katılanların karar verme yetkesine ve çoğunlukça
belirlenmeye devam eden çevreye de bağlıdır. Gene de, uzmanların çoğuna
göre, kuruluşlarda kritik sayıya erişilmesi cins eşitliğini sağlamada
gerekli ve öncelikli bir hedeftir.
Bağlam Örneği.
“Stratejik karar alma noktalarında kadın lider, kadın yönetici kritik
kitlesi oluşturmak için olumlu bir tavır alınmalıdır. “ (Dördüncü Dünya
Kadın Konferansı Eylem Platformu, Dördüncü Dünya Kadın Konferansı, paragraf
192 (a))
kürtaj
(İng.:abortion,
İsp.:aborto)
Ceninin anne bedeninden
kasıtlı bir müdahaleyle çıkarılması (kürtaj); ya da gebeliğin ilk dönemlerinde
ceninin ölüm sonucu kendiliğinden çıkması (düşük).
Birçok ülkede kendi
görüşlerini kuvvet ve inatla savunan iki karşıt grup arasında süre giden
kürtaj tartışmasında kadınların bedenleriyle ilgili kararları kendilerinin
vermesi hakkını savunanlar bu hakkın istenmeyen gebeliklere son verilmesi,
güvenli, ucuz ve yasal kürtaj hizmetine erişim hakkını da kapsadığını
söylüyorlar. Kürtaj-karşıtı hareket ise, istenmeyen gebeliklere son
verilmesi ya da güvenli, ucuz ve yasal kürtaj hizmetine erişim hakkına
karşı çıkıyor. Kürtaj-karşıtları kürtajın yasallaştırılmasına karşılar;
ancak, kimileri tecavüz ya da anne sağlığının gerektirdiği durumlarda
kürtajı kabul ederken, kimileri de hangi nedenle olursa olsun kürtaja
yasal izin verilmesine karşı çıkıyor.
Kürtaj teriminin,
farklı ülkelerde farklı yasal ve hukuksal karşılıkları var. Kimi ülkelerde
kürtaj yasayla cezalandırılırken, kimilerinde, örneğin, aile büyüklüğünü
sınırlamak amacıyla tek çocuk politikası sürdüren Çin’de, devlet kürtaj
yaptırmaları için kadınlara baskı uyguluyor. Gelişmekte olan ülkelerin
çoğundaysa kürtaj yasak.
Muhabir ve yazı
işleri çalışanlarının haberlerin tarafsızlığına gölge düşürdüğünü göz
önünde tutarak kürtaj-karşıtı tutum bağlamında “yaşam-yanlısı” terimini
kullanmaktan kaçınmaları gerekir. Bununla birlikte kürtaj-yanlısı tutumun
ifadesi olarak “tercih-yanlısı” terimi kullanılabilir.
Bağlam Örneği.
“Sözcü, Latin Amerika’da yasadışı olan kürtajı teşvik ettikleri suçlamasını
reddederek, STK’lerin, kadın hakları eylemcilerinin istenmeyen gebeliklerin
bilgi, eğitim ve aile planlamasıyla önlenmesi gerektiği görüşünde olduklarını
açıkladı.” (IPS, 9 Eylül 1995)
“Bu ülkede, gebeliğin
anne yaşamını tehdit etmesi gibi kimi özgül durumlarda, kürtaj yasal,
ancak eski sistemin yol açtığı toplumsal dengesizlikler nedeniyle bu
haktan yararlananlar esas olarak beyazlardır.” (IPS, Eylül 1995)
“Doğu Karayipler
ülkesi Barbados ile Güney Amerika ülkesi Guyana, kürtajı yasallaştırdılar.
Jamaika’da, kürtaj yasal olmamakla birlikte ‘özel koşullar’da gebeliğe
son verilmesine daha hoşgörülü yaklaşılıyor.” (IPS, 9 Eylül 1995)
lezbiyen
(İng.:lesbian;
İsp:lesbiana)
Daha çok kendi cinslerinden
olanlara cinsel ve duygusal ilgi duyan kadınlar. Terim İÖ 7. Yüzyılda
Yunanistan’ın Lesbos (Midilli) adasında yaşayan bir kadın topluluğundan
geliyor. Kadınlar için, daha çok erkeklere atfen kullanılan gey veya
eşcinseldense, lezbiyen terimi tercih edilir. (bkz.
cinsellik, cinsel yöneliş, cinsel
tercih)
miras
hakkı
(İng.:
inheritance; İsp.:herencia)
Ölen bir kişinin
mal ve mülküne devir yetkisiyle birlikte sahip olma hakkı. Miras hakkı
geleneksel olarak, mal ve mülkün biyolojik aile üyelerine devrini öngörür.
Pek çok kültürde kadınlar miras hakkından ya yoksun bırakılır ya da
miras hakları erkek varislerden daha azdır.
Bağlam Örneği. “Kadınların
yoksulluğu ekonomik fırsat ve özerklikten, kredi, arazi sahipliği ve
miras hakkı da dahil ekonomik kaynaklara erişim olanağından, eğitim
ve destek hizmetlerinden yoksun oluşlarıyla ve karar alma süreçlerindeki
rollerinin küçüklüğüyle doğrudan bağlantılıdır.” (Dördüncü Dünya Kadın
Konferansı Eylem Platformu, paragraf 51)
“Eylem Platformu’nun
ve Dördüncü Dünya Kadın Konferansı’nın sonuç bildirgesinin oylanmasına
dakikalar kala, delegasyonun karşılaştığı en büyük anlaşmazlığın kadın
ve erkeğin mirasta eşit hak sahipliği konusu olduğu görülüyor. Kuran’ın
kadının miras hakkını erkeğin yarısı olarak belirleyen kesin hükümler
getirdiğini savunan Müslüman ülkeler, bu konuda esneklik gösteremeyeceklerini
ileri sürüyorlar. Ayrıca, platform taslağında kullanılan eşitlik yerine
hakkaniyet kavramının yer almasını istiyorlar.” (IPS, 16 Eylül 1995)
milli
hesaplar ve özel hesaplar
(İng.:National
accounts and sattelite accounts, İsp.: cuentas nacionales y cuentas
especiales)
Milli Hesap Sistemi
piyasaya yönelik olsun olmasın bütün malların üretimini kapsar. Kişilerin
kendileri ve hane halkı üyeleri için ürettikleri hizmetler mal üretiminden
sayılmaz ve Milli Hesap Sistemi dışında bırakılır. Milli Hesap Sistemi
refahın ölçümü amacıyla tasarlanmış olmadığından yürürlükteki muhasebe
yöntemlerine göre hane halkının kendi tüketimine ayrılan hizmetlerin
değerinin Gayri Safi Milli Hasıla’nın (GSMH) tamamlayıcısı olarak ölçülmesi
gerekir. Bu tamamlayıcılara özel hesaplar denir. Cins temelinde işbölümü
dolayısıyla hane halkı içinde karşılığı ödenmeyen işlerin büyük çoğunluğunu
yapan kadınların katkıları Gayri Safi Milli Hasıla gibi milli hesaplarda
görülmez. Böylece kadınların ulusal ekonomilere yaptıkları katkı da
ciddi bir biçimde göz ardı edilmiş olur.
Bağlam Örneği. “Kadınların
ekonomik katkısının tanınması ve karşılığı ödenmiş ve ödenmemiş çalışmanın
kadınla erkek arasında eşitsiz bölüşüldüğünün ortaya çıkarılması, milli
hesap dışı bırakılan yemek yapma, çocuk ve yaşlıların bakımı gibi karşılığı
ödenmeyen çalışmanın değerinin sayısal olarak belirlenmesi ve merkezi
milli hesaplardan ayrı olarak hazırlansalar da bunlarla tutarlı özel
ya da başka hesaplarda yansıtılması için uygun zeminlerde yöntemler
geliştirilmesi.” (Dördüncü Dünya Kadın Konferansı Eylem Platformu,
paragraf 206 (f) (3))
olumlu
eylem
(İng.:
affirmative action; İsp.: accion positiva)
Cinsiyet, ırk, yaş,
din ya da etnik kökenle belirlenmiş ve işe alma, terfi, sözleşmelerden
doğan haklar, ya da iş bulma olanakları bakımından kısıtlanmış gruplara
karşı ayrımcılığın sonuçlarını gidermek amacıyla tasarlanmış her tür
plan ya da program.
Olumlu eylem, başlangıçta
işe almada karşılaşılan ayrımcılık uygulamalarının giderilmesiyle ilintiliydi.
Sonraları, özellikle işe alma ve üniversiteye giriş koşulları bağlamında
ayrımcı uygulamaların telafisi için getirilen tercih sistemleriyle ayrımcılık
mağduru gruplara mensup bireylerin gözetilmesi sağlandı. (bkz.
ezilen gruplar, ayrımcılık)
Tersine ayrımcılık
(reverse discrimination) terimi de cinsiyet, ırk, yaş, din ya da etnik
kökenle belirlenmiş ve işe alma, terfi, sözleşmelerden doğan haklar,
ya da iş bulma olanakları bakımından kısıtlanmış gruplara karşı ayrımcılığın
sonuçlarını gidermek amacıyla tasarlanmış her tür plan ya da programı
ifade eder. Bu terim Türkçe haklar sözlüğüne “lehte ayrımcılık” (positive
discrimination) olarak girdi. Ancak tersine ayrımcılık yerine olumlu
eylemi (positive action ya da affirmative action) kullanmak yeğlenir.
Tersine ayrımcılık, olumsuz bir bağıntıyı dile getirmesinin yanı sıra
genellikle olumlu eylem karşıtlarının kullanmayı tercih ettikleri bir
terimdir.
Bağlam Örneği.
“Kadın siyasetçi ve eylemciler Perşembe günü yaptıkları bir açıklamayla
Birleşmiş Milletler’ce düzenlenen kadın konulu konferansı olumlu eylem
ve kamuda kadınlara kota çağrılarını yumuşattığı gerekçesiyle eleştirdiler.
Yeni Bir Çağ için Kadınlarla Kalkınma Alternatifleri’nin (DAWN) kurucusu
Devaki Jain, ‘dilde olumlu eylemi ve kadınların yerel ve merkezi yönetimlerde
yüzde 33.3 oranında temsilini desteklememiz gerekiyor,’ dedi.” (IPS,
9 Eylül 1995)
ödeme
(İng.
: remuneration, İsp.: remuneracion)
Bir hizmet, kayıp
ya da harcamaya karşılık olarak ödenen para ya da tazminat. Karşılığı
ödenmiş çalışmayla ödenmemiş çalışma arasındaki fark, cins temelinde,
toplumsal ve kültürel olarak kurulmuştur. Karşılığı ödenmemiş çalışma
çoğunlukla hane halkı içindeki kadınlarca gerçekleştirilir.
Bağlam Örneği.
“Karşılığı ödenmemiş çalışmaları gerektiği gibi değerlendirilmiş olsa,
erkeklerden çok daha uzun süre çalıştıkları için büyük olasılıkla bir
çok ülkede evi asıl geçindirenlerin kadınlar olduğu, hiç değilse bu
bakımdan erkeklerden geri kalmadıkları görülürdü.” (İnsani Kalkınma
Raporu 1995, s. 6)
özel
alan ve kamusal alan
(İng.:
private and public spheres; İsp.: esferas publica y privada)
Toplumun kadın ve
erkek alanlarına ayrıldığı, kadınların -genellikle iktisadi olmadığı
kabul edilen- özel ve ev içi alanlara, erkeklerinse -genellikle iktisadi
ve politik olduğu kabul edilen- kamusal alanlara ait oldukları varsayımı.
Özel alan-kamusal alan ayrımı daha çok kadınların aleyhine sonuçlanmıştır.
Bağlam Örneği.
“Kadınlara karşı Her Tür Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW) siyasal
ve ekonomik kamusal alandan aile yükümlülüğüne kadar kadının bütün alanlarda
ve gündelik yaşantının her cephesinde hak sahibi olma isteğine yanıt
veriyor.” (IPS Eylül 1995)
“ ‘Şiddetin
gerçekten de bütün siyasal ideolojileri ve ekonomik kalkınma düzeylerini
boydan boya kat ettiğinin farkına varılmasından bu yana, yatak odası
küreselleşmiş ve özel alandan çıkarak kamusal bir konu haline gelmiştir.”
(IPS, 14 Eylül 1995).
rol
(İng.:
role, İsp.: rol)
Eski Fransızca’da
tiyatro oyuncularının oyun içinde söyledikleri sözlerin yazılı olduğu
kağıt rulosu anlamına gelen rolle sözcüğünden türeyen rôle günümüzde
kişinin hayatta tuttuğu yeri ifade eder. Bu anlamı içinde rol, toplumsal
normlarla belirlenen ve zaman içinde değişebilen, belirli bir durumdaki
cins temelinde eylem ve davranışlar demektir. Örneğin Bangladeş’te pazarcılık
bir erkek rolüyken Butan’da kadın rolüdür. Bir çok kültürde ev içi çalışma
ve hane halkının üretimi kadınlara yüklenirken erkeklerin üstlendikleri
roller toplumdaki iktidar konumlarına yöneliktir. Kadın ve erkeklerin
rolleri, ekonomik bunalım, üretim ve tüketim kalıplarındaki değişimler,
ve kadınların sivil toplumda artan etkinlikleri gibi bir dizi etmene
bağlı olarak değişme gösterir.
Bağlam Örneği. “1994’te
Uluslararası Kadın Araştırmaları Merkezi’nce hazırlanan rapora göre,
kadınların anne, besin üreticisi, satıcı, çalışan ve sağlık hizmeti
sunan kişi olarak ailelerle toplulukların ekonomik ve sosyal refahını
sürdürmekte oynadıkları çok yönlü ve kritik rol, AIDS’in toplumsal ve
ekonomik sonuçlarının çok belirgin olacağını gösteriyor. “(IPS, Eylül
1995)
“Dünya Bankasının
açtığı kredilerde cins konularına ilişkin olarak yürütülen bir araştırma,
Banka’nın kadınların üremeye ilişkin rollerinden doğan sorunlarına çare
bulmakta önemli çaba göstermesine karşın, kadınların ekonomik katkılarının
değerinin verilmediğini ve kadınlara yatırım yapma konusunda esaslı
bir baskı ortaya konulmadığını gösteriyor.” (IPS, 2 Eylül 1995)
sahiplik
(İng.:ownership,
İsp.: propiedad)
Elde tutma ya da
denetleme hakkı temelinde bir kaynağı elde bulundurma. Kaynakların denetimini
elde bulundurmayla kaynaklara erişim arasındaki fark önemlidir. Bir
kaynak üzerinde denetim sahibi olmak, doğal olarak bu kaynağın sahipliğinden
ileri gelen bir karar verme hakkına da sahip olmak demektir. Bir kaynağa
erişim hakkına sahip olmak ise yararlanma olanağına sahip olunsa da
mutlaka bu kaynak üzerinde denetim sahibi olmak anlamına gelmeyebilir.
Kaynaklara sahip olma, kaynaklara erişim sahibi olma, ya da kaynakları
denetleme genellikle cins temelinde eylemlerdir. Örneğin, kimi kültürlerde
kadınlar çoğu kez kredi almada teminat kabul edilen büyükbaş hayvanlara
hukuken sahip olma hakkından yoksundur. Gündelik temelde bu kaynakları
kullansalar ve yönetseler de onlar üzerinde karar verme yetkisine sahip
değillerdir.
Bağlam Örneği.
“Birleşmiş Milletlere göre günde bir dolardan daha az kazanan dünyadaki
en yoksul 1.3 milyar insanın yüzde 70’ini kadınlar oluşturuyor. Kadınlar
dünyadaki toplam gelirin yalnızca yüzde 10’unu alıyor ve mülkiyetin
yalnızca yüzde birini elinde bulunduruyorlar.” (IPS 16 Eylül 1995)
savunuculuk
(İng.:
advocacy)
Belli bir toplumsal
grubun savunusu adına eylem ya da politika geliştirmek
sivil
toplum
(İng.
: civil society; İsp.: sociedad civil)
Çok yaygın ve değişik
hükümet dışı örgüt ve kuruluşlarda örgütlenen ya da bunlara katılanlar
için kullanılan bir kalkınma terimi. Bu örgüt ve kuruluşlar arasında
sendikalar, kitle örgütleri, kadın dernekleri, feminist gruplar, akademik
kurumlar, araştırma kurumları, kooperatifler, yerel mahalle toplulukları,
meslek birlikleri, dinsel gruplar, gençlik örgütleri, kültürel gruplar,
ve kâr amacı gözetmeyen örgütler yer alıyor. Siyasal kurumlar ve partiler
sivil toplum içinde sayılmıyor.
Bağlam Örneği.
“Hükümet dışı sektör, özellikle kadın örgütleri ve feminist gruplar
gitgide güçlenerek değişimin itici gücü haline geliyor. Sivil toplum
kuruluşları kadınların lehinde değişiklikler sağlayan yasa ya da mekanizmaların
geliştirilmesinde önemli bir savunuculuk rolü üstlendiler.” (Dördüncü
Dünya Kadın Konferansı, Eylem Platfromu, paragraf 26)
suistimal,
kötü muamele
(İng.:
abuse; İsp.: abuso)
Yanlış davranış;
usulsüz ya da aşırı kullanım; zarar verecek biçimde kullanım; çoğunlukla
suistimale uğrayan üzerinde yetke ya da iktidar sahibi olan kişinin
bedensel, duygusal, psikolojik yada cinsel kötü muamelede bulunması.
Erkeklerin birlikte
yaşadıkları kadınları çalışmaktan hatta evin bütçesiyle ilgilenmekten
alıkoymasının da bir başka suistimal biçimi, “ekonomik suistimal”
sayılması gerektiği düşüncesi yaygın kabul görüyor.
Bağlam Örneği.
“Kadınlara karşı şiddetin en yaygın biçimlerinden biri de... kadınların
yakın ilişkide bulundukları erkeklerce suistimale uğratılması. Suistimal
biçimleri aşağılama ve ekonomik baskıyla başlayıp bedensel eziyete kadar
uzanıyor. Suistimal, gelişmiş ve sanayileşmiş ülkelerde de gelişmekte
olan dünyadaki kadar yaygın ve evrenseldir. (Kadınların İlerlemesi:
Konuşmacılara Notlar, s.61)
“Göçmen işçiler
arasında cins oranı hemen hemen eşit olmakla birlikte Filipinler, Endonezya
ve Sri Lanka gibi ülkelerde iş bulmak için yurt dışına gidenlerin çoğunu
kadınlar oluşturuyor. Bu kadınların büyük bölümü yurtdışında ev yardımcılığı
ya da eğlence dünyası gibi bedensel ve ekonomik suistimale uğramaya
uygun sektörlerde çalışıyorlar.” (IPS, 14 Eylül 1995)
tecavüz,
ırza geçme
(İng.:rape,
İsp.: violacion)
İngilizce’ye ilk
girdiği 1400’de tecavüz (rape) mal ve mülk gaspının yanı sıra zor kullanarak
insan, özellikle kadın kaçırma anlamına geliyordu. Günümüzdeyse cinsel
şiddet ve taraflardan birinin rızası olmaksızın cinsel birleşme anlamında
kullanılıyor.
Tecavüze uğrayan
kadın ve kız sayısının tecavüze uğrayan erkek ve erkek çocuk sayısını
kat kat aşmasına karşılık, erkeklerin mağduru oldukları tecavüz vakalarının
hepsinin kayıtlara geçmediğine inanılıyor. Tecavüz kadınlara yönelik
en yaygın cinsel şiddet biçimi. Tecavüz yada cinsel saldırı kurbanları
hem bedensel hem ruhsal zarar görüyor. Hemen hemen bütün hukuk sistemlerinde
hukuksal yeterlilik yaşının altındaki kızlarla kendi rızalarıyla da
olsa cinsel birleşmeye girilmesi tecavüz sayılarak cezalandırılır.
Birçok ülkede tecavüzü
ağır biçimde cezalandıran yasalar yürürlükte. Mağdurlara sağlanan yasal
koruma, yardım ve iyileştirme programlarına karşın, kadın ve kızların
tecavüze uğradıklarında yardım istemelerini zorlaştıran, örneğin saldırıyı
“hak ettikleri” ya da “arandıkları” yolundaki tavırlarda ifadesini bulan
cins yanlısı tutum hükmünü sürdürüyor. Birçok ülkede kadınların kocalarının
mülkü olduğu ve onlara nasıl isterlerse o şekilde davranabilecekleri
yolundaki geleneksel önyargılar ve hukuk anlayışları yüzünden kadınlar
kocalarınca tecavüze uğradıklarını öne süremezler. Bu tür yanlılık medyadaki
cinsel saldırı haberlerinde de görülebilir.
Bağlam Örneği. “1993’de
Mazowiecki tarafından çatışma sırasında tecavüze başvurulmasını araştırmakla
görevlendirilen kadın hekimler grubu Belgrad, Saraybosna, Zagreb ve
Zevica’da yüzü aşkın tecavüz mağduru ile görüştükten sonra Bosna’da
tecavüzün etnik temizlik aracı olarak kullanıldığı sonucuna vardı. Raporda
ayrıca, tecavüz ve cinsel saldırıların askerlere kesinlikle yasaklanması
ve hükümetlerin tecavüzü kimi ülkelerde olduğu gibi yalnızca toplumun
onurunu zedeleyen bir eylem değil, kadının beden bütünlüğüne karşı işlenmiş
bir suç olarak belirlemeleri gerektiği de belirtiliyordu.” (IPS, 3
Eylül 1995)
tokenizm
(İng.:
tokenism, İsp.: igualdad simbolica)
Erkek egemen iktidarda
ve/veya kurumsal düzenlemelerde herhangi bir değişikliğe yol açmayacak
şekilde, özellikle azınlık gruplar ve her grupta yer alan kadınlara
karşı zorunluluklarını son derece sınırlı çaba ya da jestlerle yerine
getiriyor görünme çabası. Tokenizm bir kuruluşun cins, farklılık, engellilik,
ırk, yaş, din, ya da etnik kimliklere karşı duyarsızlık suçlamasından
kurtulmak amacıyla tek bir bireyi, ya da önemsiz sayıda insanı saflarına
almasını anlatmak için kullanılır.
“Tokenizm birbiriyle
bağlantılı iki sonuca yol açar: (1) İlgi odağı haline gelen kişinin
acze düşmesi: Sürekli göz önünde bulunan kişi herkes gibi biri olmaz.
Bu da erkek olsun kadın olsun kişinin işlevini muazzam bir baskı altına
alır. Çünkü, bu kişiler, içinde bulundukları grubun öteki mensuplarının
geleceklerinden sorumlu tutulurlar. Başarılı olduklarında da başarıları
kayda geçmez ve küçük bir grubun üyesi olduklarından nüfuz da kazanamazlar.
(2) Çoğunluk grubu
mensuplarının yakınlaşması: Aralarına bir token girmiş olması çoğunlukta
olanların grupsal tepkilerini güçlendirir...” (“Tokenism” De Beuk Handout,
Dördüncü Dünya Kadın Konferansı NGO Forumu , Ağustos 1995)
Bağlam Örneği.
“CAFRA’nın görüşüne göre, politikaların ‘kişilerin deneyimleri’nden
çıkması gerekir. Özellikle kadınların seslerini duyurmakta güçlük çektikleri
tasarım aşamasında olduğu kadar, eleştirmenlerin sivil toplum kuruluşlarıyla
kadınların yalnızca token rolü oynadıklarına dikkat çektikleri uygulama
aşamasında da, bu kolektif akla özellikle ihtiyaç duyulur.” (IPS, 2
Eylül 1995)
üreme
hakları
(İng.:reproductive
rights, İsp.: derechos reproductivos)
Çiftlerin ve bireylerin
çocuklarının sayısına ve nerede ve ne zaman doğacaklarına özgür ve sorumlu
bir biçimde karar verme ve bunları gerçekleştirmek için bilgi ve olanağa
erişim hakkının yanı sıra en yüksek üreme sağlığı standartlarından yararlanma
hakkı.
Bağlam Örneği. “Kişiler
üreme haklarını kullanırken varolan ve doğacak çocuklarıyla topluma
karşı sorumluluklarını göz önünde tutmalıdır. Bu hakların herkes için
sorumlu bir biçimde kullanımının geliştirilmesi, hükümet ve yerel yönetimlerce
desteklenen üreme sağlığı alanındaki, aile planlamasını da kapsayan
politika ve programların temelini oluşturmalıdır. (Dördüncü Dünya Kadın
Konferansı Eylem Platformu, paragraf 95)
üreme
sağlığı
(İng.:reproductive
health; İsp.: salud reproductiva)
Üreme sistemine,
sistemin işlev ve süreçlerine ilişkin bütün konularda bir hastalık ya
da rahatsızlığın olmamasından öte tam bedensel, zihinsel, ve toplumsal
iyilik hali. Hastalık kapma korkusu, istenmeyen gebelik ya da baskı
olmaksızın cinsel ilişkilere girme yeteneği; doğurganlığı riskle karşılaşmadan
düzenleyebilme; güvenle gebe kalma ve çocuk doğurma ve sağlıklı çocuklara
sahip olup yetiştirme. Üreme sağlığı hizmetleri üreme sağlığı sorunlarını
önleyerek ve çözerek üreme sağlığına katkıda bulunan yöntem, teknik
ve hizmetlerden oluşur.
üretim
(İng.:
production, İsp.: produccion)
Mal ve hizmetlerin
satılmak amacıyla yaratılması ya da imal edilmesi. Üretim, kişinin üretim
sırasında kiralanan yetenekleri ve olanaklarını kullanarak ücret, çıkar,
ayrıcalık ya da iktidar elde etmesiyle sonuçlanır.
Üretken ve ekonomik
etkinliklerle üreme ve insan kaynaklarının bakımı arasında genellikle
ayrım yapılır. Üretken ve ekonomik etkinliklerin karşılığı ödenir ve
toplumsal olarak tanınırken, hane halkının, üyelerinin ve daha geniş
olarak topluluğun yeniden üretimi ve bakımı için yapılan ve su ve yakacak
odun getirme, tahıl tarımı ve hayvan yetiştiriciliği, yemek yapma, çocuk
bakımı, eğitim ve sağlık ve ev idaresi gibi etkinlikleri kapsayan işler
genellikle ekonomi-dışı olarak görülür ve çoğunlukla bunların karşılığı
para olarak ödenmez. Dolayısıyla bu etkinlikler milli hesaplarda yer
almaz. (bkz. ev içi sorumluluklar, hane geçimi, milli hesaplar)Bu ayrımın, erkeklerin
genellikle üretken ve ekonomik kabul edilen etkinlik alanlarında, kadınlarınsa
üreme alanlarında yer almalarından dolayı cinsiyet temelinde bir ayrımcılığa
da denk düştüğü açık. Günümüzde giderek daha çok sayıda kadın toplumsal
olarak tanınan ve karşılığı ödenen işlerde çalışarak üretken bir işlev
üstlenirken üreme rollerini de sürdürüyorlar.
Bağlam Örneği.
“Kadınlar çoğu kez birbiriyle bağlantılı, örneğin ücretli işçilikten
geçimlik tarıma, balıkçılıktan enformel sektöre kadar çok çeşitli alanlarda
etkinlik gösteriyor... Kadınlar kalkınmaya yalnızca karşılığı ödenmiş
çalışmayla değil aynı zamanda büyük miktarda karşılığı ödenmemiş çalışmayla
da katkıda bulunuyor. Kadınlar, bir yandan piyasa için mal ve hizmet
üretimine ve ev içi tüketim, tarım, gıda üretimi ve aile işletmelerine
katkıda bulunurken...öte yandan ev içi işlerin ve topluluk işlerinin
büyük bölümünü de onlar gerçekleştiriyor.” (Dördüncü Dünya Kadın Konferansı
, Eylem Platformu, paragraf 156)
yanlılık
(İng.:
bias; İsp: prejuicio)
(Bir şeye, bir kimseye)
eğilim; etki, nüfuz; önyargı, peşin hüküm. Bu terim genellikle belli
bir kişi ya da topluluğun leh ya da aleyhindeki tutum ve eylemlere atfen
kullanılır. (bkz. ayrımcılık,
cins yanlılığı)
Bağlam Örneği. “Komisyonun
Cins Çalışma Grubu, kızların bilim ve teknoloji alanına girmesini ve
bu alanda kalmasını olumsuz etkileyen etmenleri belirledi. Bu etmenler
arasında küçük çocukların cins şablonuna sokulması, oğlan çocukların
kızlardan daha iyi eğitim almasını yeğleyen ‘yaygın yanlılık’ ile bilim
ve matematiğin kızlara zor geldiği inancı da var,” (IPS, 16 Eylül 1995)
yapısal
uyum programları
(İng.:
structural adjustment programmes, İsp.: programas de ajuste estructural)
Kamu harcamalarını
ve kamunun ekonomiye doğrudan müdahale düzeyini geriletmeyi amaçlayan
makro-ekonomik politika ve programlar. Hükümetlerin bu tür programları
diledikleri anda uygulamaları mümkün olsa da genellikle IMF’nin (Uluslararası
Para Fonu), Dünya Bankası’ndan istenen kredinin verilmesi için bu tür
programların kabul edilmesini şart koşması nedeniyle uygulanır.
Yapısal Uyum Programları,
genellikle, tarıma uygulanan sübvansiyonların kaldırılmasını, kamu hizmetlerinin
özelleştirilmesini, önemli miktarda kamu çalışanının işten çıkarılmasını,
ihracata yönelik tarımsal üretimin özendirilmesini, ve temel sosyal
hizmet harcamalarında önemli ölçüde kesintiye gidilmesini kapsar.
Yapısal Uyum Programlarını
eleştirenler, genellikle erkeklerin denetiminde bulunan pazar için tarımsal
üretime geçişin daha çok kadınların sorumluluğunda bulunan gıda üretimi
aleyhine sonuçlandığını, örneğin sağlık gibi temel sosyal hizmetlerde
yapılan kesintilerin hasta bakımının evde kadınların sırtına yıkılmasına
yol açtığını ve fiyatlar yükseldikçe kadın ve kızların sağlık hizmeti
taleplerinin düştüğünü öne sürüyorlar. (bkz.
yoksulluğun kadınlaşması)
Bağlam Örneği. “Küresel
iklimdeki belirsizlikler, ekonomik yeniden yapılanmanın yanı sıra, bazı
ülkelerdeki kalıcı, başa çıkılması olanaksız dış borçlar ve yapısal
uyum programlarıyla at başı gidiyor.” (Dördüncü Dünya Kadın Konferansı
Eylem Platformu, paragraf 47)
yoksulluğun
kadınlaşması
(İng.:
Feminisation of poverty, İsp.: Feminizacion de la pobreza)
Bu kavram kadınların
ekonomik küreselleşmenin sonuçlarından ve daha da özel olarak kalkınmakta
olan ülkelerin çoğunda uygulanan ve Uluslararası Para Fonu’nca (IMF)
dayatılan yapısal uyum programlarını da kapsayan makro-ekonomik politikaların
sonuçlarından erkeklere göre olumsuz etkilendiklerine işaret eder.
Bağlam Örneği. “Dünya
ekonomisindeki dönüşümler, bütün ülkelerdeki toplusal gelişme parametrelerinde
büyük değişikliklere yol açıyor. Belirgin eğilimlerden biri, kadınların,
ülkeden ülkeye değişmekle birlikte artan yoksullaşması. Ekonomik iktidarın
paylaşılmasındaki cins eşitsizlikleri de kadınların yoksullaşmasına
katkıda bulunan önemli etmenler arasında. Göçler ve göç sonucu aile
yapısında meydana gelen ve özellikle birden çok etmene bağlı değişiklikler
de kadınlara ek yükler getiriyor. Bu eğilimleri karşılamak için makro
ekonomik politikaların yeniden ele alınması ve düzenlenmesi gerekiyor.
(Dördüncü Dünya Kadın Konferansı Eylem Platformu, paragraf 47)
“Yoksulluk
ve toplumsal cinsiyet üzerine yapılan çözümlemelerin çoğu, çok sınırlı
veri ve vaka araştırmalarından elde edilen varsayım ve çıkarsamalara
dayanıyor. Cinsiyete dayalı yoksulluğun ölçümünde üç temel hipotezin
sınanması gerekiyor: Kaynakların hane içinde adil biçimde bölüştürülmemesi,
kadınların baktığı hanelerin erkeklerin baktığı hanelere göre yoksulluğa
daha açık olması ve yoksul hanelerdeki kadın sayısının erkek sayısından
fazla olması. (Dünya Kadınları 1995: Eğilimler ve İstatistikler, s.
129)
2
Sorunlu
Sözcüklere Seçenekler
Her ülkede muhabir
ve editörler, toplumlarında uygunsuz kabul edilen sözcükleri kullanmaktan
kaçınmaya çaba gösteriyor. Böylelikle medya reaktifleşiyor ve statükoyu
güçlendiren bir dille konuşmaya yöneliyor. Dünyanın farklı yerlerinde
gerçekleştirilen cins çözümlemeleri statükonun ya da “yaygın” söz dağarcıklarının
kadınların toplumdaki eşitsiz konumunu pekiştirdiğini ortaya koyuyor.
Ancak, medya yeni
sözcükleri düzenli bir biçimde kullanarak ya da belli bir sözcüğün belli
bir insan grubu için neden olumsuz yada uygunsuz bir anlam kazandığını
açıklayarak toplumda belli kişilere ilişkin algının değişmesinde proaktif
bir rol de üstlenebilir, böylelikle değişimin güçlü bir ögesi haline
gelebilir.
Medyanın ilettiği
mesajlardaki son ekleri “adam, adamı” olan terimler de cinsiyetçi ya
da kadınları görünmez kılan sözcükler arasında sayılabilir. Ofisboy,
fabrika kızı türünden alçaltıcı terimler de bu şekilde adlandırılan
kişileri çocuk konumuna düşüreceğinden sakıncalı sayılır.
Bununla birlikte
“siyasal doğruluk”ta her zaman ifrata varma tehlikesi de vardır. Örneğin
Basın İçin Yaşsızlık Sözlüğü’nde E. Hemingway’in “İhtiyar Adam ve Deniz”
adlı romanının aslında “Kıdemli Yurttaş ve Deniz” olması gerektiği ileri
sürülebilmiştir.
Aşağıdaki listede
cinsiyetçi, kadınları dışlayan, çoğunlukla kadınları ve kızları aşağılayıcı
oldukları için kullanmaktan sakınılması gekeken bir seçme sözcükler
listesi bulacaksınız. Listede, bunlara cinsiyet vurgusu içeren tekil
yada cins yansızlığı belirgin çoğul seçenekler sunuluyor. Bununla birlikte
cins yansızlığı belirgin terimlerin cinsiyetçiliği önlemenin yanı sıra
kadınları görünmez kılabileceğini de akılda tutmakta yarar var. Belli
bir sözcüğün kullanılmasının bir iş ya da rolü yalnızca erkeklerin gerçekleştirebileceği
algısını güçlendirdiği durumlarda cinsiyet vurgusu içeren seçeneklere
ayrıca yer veriliyor.
Sorunlu Sözcükler
Seçenekler
A
adam |
kişi,insan,erkek
|
adam
adama |
bire bir,
teketek, kişi kişiye
|
adam
etmek |
düzeltmek,
onarmak, yoluna sokmak,eğitmek
|
adam
gibi |
doğru dürüst,insana
yaraşır
|
adam
kayırmak |
iltimas geçmek,ayrıcalık
tanımak
|
adam
olmak |
yetişmek,
iyi biryere, duruma gelmek
|
aktör |
öge, fail,etken
|
ata |
soy-sop
|
B
barmaid |
içki
sunucusu |
bilim
adamı |
bilim
kadını, bilim adamı, bil
gin, bilimci, bilginler |
C-Ç
centilmen
anlaşması |
sözlü
anlaşma |
çalışan
anne/karı/kadın |
ev
dışında çalışan anne/karı/kadın |
çalışan
anneler |
ev
dışında çalışan anneler |
çocuğa
sarkıntılık |
çocuk
tacizi |
D
dansöz |
kadın dansçı |
devlet adamı |
devlet yöneticisi,politikacı,
politik önder |
devlet adamlığı |
politikacılık,
devlet yöneticiliği |
E
erkek
eşcinsel |
eşcinsel |
erkeksiz |
tek kadın/yalnız
anne |
evlenmemiş
baba |
tek/yalnız
baba |
evlenmemiş
adam |
tek/yalnız
erkek |
evlenmemiş
anne |
tek/yalnız
anne |
evlenmemiş
kadın |
tek/yalnız
kadın |
F-H
fabrika
kızı |
kadın işçi,
fabrika işçisi |
hizmetçi |
ev işçisi/yardımcısı |
homo,
ibne |
eşcinsel |
hostes |
kabin görevlisi/uçuş
yardımcısı |
İ
ihtiyar |
yaşlı, yaşlı kadın, yaşlı erkek |
insanoğlu |
insan
soyu, insanlık, insan türü, insan toplumları, halklar |
istihdam
sınırı |
iş
ayrımcılığı |
işadamı |
iş
kadını, iş adamı |
iş
adamları |
iş
dünyası/çevresi, iş kadınları ve iş adamları |
işe
adam almak |
istihdam
etmek, personel almak |
K
kadın
sürücü |
sürücü |
kadın
eşcinseliği |
lezbiyenlik |
kadınsı |
nazik, yumuşak,
müşfik |
kameraman |
kameracı |
kat
hizmetçisi |
otel işçisi |
kısır |
çocuğu olmayan |
kız
almak |
evlendirmek,
akrabalık kurmak, dünürolmak |
kız
çocuğu |
kız |
kız
gibi |
yeni, kullanılmamış |
kız
oğlan kız |
cinsel deneyim
yaşamamış kadın, erkek |
kız
kesme |
taciz |
kızlık
soyadı |
evlenmeden
önceki soyadı |
kızlık
zarı |
himen |
komi |
garson yardımcısı |
O-P
ofisboy |
büro görevlisi |
oğlan
çocuğu |
oğlan |
orospu |
fahişe, seks
işçisi |
peder
(dini) |
rahip |
S
seks
eşitliği |
cinsel eşitlik |
seks
kimliği |
cinsel kimlik |
sevici |
lezbiyen |
T-U
temizlikçi
kadın |
temizlikçi |
tercih
yanlısı hareket |
kürtaj yanlısı
hareket |
tersine
ayrımcılık |
lehte ayrımcılık,
olumlu eylem |
uşak |
ev işçisi |
Y-Z
yaşam
hakkı |
kürtaj karşıtı
hareket |
yaşam
yanlısı hareket |
kürtaj karşıtı
hareket |
yıkılmış
yuva |
tek/yalnız
ebeveyn ailesi |
zenci |
siyah, Afrikalı
Amerikalı
(ABD’de) |
3
Cins
Körlüğü Haber Olmasın
Özellikle insanları
belirten kimi adlar haberlerde kişinin cinsiyetini gizleyecek tarzda
kullanılır. Sözü edilen kişinin cinsiyetinin bilinmeyişi çoğunlukla
yanlı iki varsayımı pekiştirir: (1) Ya sözü geçenin erkek olduğu varsayılır,
(2) ya da bu adın öznesi olduğu işi/eylemi kadınların yapmadıkları düşünülür.
Örneğin çiftçilikle ilgili bir haberde hem kadınlardan hem erkeklerden
demeç alınmaz ya da bunlarla ilgili ayrıntılara girilmezse okur kaçınılmaz
olarak haberin erkek çiftçilerle ilgili olduğu, erkek bakış açısından
ele alınan bir konuya girildiği ve/veya çiftçilerin çoğunlukla erkek
oldukları sonucuna varır. Oysa gelişmekte olan ülkelerin çoğunda durumun
tam tersi olduğu bilinir.
Bu yanıltıcı varsayımlara
ek olarak, cins temelinde ayrıştırılmamış terimlerin düzenli olarak
kullanılması pasif bir habercilik yapıldığının işaretidir. Oysa cinse
ilişkin sorular yönelterek pasif habercilikten aktif araştırmacılığa
ve kapsamlı bilgi aktarıcılığına geçiş yapılabilir. Aşağıda, cinsi örten
ve haberin önemli açılarını kapatan bu tür adlara örnekler bulacaksınız.
Çocuk, Çocuklar
Köylüler
Çiftçiler
Öğrenciler
Ebeveynler
Pazarcılar
Gecekonducular
Tutuklular
Göçmenler
Yargıçlar
İşçiler
Yoksullar
Haber Yazımında
Sorulması Gerekli Sorular
Cins bilgileri verilmesi
haberi nasıl güçlendirebilir?
Habere konu olan
kişilerin CİNSİYETLERİ?
Yaş, sınıf, cinsiyet,
ırk, etnik kökenleri de göz önünde tutulduğunda haberde yer alan erkek
ve kadınlar ne ROLLER üstleniyorlar ve bu etmenlere yer verilmesi habere
ne katabilir?
Erkekler ve kadınlar
arasında ne türden bir iktidar ilişkisi var ve kadınlarla erkeklerin
rolleri ve aralarındaki iktidar ilişkisi ele alınan kalkınma konusunu
açıklamakta nasıl bir önem taşıyor?
Olaylar ve süreçlerin
kadınlar üzerinde, erkekler üzerinde olduğundan farklı ne gibi etkileri
var?
Bir haberi kurarken
cinsin her iyi haberin önemli bir unsuru olduğunu akılda tutmakta yarar
var. Cins rolleri ve sorumlulukları değişebilir özelliklerdir. Cins
kadınla eşanlamlı olmayıp erkeklerle kadınlar arasındaki iktidar ilişkisiyle,
örneğin kaynaklar ve ifade olanaklarına erişim ve denetimle ilişkilidir.
Cins, haberin siyasal, toplumsal ekonomik ve kültürel boyutlarının bir
parçasıdır.
4
Kaynakça
Appelman, Simone.
Everything You Always Wanted to Know:Lexicon and Comments on the New
Population Concepts from a Gender Perspective. (Hep Bilmek İstediğiniz
Herşey: Yeni Nüfus Kavramları Üzerine Cins Bakı-şıyla Yorumlar ve Sözlükçe;Vrouwenberaad
Ontwikkelingssamenwqekking. 1944)
Barrig, Maruja and
Andy Wehkamps (ed.) Sin morir el intento: experiencias de planification
de genero en el desarrollo. (Cins ve Kalkınma Planlaması Deneyimleri,Lahey:
Novib. 1995)
Birleşmiş Milletler.
Cairo Declaration and Platform of Action. International Conference on
Population and Development (ICPD). (Kahire Deklarasyonu ve Eylem Platformu.
Uluslararası Nüfus ve Kalkınma Konferenası, Kahire, Mısır, 5-13 Eylül
1994)
Birleşmiş Milletler.
Platform for Action and the Beijing Declaration (Fourth World Conference
on Women, Beijing, China: 4-15 September 1995). (Eylem Platformu ve
Pekin Deklarasyonu, Dördüncü Dünya Kadın Konferansı, Pekin, Çin 4-15
Eylül 1995, New York, United Nations Department of Public Information.
1996)
Birleşmiş Milletler.
The Advancement of Woımen: Notes for Speakers. (Kadınların İlerlemesi:
Konuşmacılara Notlar, New York, United Nations. 1995)
Birleşmiş Milletler.
The World’s Women 1995: Trends and Statistics. (Dünya Kadınları: Eğilimler
ve İstatistikler, New York, United Nations. 1995)
Birleşmiş Milletler
Kalkınma Programı. Human Development Report 1995. (1995 İnsani Kalkınma
Raporu, New York, Oxford University Press, 1995)
Bonder, Gloria.
Mujer y Comunicacion: una alianza posible (Kadınlar ve İletişim: Bir
İttifak Olanağı; Buenos Aires: Centro de Estudios de la Mujer. 1995)
Bunch, Charlotte.
Passionate Politics: Feminist Theory in Action. (Tutkulu Politika: Feminist
Teori Eylemde; New York, St. Mar-tin Press. 1987)
Bunch, Charlotte
ve Roxanne Carrillo. “Feminist Perspectives on WID”, in Persis-tent
Inequalities. (KK’ye Feminist Bakışlar, Süreğen Eşitsizlikler içinde;
New York ve Oxford, Oxford University Press. 1990)
Buvinic, M. Projects
for Women in the Third World: Explaining their Misbehavior. (Üçün-cü
Dünya Kadınları İçin Projeler: Uyumsuz-lukların Açıklanışı; Washington,
DC, Interna-tional Centre for Research on Women. 1984)
Feldstein, Hillary
Sims and Susan V. Poats. Working Together: Gender Analysis in Agriculture.
(Birlikte Çalışma: Tarımda Cins Çözümlemesi, West Hartford, CN Kumarian
Press.1989)
Food and Agriculture
Organization (FAO) Gender Analysis and Forestry. (Cins Çözümlemesi ve
Ormancılık, FAO. 1995)
Gallagher, Margaret
ve Lilia Qindoza-Santiago (ed.) Women Empowering Com-munication (Kadının
Güçlendirilmesi İçin İletişim, Tayland, Sukhotai Thammirat Open University
Press)
Heyzer, Noeleen
(ed.) A Commitment to the World’s Women: Perspectives on Develop-ment
for Beijing and Beyond. (Dünya Kadın-larına Verilmiş Bir Söz: Pekin
İçin Kalkınma Perspektifleri ve Ötesi, New York, United Nations Development
Fund for Women (UNIFEM).1995)
Inter Press Service
(IPS), IPS Style Book. (IPS Editoryal Kılavuzu, Rome, InterPress Service.1990)
International Research
and Training Institute for the Advancement of Women (INSTRAW) Measurement
and Valuation of Unpaid Contribution: Accounting Through Time and Output.
(Karşılığı Ödenmemiş Kat-kının Ölçülmesi ve Değerlendirilmesi: Zaman
ve Çıktı Üzerinden Hesaplama, Santa Domin-go: INSTRAW 1995.)
International Women’s
Tribune Center. “A Gender Word Bank”. ( Cinsler Üzerine Söz-cük Bankası,
Gender Training Electronic Digest, Sayı 4, Ağustos 1996)
ISIS International.
Listado de descriptores en el teme de la mujer.(Kadın Teması Üzerine
Yazarlar Listesi, Santiago, ISIS Internation-al.1994)
Lamas, Marta (ed).
El genero: La construccion cultural de la diferencia sexual. (Toplumsal
Cinsiyet: Cinsel Farklılığın Top-lumsal Kuruluşu, Mexico. 1996)
Miller, Casey ve
Kate Swift. The Handbook of Nonsexist Writing for Writers, Editors
and Speakers. (Yazarlar, Editörler ve Konuş-macılar İçin Cinsiyetçi
Olmayan Yazım El-kitabı, London, The Women’s Press Hand-book Series.
1995)
Moser, Caroline.
Gender Planning in the Third World: Meeting Practical and Strategic
Gender Needs. (Üçüncü Dünyada Cins Planlaması: Pratik ve Stratejik Cins
Gereksi-nimlerinin Karşılanması, World Development. 1995)
Shahrashoub, Razavi
ve Carol Miller. From WID to GAD: Conceptual Shifts in the Women and
Development Discourse. (KK’den CVK’ye: Kadın ve Kalkınma Söyleminde
Değişimler, Cenevre, United Nations Research Institute for Social Development.
1995)
Yazarı bilinmiyor.
Primer on Non-Sexist Language. (Cinsiyetçi Olmayan Dil El Kitabı, Queuzon
City, University Center for Women’s Studies, University of Philipinnes)
Williams, Suzanne,
Janet Seed and Adelina Mwau. The Oxfam Gender Training Manual. (Oxfam
Cins Eğitimi El Kitabı, Oxford, Oxfam (İngiltere ve İrlanda). 1994)
Seçme Sözlükler
Kaynakçası
Barnhart, Robert.
Dictionary of Etimology. The Origins of American English Words. (Etimoloji
Sözlüğü. Amerikan İngilizcesindeki Sözcüklerin Kökeni, New York, Harper
Collins. 1995)
Capek, Mary Ellen
S. A Women’s Thesaurus. (Kadınlar İçin Eş ve Karşıt Anlamlar Sözlüğü,
New York, The National Council for Research on Women. 1987)
Corominas, Joan.
Dicciaonario etimologico de la lengua castellana. (Kastilya Dilinin
Etimolojik Sözlüğü, Madrid, Gredos. 1994)
Kofi, Buenor Hadjor.
The Dictionary of Third World Terms. (Üçüncü Dünya Terimleri Sözlüğü,
Londra, Penguin Books. 1993)
Merriam Webster’s
Collegiate Dictionary. (Merriam Webster Bilimsel Sözlüğü. (10. Bas-kı,Springfield,Merriam-Webster,
Inc. 1994)